İzleyiciler

29 Nisan 2015 Çarşamba

Çocuklarda Alt Islatma Nedenleri ve Tedavi Yöntemleri (Enürezis)


Tuvalet eğitiminde izlenen yanlış yollar çocuğun normal olarak atlatabileceği tuvalet alışkanlığını sekteye uğratabilir. Örneğin, tuvalet eğitimine erken başlama ve ebeveynlerin bu konudaki aşırı baskıcı tutumları alt ıslatma sorununa sebep olabilir. Gelişimsel olarak çocuklar 2-3 yaşlarında mesane kaslarının kontrolünü kazanırlar. Gece ise bu yaş aralığı 3-4 yaşlarında seyreder. Bununla birlikte 5 yaş üzeri çocuklarda uyku sırasında ya da gün içerisinde istemsizce alt ıslatma sorunu üç ay süre ile haftada iki kez görülüyorsa enürezis’den (alt ıslatma sorunu) söz edilebilir. Gündüz alt ıslatma sorunu görülüyorsa diurnal enürezis; gece alt ıslatma sorunu görülüyorsa nokturnal enürezis tanısı konur. Nokturnal enürezis daha çok erkek çocuklarda, diurnal enürezis ise daha çok kız çocuklarında görülmektedir. Alt ıslatma sorununun yaygınlık düzeyine baktığımızda ise 5 yaşındaki çocuklarda %10; 8 yaşındaki çocuklarda %4, ve 12-14 yaş arası ergenlerde %1 oranında seyreder. Genel olarak erkeklerde görülme sıklığı kızlara göre daha fazladır. Psikososyal etmenler arasında, baskıcı ebeveyn, aile içi iletişim problemleri, sosyal beceri eksikliği ve sosyoekonomik düzey büyük rol oynar. Çocuk psikiyatrisi ve pedagoglara başvurulan en yaygın problemlerden biri olarak görülür.

Altını Islatmanın birden fazla nedeni olabilmektedir:

1. Biyolojik Faktörler

  • Genetik yatkınlık
  • Fizyolojik sorunlar (mesane fizyolojisi)
  • Uyku problemleri (derin uyku)
  • Gelişimler sorunlar (motor gelişimi ve dil gelişiminde gecikme, kemik yaşında gecikme, ergenlikte gecikme)
  • Hormonal faktörler (Anti-diuretik hormonun gece salınımının devam etmesi alt ıslatma sorununu tetiklemektedir)

2. Psikososyal Faktörler

  • Tuvalet eğitimi: Tuvalet eğitimine erken başlama, katı tuvalet eğitimi ve anne-babanın baskıcı ya da kayıtsız tutumları alt ıslatma sorununu tetikler). Tuvalet eğitimine başlangıç için en uygun yaş 2.5 yaştır. Bu dönemde çocuk belli aralıklarla tuvalete götürülür ve tuvaletini uygun yere yapması istenir.
  • Travma: Aile düzenindeki değişimler, boşanma, kayıp ve yas gibi durumlarda çocukların duygusal durumunu etkileyebildiği gibi enürezis’i de tetikler. Çocuğun etkisi altında kaldığı olaylara tepkisi bu şekilde kendini gösterir. Bununla birlikte kardeşin dünyaya gelmesi ile birlikte çocuklarda gerileme olarak enürezis görülebilir.

Altını Islatan Çocuğa Yaklaşım:

  • Bu durum bir çok çocukta sık görülür. Bu yüzden çocuğun bu durumdan ötürü küçük düşürülmemesi ve utandırılmaması gerekir.
  • Altını ıslatan çocuğu cezalandırmak, kabullenmemek uygunsuz ve etkili olmayan bir yöntemdir.
  • Çocuğun dikkati probleme yoğunlaştırılmadan bu sorunun üstesinden gelmesine yardımcı olunmalıdır. Örneğin evde sürekli “tuvalet” kelimesini kullanan ebeveynlerin bu baskıcı tutumu problemin ortadan kalkmasının aksine çocuğun tepkisel davranmasına sebep olabilir.
  • Başarısızlıklar sonucu çocuğu cezalandırma ya da eleştirmeye başvurulmamalı, başarılı olduğu durumlarda davranışın kalıcı olması adına pekiştireç kullanılmalıdır.

a. Motivasyon Teknikleri:

Kayıt tutma ve ödüllendirme: Enürezis tedavisinde takvim tutma ve ödüllendirme teknikleri hem çocuğun motivasyonunu arttırmakla birlikte sorumluluk bilincini geliştirmekte yardımcı olur. Sıvı kısıtlanması ve gece uyandırma: Akşam yemeğinden sonra alınan sıvının kısıtlanması uyku sırasında idrar miktarını azaltabilir. b. Mesane Jimnastiği: Mesane Eğitim Eksersizleri: idrar yapma sıklığı ve atılan idrar miktarı birkaç gün izlenerek bir baz elde edilir. Bunun için çocuğun, küçük bir plastik kaba idrarını yapması ve ailesinin bunu iki üç gün süreyle ölçmesi ve sıklığını kayıt etmesi istenir. Sfinkter Eğitim Eksersizleri: Çocuktan gündüz idrarını yaparken birçok defa aniden kesmesi ve tekrar yapması istenir. Bu egzersiz çocuğun idrar kontrolünü sağlayan yöntemlerdendir. Daha çok 9 yaş üstü çocuklarda bu yöntem uygulanabilir.

b. Mesane Jimnastiği:

Mesane Eğitim Eksersizleri: idrar yapma sıklığı ve atılan idrar miktarı birkaç gün izlenerek bir baz elde edilir. Bunun için çocuğun, küçük bir plastik kaba idrarını yapması ve ailesinin bunu iki üç gün süreyle ölçmesi ve sıklığını kayıt etmesi istenir. Sfinkter Eğitim Eksersizleri: Çocuktan gündüz idrarını yaparken birçok defa aniden kesmesi ve tekrar yapması istenir. Bu egzersiz çocuğun idrar kontrolünü sağlayan yöntemlerdendir. Daha çok 9 yaş üstü çocuklarda bu yöntem uygulanabilir.

c. İlaç Tedavisi:

Genellikle ilaç tedavisine; davranışçı yöntemlerin bir ay süreyle uygun şekilde uygulandığı fakat sonuç alınamadığı vakalarda başlanır. İlaçların çoğunlukla altı ay süre ile kullanılması önerilmektedir.
İlaç tedavisi ile ilgili önemli bir husus da, tek başına bu tedavinin enürezisi tedavi etmeyeceğidir. İlaç kullanımı ile birlikte psikolojik ve sosyal desteğin devamlılığı önemlidir. 5-6 yaşından önce tedaviye başlamak nadirdir. Bu yaşlardan daha küçük alt ıslatma sorunu olan çocuğu olan ebeveynlere problemlerine çözüm bulmak için psikoeğitim desteği verilir. Fakat 6 yaşından büyük olanlar daha aktif yardıma ihtiyaç duyarlar.

27 Nisan 2015 Pazartesi

EVLİLİK ÖNCESİ PSİKOLOJİK DANIŞMA

Evlilik Öncesi Psikolojik Danışmanlık, çiftleri evliliğe hazırlamak üzere gerçekleştirilen psikoterapi türüdür. Farklı sürelerde, farklı içeriklerde yapılan evlilik öncesi danışmanlık uygulamalarının ortak noktası, iki bireyi evli bir çift olma konusunda doğru bilgilendirmek ve gerekli olduğunda bazı bireysel ve çift becerilerini geliştirmelerine yardımcı olmaktır.
Evlilik öncesi danışmanlık; çiftlerin ilişkileriyle ilgili hali hazırda yaşadıkları sorunların çözümlenmesinde ve sağlıklı bir evlilik kurmalarında onlara yardımcı olmayı hedeflemektedir.
Evliliğe hazırlanan çiftlerin psikolojik danışmanlık veya evlilik öncesi terapi alması batı dünyasında oldukça sık rastlanan bir durumdur. Ülkemizde de her geçen gün bu konuda çalışan profesyoneller artmakta ve bilinçli genç çiftler bu tür hizmetleri almaya daha fazla yönelmektedir. Bu noktada bireylerin birincil sorumluluğu bu hizmeti alacakları kişi ya da kurumların alandaki yetkinlik ve etkinliğini araştırmak olmalıdır.
İnşaat Analizi
İyi bir evlilik öncesi danışmanlığı; partnerinizle aranızda güçlü, sağlıklı bir ilişkinin oluşması ve istikrarlı, tatmin edici bir evliliğin temellerinin atılması için yapılan bir teknik analizdir. Diğer bir deyişle; "siz nasıl birisiniz?", "partneriniz nasıl biri?", "bu iki kişinin uyum ve uyumsuzlukları hangi alanlarda olabilir?", "yaşadıkları ilişkideki sıkıntılar, yaşayacakları evliliğe ait sorunların göstergesi olabilir mi?" gibi soruların araştırıldığı, yanıtların anlamlı şekilde birleştirildiği bir analiz sürecidir.

Evlilik öncesi danışmanlığını, bir bina inşaatına başlamadan önce yapılan teknik analize benzetebiliriz. Bu analiz; temel için toprak analizini, malzeme tespitini, kazılan temelde yapılan araştırmaları ve her türlü risk analizini içerecektir.
Evlilik öncesi danışmanlıkta da riskler önceden belirlenebilir. Riskleri minimuma indirmek ve sağlam bir ilişki temeli inşa etmek emek isteyen bir süreçtir. Evlilik kurumu aslında her aşamada özen isteyen, üzerinde emek verilmesi gereken bir kurumdur. Hiç çaba harcamadan dengeli, tatmin duyduğumuz bir evlilik sahibi olamayız.

İlişkinin gelecekteki risklerinin öngörülmeye çalışıldığı evlilik öncesi danışmanlık süreci hem kendimizi hem de partnerimizi tanımamıza yardımcı olacaktır.
- Şu anda kimiz ve ne istiyoruz?
- Bu istediklerimiz partnerimizin kim olduğu ve istekleri ile örtüşüyor mu yoksa çatışıyor mu?
- Zaman içerisinde değişirsek (ki değişim kaçınılmazdır) bu değişime nasıl uyum sağlarız?
Bu gibi birçok sorunun cevabı da bu süreçte araştırılacaktır. Henüz evliliğe başlamamış bir çiftin evlilik tanımlarını, evlilikten beklentilerini, geleceğe dair planlarını konuşmaları için bir fırsattır "Evlilik Öncesi Danışmanlık".
Kendisine ve partnerine doğru soruları sormak önemlidir:
- 30 yaşına geldiğinde nerede, ne yapıyor olmayı hayal ediyorsun?
- Ne zaman, kaç çocuk istiyor ve onları nasıl yetiştirmeyi planlıyorsun?
- Mesleki ve kişisel hayallerin var mı?
Biz bir ilişkiyi yaşarken hangi malzemeyi ortaya koyuyoruz?
Değerlerimizi, düşünce ve fikirlerimizi, kişisel hatta aile hikayemizi malzeme olarak ortaya koyuyoruz. Karşımızdaki kişi de kendi malzemelerini ortaya koyuyor. Peki ya bir araya gelen bu malzemeler uyum sağlamaz ise? Ya karşılıklı ortaya koyduklarımız; birbirini yok eden, birbirine zarar veren maddelerse? O zaman ne olacak?

Evlilik Öncesi Danışmanlık neleri sağlar?
Evlilik Öncesi Danışmanlık, bireylere evlenmeden önce ilişkilerine objektif bir gözle bakma ve gerekirse zayıf noktaları güçlendirme şansı verir. Danışmanlık sürecinde çift, bazı önemli başlıklar üzerinde konuşma ve hatta tartışma konusunda yüreklendirilir. El değmemiş konular, gizli kalmış korku, kaygılar ve dile getirilmemiş beklentiler açıkça konuşulur. Evlilik öncesi danışmanlıkta yer alan önemli başlıklar; iletişim, bütçe ve maddi konular, evlilik rolleri, görev ve sorumluluklar, çocuk sahibi olma, karar alma, birlikte geçirilen zaman, bireysel ve çifte ait alanlar gibi başlıklardır.

Örneğin; bir çiftin evlilik içi roller ve sorumluluk dağılımı konusunda evlenmeden önce hiç konuşmamış olmaları sıkça rastlanan ve önemli sorunlara neden olan bir durumdur. Ya da çiftin birbirinden beklentilerini açık ve dürüst bir şekilde konuşulmamış olması evlilik boyunca çıkabilecek birçok sorunun temelini oluşturmaktadır. Ayrıca, ilişkide ağırlıklı olarak eşlerden birinin istek ve beklentileri önemliyken diğerinin beklentileri karşılanmıyor ve hatta göz ardı ediliyorsa, bu kaçınılmaz biçimde sorunlara sebep olacaktır.
Diğer taraftan Evlilik Öncesi Danışmanlığın en önemli konularından bir de iletişimdir. İletişim becerileri gelişmiş bir çift, ortaya çıkan sorunları tartışmak ve çözmek konusunda iletişim becerileri gelişmemiş çiftlere kıyasla çok daha başarılı olacaktır. Evliliğin olmazsa olmazı "güven duygusu"nu sağlayan da zaten iyi bir iletişimdir.
Ölçme Değerlendirme
Değerlendirme, Evlilik Öncesi Danışmanlığın önemli bir parçasıdır ve iki tür değerlendirmeden söz edilebilir: Bireyin Değerlendirilmesi ve İlişkinin Değerlendirilmesi. Öncelikle bireysel özellikleri, becerileri ve kişilik tiplerini ölçümleyen araçlar (test ve ölçekler) kullanıyoruz. Hangi kişilik tipindeki bireylerin hangi kişilik tipindeki bireylerle daha uygun olabileceğiyle ilgili birçok bilimsel veri var çünkü elimizde. Ayrıca kişinin belli becerilerini de ölçümlüyoruz. Örneğin; problem çözme becerisi veya çatışma ile baş etme becerisi ya da öfke kontrolü gibi bireysel konular bir ilişkiyi sürdürebilmek için gerekli özelliklerdir. Bu özellikler açısından değerlendirilen bireyler gerekirse belli becerileri geliştirmek üzere desteklenmektedir.

Tabi ki ilişkinin güçlerini ölçümlediğimiz araçlar da var. Belli başlı ilişki tipleri vardır. Üzerinde çalıştığımız çiftin ilişkisinin hangi ilişki tipinden olduğunu belirledikten sonra yaşayacakları evlilik hakkında öngörülerimizi çift ile paylaşıyoruz. Örneğin; Rasyonel İlişki Tipine (ki bu romantik ilişki tipinden çok uzak bir ilişki tipidir) sahip olduklarını tespit ettiğimiz çifte romantik beklentilerde bulunmamalarını öneriyoruz.
Evlilik Öncesi Danışmanlık süreci (hem terapinin süresi, hem içerikteki uygulama ve kullanılan yöntemler, hem de amaçlar açısından); bireylerin yaşlarına, yaş farklarına, ilişkinin yaşına, daha önce evlilik ve çocuk sahibi olup olmadıklarına, ailesel faktörlere, kültürel farklılıklara, kişilik özelliklerine ve ilişkide sahip olunması gereken özelik ve becerilere ne derece sahip olduklarına bağlı olarak değişmektedir.
Erken Müdahale
Diğer taraftan, bir evliliğe hazırlanırken çoğumuz, bu evliliğin doğal olarak bizim arzu ve ihtiyaçlarımızı (duygusal, cinsel, sosyal, maddi vs) karşılayacağını sanıyoruz. Ama durum kesinlikle böyle olmayacaktır. Bir ilişki tüm ihtiyaçlarımızı birden bire karşılar olmayacaktır. Bunların bazıları açıkta kalabilecektir. Ama farklılıkların ve beklentilerin terapi sürecinde evlenmeden önce tartışılması bireylerin birbirini daha iyi anlamasını ve evlilik içinde de daha fazla desteklemesini sağlayabilmektedir. Bazen de çift aldığı riskleri fark eder ve kararını gözden geçirmeyi isteyebilir. Her durumda erken müdahale olarak görebileceğimiz Evlilik Öncesi Danışmanlık, evlilikte yaşanabilecek sorunları ve boşanma riskini önemli oranda azaltmaktadır.

Sonuç
Süreç ne şekilde gerçekleşmiş olursa olsun, evlilik öncesi danışmanlık alan birçok çift terapi sürecinden sonra iletişim becerilerini geliştirdiklerini, evlilik beklentilerini daha gerçekçi bir çerçeveye oturttuklarını, çatışma ile baş etme konusunda çok daha başarılı olduklarını belirtmişlerdir. Ayrıca, Evlilik Öncesi Danışmanlık alan çiftler, ileride yaşayabilecekleri sorunlarda profesyonel yardım olma konusunda daha olumlu bir tutum geliştirmektedirler. Bu da; evlilik sorunları çözülemez boyuta ulaşmadan profesyonel destek alacakları için çiftin ilişkisinin daha uzun ömürlü olacağını düşündürmektedir.

21 Nisan 2015 Salı

DİKKAT EKSİKLİĞİ VE HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU

Çocukluk çağının en sık görünen rahatsızlıklıkarından olan Dikkat Eksikliği ve Hiğeraktivite Bozukluğu (DEHB) son derece önemli akademik, sosyal ve psikiyatrik sorunlara yol açabilen ve olumsuz etkileri yaşam boyu sürebilen nörobiyolojik bir rahatsızlıktır. DEHB'nin temel özelliği kalıcı ve sürekli olan dikkat süresinin kısalığı, engellemeye yönelik denetim eksikliği nedeniyle ortaya çıkan ataklık ve huzursuzluktur.
DEHB toplumda %6-7 gibi çok yüksek oranda görünen, çocuklukta başlayıp yetişkinlikte de devam edebilen bir rahatsızlıktır. 

BAŞLICA BELİRTİLERİ

-Dikkat Eksikliği: Çocuğun basit bir uyaran ile dikkatinin kolayca dağılması; yaşına, sosyal ve kültürel özelliklerine göre konssantre olmakta zorluk çekmesi; sık sık basit hatalar yapması ve ssabır gerektiren işlerden kaçınmasıdır. Bu çocukların dikkat ve konsantrasyonları genellikle zihinsel çaba gerektiren ve uzun süren işlerde bozulur ve dikkat problemleri yaşar. Ayrıca dikkat eksikliği olan çocukların büyük bölümü hiperaktivite göstermezler. Dikkat eksikliği okul öncesinde yeterince oyuna konsantre olamama ve sık etkinlik değiştirme ile kendini gösterir. Okul döneminde ise tahtada yazılanları takip etme, ders dinleme, defter tutma, ödevleri akılda tutma, günlük programları organize etmede sorun yaşanır.

-Hiperaktivite: Çocuğun yaşına göre çok daha hareketli, aceleci veya çok konuşkan olmasıdır.  Çocukların erişkinlere göre hareketli olması çok normaldir ancak çocuğun ve ailesinin hayatını etkileyecek, okulda sorunlara neden olabilecek düzeydeki hareketlilik hiperaktivite belirtisi olabilir. Bu çocukların elleri ayakları kıpır kıpırdır, sınıf gibi oturulması gereken ortamlarda yerinden kalkma, gezinme gibi davranışlar vardır,devamlı hareketlilik ve çok konuşma gözlemlenir.

-Dürtüsellik: Fiziksel olarak riskli davranışlar, başkalarının sözünü kesme, düşünmeden eyleme geçme, sıra bekleyememe, tehlikeye eğilim, macera arayışı gibi belirtiler gösterir ve bu nedenle başları sık sık kazaya girer.

NEDENLERİ

Kanıtlanmış kesin nedenlerden söz etmem mümkün olmasa da DEHB'in oluşumunda psikososyal ve biyolojik etmenlerin varlığının rol oynadığı düşünülmektedir.

ALT TÜRLERİ

-Dikkat Eksikliğinin Ön Planda Olduğu Tip
    -Okuldan eve döndüğünde ödevinde ait detayları unutur. 
    -Genellikle sevdiği oyuncağı ile daha uzun süre oynar
    -Ödevini yapmadığı için veya yaptığında ödevi hatalar içerdiğinden öğretmeninden sık sık azar işitir
    -Sesler ve ilgisiz şeyler dikkatini kolayca dağıtır
    -Ayrıntılara dikkat etmekte zorlanır
   -Talimatlara nadiren uyar
   -Ödev ve etkinlikler için gerekli olan malzemeleri sıklıkla unutur ve kaybeder
   -Bir etkinliği bitirmeden diğerine atlar

-Hiperakvite Dürtüselliğin Ön Planda Olduğu Tip
  -Belirli bir süre boyunca sakin durmakta güçlük çeker
  -Daima kıpır kıpırdır, zıplar, koşar, ellerini ve ayaklarını sabırsızca oynatır
  -Sabırsızlık ve dürtüsellik nedeniyle sırasını beklemekte güçlük çeker ve aralara girebilir
  -Karşısındaki sorusunu tamamlamadan cevap verme eğilimindedir
  -Düşünmeden hareket eder bu yüzden kaza riski yüksektir

-Kombine Tip
  -Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite aynı anda görülür

TANI VE TEDAVİ
DEHB tanısının Çocuk ve Ergen Psikiyatristi ile birlikte konulması önemlidir. Detaylı incelemeler sonucunda Çocuk ve Ergen Psikiyatristinin tanısı önemlidir. İncelemeler sırasında ailenin ve öğretmenlerin görüşleri de çok önemlidir.

Tedavi DEHB'i olan her çocukta farklıdır. Önemli olan Çocuk ve Ergen Psikiyatristinin verdiği ilaçları uygun dozda ve zamanında çocuğa vermektir. Ayrıca ilaç tedavisinin yanında çocukla psikoterapi ve aile terapisi ilaç tedavisini destekleyecektir. 


ANNE BABALARA ÖNERİLER

1. Pozitif Motivasyon
-Çocuğa karşı dostça, pozitif ve olumlu yaklaşmaya çalışın
-Sadece başarıyı değil gösterdiği çabayı takdir edin
-Aynı anda bir kaçına değil bir tane etkinliğe yoğunlaşmasını sağlayın
-Geçmişte yaptığı hataları öne sürüp tazelemeyin
-Çocuğun yaşıtları ile arkadaşlık kurmasına olanak sağlayın

2.Yapılandırma
-Günlük programlar düzenleyin. Her etkinlik için süre belirleyin. Belirlediğiniz süre çocuğun dikkatini aşmayacak düzeyde olmalıdır. DEHB olan çocuklar için ideal çalışma süresi 20 dk. Planlarınızı 20şer dakika üzerinden kurmaya çalışın

3.Kesinlik
-Çocukla birlikte anlaşılır kurallar belirleyin. Kurallar kısa ve net olmalı
-Puanlama sistemi geliştirin

4. Anlaşılır Basit İletişim
-Çocukla her zaman sakin bir tonda konuşun
-Mecazi, alaycı tarzda konuşmayın
-Kısa geri bildirimler kullanın
-Mimikler, ses tonu ile kararlılığınızı ifade edin


20 Nisan 2015 Pazartesi

ERGENLİK DÖNEMİ VE ÖZELLİKLERİ

Ergenlik, çocuklukla yetişkinlik arasında yer alan ve 12. yaştan 21 yaşına kadar uzanan, ruhsal alanda önemli değişikliklerin olduğu hızlı bir büyüme ve olgunlaşma dönemidir. Bu dönemde çocukluk özellikleri yitirilir ve ergenlik özellikleri hızlı bir şekilde kazanılır. Ergenlikte bireyler arası farklılıklar çoktur ve hızlı değişim vardır.

ERGENLİKTE GELİŞİM ALANLARI
1. Bedensel(Fiziksel)
2. Duyuşsal
3. Zihinsel
4. Toplumsal
Bu gelişim alanlarından en önemlisi fiziksel gelişimdir. Ergenlik yeni bir yaşam dönemidir. Çünkü, biyolojik gelişim giderek erken başlamıştır. Geçmişe göre daha erken kadınsı ve erkeksi görüntü, üreme özellikleri kazanılır.
Bu dönemde ergenlerden beklenen başlıca davranışlar şunlardır:
1. Her iki cinsten akranlarla olgun ve sağlıklı ilişki kurmak.
2. Erkek ve kadın olarak cinsiyet rolünü kazanmak.
3. Fiziksel görünüşünü kabul etmek ve bedenini etkili bir şekilde kullanmak.
4. Ana-babanın kararlarından arınmış olarak, kendi tercihlerini yapabilmek.
5. Ekonomik bağımsızlık kazanmak.
6. Meslek seçmek ve ona hazırlanmak.
7. Evlilik ve aile yaşamı için düşünce bazında hazırlanmak.
8. Davranışa rehber olacak bir dizi değerler ve ahlak sistemi geliştirmek.
Bu görev ya da davranışların yerine getirilmesi; bu dönemden başarıyla çıkmaya, bu görevlerin karşılanamaması ise ilerde sorunlara yol açabilir.
CİNSEL VE BEDENSEL GELİŞİM: Ergenlikte hızlı bir bedensel gelişim(değişim) vardır. Ergenlikte üreme özellikleri, kadınsı ve erkeksi özellikler belirginleşir. Kız çocukları doğduklarında binlerce olgunlaşmamış yumurtayla dünyaya gelirler, ancak ergenlikte bu yumurtalar olgunlaşıp adet kanaması şekline dönüşür. Bedensel gelişim açısından özellikle boy ve kilo gelişimi tepe noktasına ulaşır. Kızlarda 13-14, erkeklerde 15-16 yaşlarda en hızlı büyüme görülür. Bu yaşlardan sonra büyüme hızı yavaşlar.
Ergenlerin bedenlerinde görülen değişiklikler şunlardır:
· Boy uzaması ve ağırlık artışı: Boy uzamasında genetik etmenler çok önemlidir, bunun yanında çevresel etmenler (beslenme, spor) de önemlidir. Fazla kalsiyum zararlıdır. Karbonhidratın çok alınması boyun uzamasını engeller. Basketbol, voleybol, atletizm gibi sporlar boy uzamasını artırır.
Ağırlık artışı 3 alanda görülür: a. Kemik gelişimi, b. Yağlanma, c. Kas gelişimi
Kemiklerin boyu uzar, sert kemik dokusu oluşur. Yağ dokusu hızlı gelişir. Bu yağ dokusu kızlarda kalçaların yuvarlaklaşmasını sağlar. Erkeklerde karın bölgesi ve ensede yağ dokusu birikir. Yağlanmaya bağlı olarak cilt sorunları (sivilce) çıkar. Yağlanma saçlarda da kendini gösterir ve saçlar kepeklenir.
· Beden oranlarının değişmesi: Ergenlikte el ve ayak gelişmesi çok hızlıdır. Yüzde burun kemiği çabuk gelişir. Bedensel gelişim bitince orantılı gelişim görülür.
· Birincil cinsiyet özelliklerinin değişimi: Kızlar ilk adet görmeye başlar (mensturasyon dönemi). Kentte 12-13 ilk ay hali yaşıdır. Cinsel organlar ebat olarak büyür. Yumurtalıktaki olgunlaşmamış hormonlar olgunlaşmaya başlar. Rahim iç dokusu kanlanmaya ve kalınlaşmaya başlar. Menopoza kadar adet dönemi sürer (45 yaş). Menopoz, üremenin bitmesi demektir.
Erkeklerde penis: cinsel organ. Testis: erbezi torbası.
Ergenlikte testisler sperm üretmeye başlar. Sperm, bir canlının oluşmasına olanak tanıyan tohumlardır.
Boşalma (ejekülasyon): içinde spermin bulunduğu yapışkan sıvının dışarı atılmasıdır. İlk boşalma 12,5-14 yaşlarda görülür. Ani cinsel uyarımlar yaşanabilir.
Gece boşalmaları (rüyalanma): Uyku sırasında boşalma yaşanır. Rüyalardaki cinsel içeriğe bağlanır.
· İkincil cinsiyet özellikleri: İki cinsi birbirinden ayıran, görünüş farklılıkları ortaya koyan ve iki cinsi birbirine çeken cinsiyet özellikleridir. Örneğin; ses kalınlaşması, göğüs büyümesi, kalça büyümesi, kıllanma.
Kıllanma: Cinsel bölgede kıllar çıkar, koltuk altı kılları, göğüs kılları çıkar. En son sakal ve bıyık çıkar.
Ses değişimi: Kızlarda çocuk sesinden genç kız sesine geçiş olur. Erkeklerde kısıklaşma, çatallaşma ve kalın erkek sesi olur.
ERGENLİKTE CİNSEL YAŞAM: Erkek cinselliği ön plandadır. Kadın araç olarak görülür. Kadın evlenmeden önce cinsel ilişki yaşarsa cinayet konusu bile olabilir. Erkeklerde 16-19 yaş arasında ilk cinsel ilişki yaşanır.
Mastürbasyon: Normal bir cinsel davranıştır. İlki ve en erken yaşananıdır.
Bedensel gelişim karşısında bireyde kendine yabancılaşma olur. Birey “acaba bu ben miyim” diye sorar. Gelişimin hızlı olması yabancılaşmayı artırır.
Gelişime bağlı olarak sakarlık yaşanır. Sık sık düşme, elindekini düşürme görülür. Hormonal sistemin ergenliğe ayak uydurması sonucu sakarlık oluşur, fiziksel gelişim de sakarlığa yol açar. Ergenlikte yeni ölçülere ayak uydurma çabası vardır. Yeni beslenme alışkanlıkları örneğin ev yemeklerinden uzaklaşıp yağlı yiyeceklere yönelme ergenlik sivilcelerini artırır.
Ayna, ergenlikte başlı başına bir psikolojik araçtır. Aynanın karşısında özellikle kızlar saatlerini harcarlar.
Ergenler, kendileriyle, nasıl göründükleriyle ve başkalarının nasıl göründükleriyle çok ilgilidirler.
Bazı ergenler akranlarından daha erken, bazıları daha geç gelişir. Erkeklerde erken gelişimin olumlu özelliği vardır. Erkeklerde erken gelişim bir avantajdır. Popülerlik çok belirgindir.
Kızlar, akranlarından daha çabuk gelişirler. Yaşça daha büyük ve erken gelişen erkeklere ilgi duyarlar.
Araştırmalara göre ergenler cinsel eğitimi arkadaşlarından ve çeşitli yayınlardan öğreniyorlar. Annelerde kızları eğitmeye yönelik çaba varken, babalarda böyle bir çaba yok.
SOSYAL GELİŞİM: Ergenlikte kişi kimlik oluşturur. Kim olduğuna, yaşam felsefesine karar verir. Bazı durumlarda kişi (ergen) toplumun genelinin olumsuz ya da aykırı bulduğu kimlik özelliği seçer. Örneğin; çeteler, uyuşturucu kullanan çeteler, tarikatlar, terör grubu vs…
Ergenler yetişkinleri küçümseme, değerleri atma, farklı olma, bunun yanında da ait olma ihtiyaçları içindedir.

BİLİŞSEL GELİŞİM:Soyut düşünme vardır. Soyut kavramlar üzerine soyut düşünür, olasılıklar üzerinde düşünür, hipotez kurar, bunları test eder. Ergenlikte düşünce sistematiktir.
Ergenlerin kendi gözlerinde kendileri çok önemli olduğu için başkaları için de önemli olduklarını düşünürler. Görüntü ve davranışlarının sürekli başkaları tarafından izlendiği kanısındadırlar (Hayali seyirci). Kızlarda erkeklere göre daha fazladır.

AHLAK GELİŞİMİ: Kişinin beklentiler doğrultusunda davranması beklenir. Yasalar ve sosyal sistem karşısında iyi olmak vardır.
Ergendeki bedensel gelişme temelinin yanı sıra toplumsal ve ekonomik gelişmeler birbirlerini etkileyerek ve tamamlayarak ergenin sosyal olgunluğa erişmesini sağlamaktadır. Gençler hızlı beden gelişmelerine karşı değişik tepkiler gösterir. Bu değişikliklerin bir bölümü sevinç, bir bölümü üzüntü kaynağı olabilir.

İlköğretim ikinci kademe dönemine denk düşen bu dönemde dengeli ve uyumlu ilkokul çocuğu gider; yerine oldukça tedirgin, kuruntulu, güç beğenen, çabuk tepki gösteren bir ergen karşımıza çıkar. Duyguları inişli çıkışlıdır, çabuk üzülür ve birden sinirlenir. Olur olmaz şeyleri sorun yapar, tepkilerini önceden kestirmek mümkün olmamaktadır. Derslere ilgi azalır, çalışma düzeni bozulur. Bencilleşir, istekleri artar, konan yasakları saçma verilen hakları yetersiz bulur. Kendisine müdahale edilmesini istemez.
Ergenlik dönemi hayranlıkların ve tutkuların bol olduğu bir dönemdir. Bir öğretmen, bir sporcu ya da bir film artisti gibi.
Ergenlik dönemini ve onun getirdiği sorunları çocukluktan yetişkinliğe geçen her insan yaşamaktadır.
ERGENLİK SORUNLARI: Temel ergen problemlerinin dörtte birinden fazlası kişiler arası ilişkiler, duygular, olgunlaşma ve ergenlerin aileleri üzerinde odaklaşır. Bu alanlarda kızlar erkeklerden daha problemlidir.

ERGENLİK DÖNEMİ

ERGENLİK DÖNEMİ (11–18 YAŞ)


Bedensel Özellikler
Ergenlik döneminin başlama ve bitiş yaşları, önceki dönemlere göre daha çok değişkenlik gösterir. Çünkü ergenliğe geçiş cinsiyete, sağlığa, beslenmeye, kalıtıma, sosyoekonomik koşullara, ırka ve yaşanılan yerin iklim şartlarına göre değişir. Dönem, ortalama olarak kızlarda erkeklerden iki yıl önce başlar ve yine onlardan daha önce tamamlanır.

Ergenlik, vücutta hızlı değişiklikler ve gelişmelerin olduğu bir dönemdir. Cinsiyet hormonları salgılanmaya başlar. Boyun uzaması ve kilonun artmasını vücutta kılların çıkması izler. Ter bezleri daha çok çalışır. Yüzde ve vücudun çeşitli yerlerinde sivilceler oluşur. Cinsel organlar gelişir. Kızlarda adet kanamaları başlar. Erkeklerde de cinsel değişiklikler meydana gelir; cinsel organları geceleri salgı yapar. Ses telleri uzar ve ses kalınlaşır. Sakal ve bıyıklar çıkar. Bu döneme doğru bacaklar ve kollar uzamaya, vücuttaki yağ dokusu artmaya başlar. Yüz kemiklerinin büyümesi ile burun ve alt çene belirginleşir, yüzde ve bedende orantısız bir görünüm olur. Gırtlak kıkırdaklaşır. Kızlarda kalça ve omuzlar dolgunlaşırken erkeklerde omuzlar ve göğüs kafesi genişler. Bu gelişmeler, büyüme ağrılarına neden olabilir. Ergenliğe geçiş ile birlikte böbrek, kalp gibi iç organlar da büyür. Bu büyüme ve değişikliklerin kızlarda erkeklerde farklı zamanlarda başlaması nedeniyle kızlar 11 yaşlarına geldiklerinde aynı yaş grubundaki erkeklerden biraz daha uzun boylu ve daha kilolu iken 14–15 yaşlarında durum değişir ve erkekler kızlara göre daha yapılı hale gelir.
Ergen, önceki döneme göre daha çok uyur, daha iştahlıdır. Çok enerjiktir ve bu enerjisini boşaltmak için çeşitli yollar dener. Kendisini gösterecek, bir bakıma olumlu yönlerini kanıtlayacak faaliyetler yapma yolunda gider. Ancak vücudundaki gelişmeler, onun bazı durumlar karşısında dengesiz, beceriksiz ve sakar olmasına sebep olur. Dönemin sonuna doğru büyümenin ve diğer değişikliklerin hızı azalır, fiziksel görünüm aşağı yukarı son şeklini alır.
Motor Beceriler
Ergenliğin başlangıcında kemik ve kas gelişimlerine bağlı olarak motor becerilerde azalma olur ancak dönem içinde hem kızlar hem de erkekler motor becerilerde sahip olabilecekleri en üst düzeye ulaşır. Kas kontrolü ve koordinasyonlar iyice gelişir. Her çocuğun içinde kendinden daha büyük bir çocuk vardır.(Ece Ayhan)

PsikoSosyal Özellikler
Bu dönem, psikolojik ve sosyal açılardan da önemli gelişmelerin yaşandığı, çocuğun hayatının ileri dönemleri ile bağlantılarının oluştuğu, hassas bir geçiş evresidir. Çocuk, bu yaşlarda farklı özellikler gösterir. Sanki yıllardır olan çocuk gitmiş, yerine bambaşka birisi gelmiş gibidir. O, daha sosyal, daha çok isteyen, hedefleri olan, kendine özen gösteren, bağımsız hareket etmek isteyen biridir artık. Buna rağmen çocuksu hallerinden kopamaz, çocukluk ile genç kızlık ya da delikanlılık arasında gider gelir. Bu bocalama, onun kişilik gelişimi açısından normaldir.

Okula başlamayla bir süreliğine ertelenen cinsellik ve cinsiyetle ilgili düşünce, merak ve diğer duygular bu yaşlarda yoğun olarak ortaya çıkar. Dönemin haz organı cinsel organlardır.
Ergenleşen çocuk, hem vücuduyla hem de ailesi ile ilgili çelişkili düşünceler ve çatışmalar içinde kalır. Vücudundaki gelişmeleri şaşkınlıkla karşılar, bu değişikliklerden memnun olmayan, sıkılan ve utanan genç, bir yandan da gelişimini herkese göstermek ister. Boydaki, kilodaki, görünüşteki her şeyi problem eder ama bunlar, hoşuna da gider. Vücudunun alacağı son şekli merak eder. Kızlar, göğüslerinin büyümesinden hoşlanmaz ancak çevresine büyüdüğünü, güzelleştiğini göstermek için göğüslerini belli edecek kıyafetler giymeye de özenir. Adet görmeye başlaması, genç kız için alışılması güç bir durumdur, bundan dolayı farklı duygular içine girer. Erkekler de bu duyguları sakallarında yaşar.
Genç kız da genç erkek de kendine ve çevresindeki kişilere güzel görünmek için elinden geleni ardına koymaz. Erkekler, saçlarını tarar, değişik şekiller verirler, kızlar da saçlarına özen gösterir ve makyaj yaparlar. Güzel ve çekici görünmelerini sağlayacak giysiler giymek isterler, kendilerini kolay kolay beğenmeyip başka alternatifler ararlar. Bu yüzden saatlerce ayna karşısında kalabilirler. Saç modelleri ve giyim tarzlarında değişiklikler hatta aşırılıklar olur.
Ergen, kimlik arayışı içindedir, ailesinden bağımsız, her şeyin kendine özel olacağı bir kimliği olsun ister. Bundan sonraki eğitimini ve yapacağı mesleği seçme zamanı da gelmiştir. Dolayısıyla bu dönemin çatışması, kimlik duygusuyla rol(kimlik) karmaşası arasındadır.
Gerek görünümü gerekse kimlik arayışı onu karmaşık duygu ve düşünceler içinde bırakır. Döneme yaklaştıkça duygu durumunda değişmeler olur. Olanlardan fazlasıyla etkilenir, çabuk sevinir, çabuk üzülür, ani tepkiler verir hale gelir. Dönem içinde de duygu durumu sık sık değişir. Bu da davranışlarına yansır. Önceleri sessiz olan bir çocuk artık çok konuşmaya, çok hareketli olmaya başlayabileceği gibi konuşkan, girişken bir çocuk da içine kapanabilir.
Eskiye göre daha duygusal, daha tedirgin, karamsar, kararsız, dağınık ve isyankâr bir yapıya sahip olur. Can sıkıntısı ve huzursuzluk içindedir. Her şeyden etkilenir, kolayca öfkelenir. Hiçbir şeyden memnun olmaz. Ona göre yaşadığı her şey en özelidir; en büyük haksızlığı o yaşıyor, en çok o sıkılıyordur, en güzel hedeflere yalnızca o ulaşabilecektir. Ailesinden iyice bağımsızlaşmak istemektedir. Giyimine, isteklerine, fikirlerine, yapacaklarına karışılmasını istemez. Anne babasının önerilerini, fikirlerini beğenmez. Başına buyruk davranır. Artık kararlarını kendi başına alabileceğine inanır, düşüncelerine, kararlarına saygı gösterilmesini bekler.
Bununla birlikte anne babasının ve öğretmenlerinin sanıldığı gibi mükemmel insanlar olmadığını düşünür, etkisiz ve yetersiz olduklarına inanır hatta onları küçümser. Duygu ve düşüncelerini beğenmez, kaygılarını, uyarılarını gereksiz bulur. Bunu onlara hissettirir. Kardeşlerine de tepkilidir.
İstekleri durmadan artar. Düşünmeden hareket eder, bu yüzden dikkatsizdir, bazen ne dediğini bilmez, kararlarını güçlükle alır, sürekli o mu bu mu diye düşünür. Uzun süre sonra sonuç alacağı şeyler yerine hemen değerlendirilip çabuk sonuçlanacak şeylere önem verir. Yaşadığı duyguların etkisiyle sorumlulukları olduğunu unutur, çalışma düzeni bozulur.
Kabına sığmaz gibidir, evde durmayı sevmez çünkü bu ona işkence gibi gelir. Bu yüzden akşamları eve geç gelir, gece de sokağa çıkmak ister. Evdeyken de yalnız kalmayı tercih eder, kendini odasına veya boş bir odaya kapatır, uzun süre çıkmaz. Kendine özel bir alan oluşturup bu alana kimsenin müdahale etmesini istemez. Kızlar, günlük tutmaya, şiir yazmaya yönelirken erkekler, her şeye kafa tutmaya, odalarının kapılarını kilitlemeye başlar.
Ergenin en önem verdiği durum, adam yerine konmak, beğenilmek, onaylanmaktır. Adil davranılmasını ister, kuralların çokluğundan, kendisine verilen hakların azlığından şikâyet eder.
Kendisine fazlaca sevgi gösterilmesinden, çok gülümsenmesinden de kızılmasından da yüksek derecede etkilenir. Sevdiği, saygı duyduğu kişilerin ona kızması, kırılması, onu derinden sarsar.
Bu dönemin başta gelen özelliklerinden biri de arkadaş ilişkileridir. Arkadaşlarıyla birlikte olmak, kendisindeki gelişmeleri onlara gösterip büyük bir adam olduğunu kanıtlamak, onların beğenisini kazanmak, ergen için çok önemlidir. Sık sık yapılan arkadaş toplantılarına katılır, onlarla birlikte sinema, tiyatro ve konserlere gider, telefonda dakikalarca sohbet eder. Bu sohbetler, kendini tanıma, bakış açılarını, duygu ve düşüncelerini arkadaşlarıyla karşılaştırmak ve paylaşmak açısından iyi bir yoldur. Gruplarda kabul edilmek ister, grup çalışmalarına uyar. Bu dönem ergen için oldukça önemli bir dönemdir. Gruplarda kabul görmek için hatalı davranışlar yapabilir. Kötü alışkanlıklar edinebilir veya çetelere girebilir. O nedenle ergen ve ailesi bu dönemde karşılıklı anlayış ve paylaşımı iyi dengelemelidir.
Kendi cinsiyetindeki arkadaşlarıyla daha iyi anlaşır, diğer cinsiyetteki arkadaşlarıyla tartışır, çatışır ancak onlarsız da yapamaz. Karşı cinsle çıkma ve cinsel duygular yaşama isteği kendini gösterir, Yalnız kaldığı zamanlarda cinsel hayaller kurar. Bu gence haz verir.
Bunun yanında arkadaşlarından ya da çevresindeki kişilerden kendine bir örnek seçer, ona özenir, kendisini onunla özdeşleştirir ve onun gibi davranmak ister. Bu gayet normaldir ama seçilen örnek ergenin geleceğinı olumlu yönde etkilemelidir. Model alınan kişi veya kişiler ergen tarafından iyi seçilmelidir.
Ailesinden ilgi ve anlayış göremediği düşüncesi, onu arkadaşlarına daha da bağlar. Onlarla birlikte olmak ve beğenilerini kazanmak için aslında kendisine aykırı olan pek çok şeyi yapar, farkında olmadan kendine zarar verecek arkadaşlıklar da kurabilir. Bu süreçte arkadaşlar birbirini etkiler hatta baskı yaparlar. Sigaraya başlama gibi davranışlar büyük ölçüde bu yaşlardaki arkadaş etkisi ve baskısıyla gerçekleşir. Kurabilir.
Bu dönemde ilgi ve ihtiyaçlarda da farklılaşma gözlenir, ergen, sosyal etkinlikler ile spor faaliyetlerine yönelir, dinlediği müzikler bile değişir. Grup halinde yapılan spor faaliyetleri, ergenin akranlarıyla kaynaşmasını sağlarken bu faaliyetlerde kazandığı başarılar, kendine güvenini artırır.
Dönemin üzerinde durulması gereken duygusu, “bana bir şey olmaz”dır. Ergenler, çok güçlü olduklarını, ne yaparlarsa yapsınlar başlarına bir şey gelmeyeceğini, her şeyi başarıyla tamamlayabileceklerini düşünür. Bu yüzden alkollüyken araba kullanmakla kaza yapmak gibi olaylarda neden sonuç ilişkisi kurmakta zorlanır, çeşitli riskler almaktan çekinmez. Kendini deneme, arkadaşlarına ispatlamak için aklına gelen her şeyi yapma eğilimindedir. Bunları yaparken ailesinin ekonomik ve toplumdaki saygınlığı durumunu dikkate almadan davranır.
Tüm bunlardan dolayı ergen ile ailesi arasında tartışmalar ve çatışmalar çoğalır. Ergen, kendi başına kararlar alıp uygulamak ve bağımsız davranmak ister, ona göre her şey hemen orada olmalıdır, engellenmeye, beklemeye tahammül edemez. Çocuklarının bu düşünce, yaklaşım ve davranışları sonucunda endişelenen anne ve babalar ise onu tehlikelerden korumak için sıkı kurallar koyma, onu takip etme çabası içine girerler.
Ergen, anne babasıyla ilgili olarak sürekli “onlara bir şey anlatmak imkânsız, anlatsam da beni hiç anlamıyorlar, bana çok karışıyorlar, durmadan konferans veriyorlar, beni biraz rahat bıraksalar ” gibi düşünceler ve eleştiriler içindedir. Anne babalarsa bunlara “kızımla artık konuşulmuyor, beni hiç dinlemiyor, oğlumu tanıyamıyorum, bana sürekli karşı çıkıyor ve onu etkileyemiyorum, nereye gittiğini, kimlerle, ne yaptığını merak ediyorum, sorularıma doğru düzgün cevap vermiyor” şeklinde yaklaşırlar. Böylece ev adeta savaş alanına döner. Bu çatışmalı ve karmaşalı dönemde çocuğun doğru kişilerle arkadaşlık etmesi, kendine zarar verebilecek kişi ve eylemlerden korunma yollarını öğrenmesi gereklidir. Küçük yaşlardan itibaren iletişimin iyi olduğu bir aile içinde büyüyen, kendini ifade etmesine fırsat verilen, aile ile ilgili kararlarda söz hakkı olan ve her şeyi ailesiyle paylaşabilen çocuklar ergenlik döneminde diğerleri kadar çatışma yaşamaz veya yaşadıkları çatışmaları daha rahat çözebilirler.

Dil Gelişimi
Bu dönemde dilde önemli ilerlemeler gözlenir. dil bilgisi ile ilgili pek çok kavram kazanılır ve yerleşir. Ergen, düşüncelerini ifade etmekten zevk alır, özellikle arkadaşlar arasında her fırsatta paylaşımlar olur, tartışmalar yapılır.

Bilişsel Gelişim
11 yaşından sonra bilişsel gelişimin son aşaması olan soyut işlemler dönemi başlar, soyut öğeler de zihinde yerini alır. Ergen, kişiye, yere ve zamana göre değişen görece kavramları kazanır. Bildiği kavramları kullanarak yeni kavram ve düşünceler üretebilir. Genelleme, tümden gelim ve tümevarım gibi zihinsel işlemleri rahatlıkla yapabilir.

Ergen, mecaz anlamlı sözleri güçlük çekmeden anlayabilir. Önceki dönemde anlam veremeyip kabul etmediği kuralların değişebileceği durumunu artık anlar ve kabul eder. Mantık oyunlarına ilgi duyar.
Bundan böyle yetişkinler gibi mantıklı düşünebilir, olaylara çok yönlü olarak bakar, karşılaştığı bir problemi çözmek için farklı boyutlar üzerinde düşünebilir, neden sonuç ilişkisini kurmak amacıyla olası pek çok değişkeni göz önüne alıp değerlendirebilir ve bunlardan birini sınarken diğerlerini bir kenarda bırakabilir. Düşüncelerini, çözüm yollarını savunmak için de farklı yollar dener.

Bunların yanında ergen benmerkezcidir, düşünce ve duyguları kendine yönelik olduğundan başkalarının düşünce ve duygularını anlayamaz, onların da kendileri gibi düşündüğünü, herkesin görüntüsüyle ilgilendiğini sanır. Kendi beğenileriyle çevresindeki kişilerin beğenilerini ayıramaz. Bundan dolayı yoğun olarak kimsenin kendisini anlamadığı hissine kapılır.
Aileye Öneriler
Çocuğunuzun bedenindeki gelişmelere ve büyüdüğü görüntüsüne aldanarak ona fazla iş ve ağır sorumluluklar vermeyin aksi halde çocuğunuz, bel kemiğinin eğrilmesi, gözlerinde zayıflama, işitme kaybı gibi sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Bu riskler, kızlarda daha yüksektir.
Bu dönem, çocuğunuzun size ve desteğinize en çok ihtiyacı olduğu dönemlerdendir. Onun yaşadığı bunalımları atlatması, olumsuzluklardan korunması, onunla kuracağınız sıcak, sevgi, saygı ve güven dolu iletişime bağlıdır.
Onunla olumlu, yapıcı ve destekleyici bir aile ilişkisi kurun. Onun artık küçük bir çocuk değil bir genç olduğunu kabul edin. Yine onu denetleyin, gerektiğinde yardım edin ancak kendi işlerini kendisinin yapmasına, zaman zaman kendi başına kararlar alıp uygulamasına izin verin.
Anne baba olarak onu tanımaya, keşfetmeye, kendi özelliklerine göre yönlendirmeye gayret edin. Onu eleştirmek, daima sizin doğrularınıza uymasını beklemek, onunla sürekli zıtlaşmak, inatlaşmak, her şeyi daha da zorlaştırır.
Çocuğunuz size karşı cinsten biriyle arkadaşlık ettiğini, sigarayı merak ettiğini söylerse, ani ve sert tepkiler vermekten kaçının. Sakin olmaya çalışıp konuyla ilgili sohbet edip çocuğunuzun düşüncelerini dinleyin, onu yargılamadan görüşlerinizi belirtin. “ne demek sigara nasıl bir şey; bir daha ağzından böyle bir söz çıkmasın” demek yerine “merak etmekte haklısın ama sigaranın ne kadar zararlı olduğu sürekli anlatılıyor, sigaradan uzak durmak senin için daha iyi olur” gibi ılımlı ve çocuğunuzun size güvenle her şeyini anlatabileceği izlenimini veren bir yaklaşım daha iyi sonuç verir. Onunla konuşmadan hemen kızmak, sert tepkiler vermek, durmadan “sigara zararlı, bu yaşta biriyle çıkmak ahlaksızca bir şey” diye baskı yaparcasına öğüt vermek, çocuğunuzun ters tepki göstermesine, bunları daha çok merak etmesine neden olur. Ayrıca böyle davrandığınız için artık duygu ve düşüncelerini sizinle paylaşmak istemez.
Onunla konuşurken, “ben senin yaşındayken” diye başlayan öğütlerden kaçının. Kendinizi onun yerine koyup biraz düşünün.
Her zaman ona örnek olabilecek davranışlar sergileyin, çevrenizdeki güzel örnekleri bulup ona gösterin. Bu örnekler ile onunla sohbet ederken konu arasında yapacağınız uyarılar, sürekli öğüt vermekten daha etkili olur.
Ona anne babalığın yanında bir arkadaş gibi yaklaşmanız, çocuğunuzun bu dönemi daha rahat geçirmesine, evdeki çatışmaların azalmasına ortam sağlar. Onu gerçekten iyi dinleyip dinlemediğinizi düşünün. Elbette onun da sizi dinlemesi, bazı kurallara uyması, saygılı olması gerekli ancak bunu sizin yaklaşımlarınız sayesinde öğrenecektir.
Okul ve iş tercihi yaparken sizin istediğiniz bölümü ya da mesleği seçmesi için onu zorlamayın. Unutmayın onun da kendine göre düşünceleri, idealleri var, elbette ona yardım edin, önerilerde bulunun ancak bunu yaparken onun ilgi, istek, eğilim ve yeteneklerini göz ardı etmeyin, ısrarcı olmayın. Çocuğunuz sırf siz istediniz diye sevmediği ya da özelliklerinin uymadığı bir dalda okur veya çalışırsa mutlu ve başarılı olamaz. Hem okul hem de ileriki yaşamı için her şeyden önce çocuğunuzun mutluluğunu hedefleyin. İyi tanınan, yetenekleri göz önüne alınarak yetiştirilen ve yönlendirilen çocuk mutlu, mutlu olan çocuk başarılı olur. Ancak öncelikle başarıyı hedeflemeniz, onun mutlu olmasını sağlamayabilir.
Onu başkalarıyla kıyaslamayın. Başarısızlıklarına takılıp kalmayın, olumsuz davranışları ve başarısızlıklarından çok olumlu davranış ve yönlerini, elde ettiği başarılarını ön plana çıkarın.
Ailesi tarafından sevilmediğini, anlaşılmadığını, çok sıkıştırıldığını düşünen genç, aradığı sevgi, anlayış ve onayı dışarıda arar, aile içinde iyi iletişim sağlanamıyorsa bu arayış ona zarar verebilecek kişi ve gruplara kadar gider. Onların birazcık yakın yaklaşımı bile onu etkiler, düşüncelerini, inançlarını paylaşıyor gibi olmaları onu mutlu eder ve bundan sonrası esas tehlikeli olandır.
Karşılaştığınız sorunlarda onun sevdiği, iyi örnek olabilecek kişilerden örnekler verin.
İlle de sizin dediğinizin olması yerine birlikte bir orta yol bulmaya çalışın.
Onu geleceğin yetişkini olarak düşünün, fikirlerini, olumlu yöndeki girişimlerini onaylayın, destekleyin ve ona güvendiğinizi hissettirin.
Ev ve aileyle ilgili konularda onun görüşlerini, önerilerini de alın, bunlardan doğru olanları uygulayın. Konuşup tartışırken doğruları bulup söylediği, uyguladığı zamanlarda ona hak verin ve ödüllendirin.
Eşinizle veya başkalarıyla olan anlaşmazlık ve tartışmalarınızı onun olmadığı zamanlarda, yerlerde çözmeye çalışın. Kavgalar, tartışmalar, çocuğunuzda umutsuzluk, hırçınlık, eve gelmek istememe, sık sık ağlama, öğrenme güçlüğü, hayallere dalma, olumsuz davranışlara yönelme gibi pek çok duruma yol açabilir.
Babalar bu dönemde daha katı olurlar. Çocuğunuzla arkadaş gibi olmanız, onun hem kendine hem de size güvenmesini sağlayacaktır. O her şeyi bilir gibi olsa da bu dönemde kendine güveni azdır. Ona sizin için değerli olduğunu, ne olursa olsun ihtiyacı olduğunda yanında olacağınızı hissettirin. Bazen küçük armağanlar alın, çiçekler, müzik albümleri, kitaplar ona çok değerli gelecektir. Sakın ola “benim babam da bunları yapmadı” diye düşünmeyin zira şimdiki şartlar çok farklı ve etrafında ona zarar verebilecek pek çok kişi ve durum var.
Tüm bu yaklaşımlar, birbirinizle iyi bir ilişki kurmanıza, onun kendine, size ve çevresine saygılı, özgüveni gelişmiş, ilgi ve yeteneklerinin farkında olup bunları ortaya çıkarabilen, sağlıklı kişilik geliştirmiş bir birey olmasına yardımcı olur.

16 Nisan 2015 Perşembe

CİNSEL SORUNLARIN NEDENLERİ



BİLGİSİZLİK, TABULAR, HASTALIKLAR, SİGARA VE BAZI İLAÇLAR

 Yaklaşık her üç kişiden birisi cinsel yaşamının herhangi bir döneminde en az bir cinsel işlev bozukluğu yaşıyor.

 Cinsel sorunların başlıca nedeni eğitimsizlik ve bilgisizlik. Ülkemizde okul çağında başlayan bir cinsel eğitimin olmaması ve formel cinsel bilgi kaynaklarının (okul, öğretmenler, uzmanlar, kitaplar vs.) yeterli ölçüde kullanılmaması cinsellik alanında ciddi boyutta bilgi eksikliği yaşanmasının nedeni.

 Cinsel bilgi ve eğitim eksikliği, özellikle deneyim eksikliği ve toplumun cinselliğe yaklaşımındaki katı, tabular ve yasaklarla yüklü muhafazakar tutumla birleşince bir çok cinsel soruna ve cinsel işlev
bozukluğuna yol açabiliyor.

 Çok sayıda psikolojik neden ve başta depresyon olmak üzere çeşitli psikiyatrik hastalıklar cinsel sorunların da tetikleyicisi.

 Ayrıca başta yüksek tansiyon, şeker hastalığı ve kan yağlarının yükselmesi olmak üzere çok sayıda kronik hastalık da cinsel sorunların kaynağı durumunda.

 Uzmanlar özellikle 40’lı yaşlardan sonra, kimi zaman yaşanılan cinsel sorunların altta yatan daha ciddi ve bazen yaşamı tehdit edebilecek koroner hastalığı gibi hastalıkların ön habercisi olabileceğini belirtiyor.

 Dikkat, kullandığımız çok sayıda ilacın cinsel yan etkileri var!

 Son yıllarda ülkemizde hızla artan sigara kullanımının da cinsel yaşamın en büyük düşmanlarından biri olduğu son yıllarda ortaya çıktı. Uzmanlar, sigara kullananları cinsel yaşamları açısından da uyarıyor.

 Toplumsal bakışın ve geleneklerin cinsel sorunların önemli bir kaynağı olduğunu CETAD Araştırması’nın sonuçları da gösteriyor:

Araştırmaya göre, Türk toplumu cinsel sorunlarının en önemli
kaynağı olarak (Yüzde 62) eğitimsizlik ve bilgisizliği gösteriyor.
Araştırmaya katılanların yüzde 40’ı da toplumun cinselliğe yaklaşımını,
önyargılar/tabuları, gelenek ve görenekleri vurguluyor. Türk toplumu,
cinsel sorunların üçüncü kaynağı olarak psikolojik nedenleri ve
stresi gösteriyor. Araştırma, cinselliğe toplumsal bakış ve geleneklerin
cinsel sorunlar için önemli bir sorun kaynağı olduğunu göstermekte.

KADINLAR: “İLİŞKİ”Yİ KAYBETMEKTEN KORKUYOR.
ERKEKLER: “GÜÇ”LERİNİ KAYBETMEKTEN KORKUYOR.

 Kadınlar cinsel ilişki sırasında en büyük haz kaynağı olarak “duygusal yakınlık”, “yumuşaklık”, “sevilen biriyle derin duyguların paylaşımı” gibi duygusal ifadeleri ön plana çıkarıyorlar.

 Erkekler ise ne kadar iyi seviştikleri ve ne kadar güçlü oldukları ile ilgileniyor.

 Kadınlar ilişkiyi kaybetmekten, erkeklerse güçlerini kaybetmekten korkuyorlar.

CİNSELLİKLE İLGİLİ YANLIŞ İNANÇLAR VE MİTLER

ÇOĞU ABARTILI, YANLI VE YANLIŞ…


􀂾 Çocuklar, doğdukları günden itibaren kadın ve erkek oluşlarına göre ayrı biçimlerde yetiştiriliyor. Büyüme sürecinde de içinde büyüdükleri kültüre göre bir kadının ve bir erkeğin ne yapıp ne yapmaması gerektiğini öğreniyorlar. Ancak, bu süreçte
cinsellikle ilgili öğrenilenlerin ve benimsenenlerin çoğu abartılı, yanlı ve yanlış.

􀂾 Günlük yaşamda fıkralara, günlük basına ve pornografik yayınlara yansıyan bu yanlış cinsel inanışların (mitler) çoğu kadını küçümseyen, değersizleştiren bir yan içeriyor.

􀂾 Bu inanışlara göre, cinsel yaşam ve cinsel haz adeta sadece erkekler için. Kadınlar ise cinsel yaşamın tüketim malı konumunda.

􀂾 Ancak, bu durum sadece kadınlara zarar vermiyor. Erkeği her zaman, her yerde, herkesle seks yapmakla görevlendiren, duygularını ortaya koymayan bir “seks makinesi” olarak konumlayan bu inanışlar sonuçta, erkeklerin de cinsel yaşamı
olumsuz etkiliyor, cinsel işlev bozukluklarına yol açıyor. İşte belli başlı cinsel mitler:

􀂾 KADIN-ERKEK ROLLERİ ile ilgili en yaygın yanlış cinsel inanışlar;
o Erkekler duygularını belli etmemelidir.
o Cinsellikte başarıya ulaşmak son derece önemlidir.
o Cinsel ilişki isteğini erkek belirtmelidir.
o Erkekler cinsel ilişkiyi her zaman ister ve buna her zaman hazırdır.
o Tüm fiziksel yakınlaşmalar sevişmeyle ve boşalmayla sonuçlanmalıdır.
o Cinsel ilişki arzusunu belli eden kadın hafif birisidir, terbiyesizdir.

􀂾 CİNSEL İSTEK ile ilgili en yaygın yanlış cinsel inanışlar;
o Erkekler her zaman cinsel istek duyarlar.
o Yaşlanma cinsel isteği tamamen ortadan kaldırır.
o Menopoz cinsel isteği ortadan kaldırır.
o Kadınların cinsel isteği azdır.

􀂾 CİNSEL İLİŞKİ sırasındaki davranışlarla ilgili en yaygın cinsel inanışlar;
o Sevişmek cinsel birleşme demektir.
o Sevişmek cinsel organda sertleşmeyi gerektirir.
o İyi bir sevişme cinsel heyecanın sürekli tırmanması ve orgazmla sonuçlanması demektir.
o Cinsel ilişkiyi erkek başlatmalı ve sürdürmelidir.
o Uyarılmış erkek boşalmazsa zararlı olur.
o Dikkat başka yere çekilirse erken boşalma önlenebilir.
o İlk boşalmadan sonraki boşalmalarda erken boşalma sorunu olmaz.
o Sevişme her zaman doğal ve kendiliğinden olmalıdır; sevişmek hakkında konuşmak, düşünmek veya hayal kurmak onu bozar.
o Sevişmeyi başlatan kadın ahlaksızdır.
o Her erkek her kadına nasıl zevk vereceğini bilmelidir.
o Sevişme ancak her iki tarafın birlikte orgazm olmasıyla güzeldir.
o Eşler birbirlerini sevdikleri takdirde sevişmekten nasıl zevk alabileceklerini de bilirler.
o Cinsel ilişki içinde olan eşler içgüdüsel olarak diğer eşin ne düşündüğünü ve istediğini bilirler.
o Cinsel ilişki sırasında mastürbasyon yanlıştır.
o Erkek cinsel organında sertleşmenin kaybı eşini çekici bulmadığı anlamına gelir.
o Erkek ya da kadın sevişmeye hayır diyemez.
o Sevişmede neyin normal olduğuna ilişkin belirli ve kesin kurallar vardır.
o Olgun kadın birleşmeyle orgazm olmalıdır.

􀂾 CİNSEL İŞLEVLER ile ilgili en yaygın yanlış cinsel inanışlar;
o Güçlü erkekler üst üste birkaç kez sevişebilirler.
o Bir erkek ne kadar sık ve üst üste sevişebiliyorsa o kadar güçlüdür.
o Bir kez cinsel sorun yaşanırsa bu tekrarlayacak demektir.

􀂾 CİNSEL ANATOMİ ile ilgili en yaygın yanlış cinsel inanışlar;
o Erkek cinsel organının büyüklüğü oranında zevk verir.
o Penisin vajinaya girişi zordur.
o İlk cinsel ilişki kadın için çok ızdırap vericidir. Kadın için tehlikeli olabilir.
o İlk cinsel ilişkide kan gelmezse kadın bakire değildir.
o İlk cinsel ilişkide “başarısız” olan erkek, erkek değildir.
o Sürtünme ile kızlık zarı bozulabilir.
o Evlenmeden önce kızlık zarının bozulmaması için çok tedbirli olunmalıdır.

􀂾 HAMİLE KALMA ile ilgili en yaygın yanlış cinsel inanışlar;
o Öpüşme, dokunma gibi yakınlaşmalarla hamile kalınabilir.


KAYNAK: CETAD, “CİNSEL YAŞAM VE SORUNLARI” Dosya Özeti

13 Nisan 2015 Pazartesi

BOŞANMA SÜRECİ VE PSİKOLOJİSİ



Hiç kimse evlilik hayatına boşanma düşüncesiyle başlamaz. Ancak bazı durumlarda hayat, çifti boşanma düşüncesiyle karşı karşıya getirebilir. Evlilik hayatına sonsuz mutluluğu yakalamak düşüncesiyle başlamak abartılı bir beklentidir. Her türlü birliktelikte olduğu gibi evlilik ilişkisinde de inişler ve çıkışlar, mutluluklar ve hayal kırıklıkları olabilir. Önemli olan, problemleri çözecek kararlılık ve samimiyetle evlilik ilişkisine devam etmeyi başarabilmektir. Boşanma kararını almadan önce, çiftin elinden gelen her şeyi yapmış olduğuna kanaat etmesi önemlidir. Her ailede problemler olması ve çatışmalar yaşanması, doğal, hatta beklenen bir durumdur. Çatışmanın veya problemlerin varlığı çiftleri boşanma düşüncesine götüren esas sebep değildir. Ancak tartışmalar esnasında
sergilenen bazı davranışlar çiftleri boşanma noktasına getirebilir. Örneğin:
• Sürekli şikâyet etmek  

• Şikâyetlerin, sorunlara çözüm aramaktan daha çok eleştirmek amacıyla yapılması
• Eşin sergilediği eleştirilere ve şikâyetlere karşı aşırı duyarlı, hassas ve savunucu tepkiler gösterme (Araştırmalar bu tavrı erkeklerin kadınlardan daha fazla sergilediklerini ortaya koymaktadır.)
• Eşler arası iletişimde aşağılayıcı sözler, iğneleyici cümleler, düşmanca bakışlar ve kırıcı tavırların fazlasıyla yer alması
• Karşısındakinin duygularını ve düşüncelerini hiçe sayan ve önem vermeyen tavırlar sergilemek
• Yaşanan olumsuzluklardan eşi sorumlu tutmak, kendi hataları hakkında düşünmemek
• Eşine karşı şiddet sergilemek


Aile içerisinde sürekli tartışmaların ve huzursuzlukların yaşandığı bir çifte yapılabilecek en önemli tavsiye, öncelikle çatışmalarını çözme konusunda ellerinden gelen her şeyi yapmalarıdır. Bu tür bir ilişki sisteminden uzak durabilmek için eşlerin iletişimde negatif
tavırlardan kaçınmaya özen göstermeleri gerekir. Eşinden sürekli negatif tavırlar görmek kişinin dayanma gücünü kırar; kişide çaresizlik, bıkkınlık vb. duygular doğurur. Bu da kişiyi bir müddet sonra boşanma düşüncesine götürür. Bunun için kişinin karşısındakinin negatif yönlerini görmekten ve olayları negatif yönde yorumlamaktan uzaklaşması gerekir. Aile içi iletişim becerilerini bilen, problem çözme konusunda bilgili, aile gücünün farkında olan, sağlıklı ve güçlü ailenin özelliklerini bilen aileler kendilerini
boşanma riskinden koruyabilirler.

Türkiye’de boşanmaların yarıya yakını evliliğin ilk 5 yılı içinde meydana gelmektedir. Araştırmalar, çiftin ebeveynliğe uyum sağlama süreci içerisinde, evlilik problemlerinin ve boşanma oranlarının daha yüksek olduğunu göstermektedir.


Eşleri Boşanma Kararına Götüren Çatışma Konuları
• Ekonomik zorluklar
• Eşlerin ailelerinden kaynaklanan sorular
• Eşlerin arasında yeterli sevgi iletişiminin olmaması
• Hastalıklar
• Çocuk yetiştirme konusunda yaşanan anlaşmazlıklar
• Cinsel problemler
• Çocuk sahibi olamama
• Eşlerden birinin diğerini aldatması
• Aile içi şiddet
• Eşlerden birinin ruhsal bozuklukları
• Eşlerden birinin alkol veya madde bağımlılığı, kumar gibi alışkanlıklarının olması
• Eşlerin arasındaki kültürel farklılıkların soruna dönüşmesi
• Eşlerin birbirlerinin kişisel değişimlerine ve gelişimlerine ayak uyduramamaları
• Eşlerin evliliğin gerektirdiği rol ve sorumlulukları üstlenmekten kaçınmaları veya bu sorumlulukları yerine getirmekte zorlanmaları

Niyetiniz Evliliğinizi Sürdürebilmekse…
• Tavırlarınızda öfkeyi azaltın.
• Kırıcı olmamaya gayret edin.
• Eşinizle çok sevdiğiniz bir arkadaşınızla tartışır gibi tartışın.
• Eşinize, eşinizin kişiliğine veya hatalarına değil, sadece probleme odaklanın.
• Eşinizle aranızdaki yakınlığı arttırmaya gayret edin.
• Gerekirse uzman yardımı almaktan çekinmeyin.
• Çatışmayı azaltma konusunda istekli olun.


Aile Danışmanları Boşanma Konusunda Nasıl Yardımcı Olabilir?
Aile danışmanları, çiftin boşanma düşüncesinin yoğunluğuna ve ihtiyaçlarına bağlı olarak aşağıda yer alan yaklaşımlardan uygun olanlarını sergilerler:
• Çiftin boşanma konusunda doğru bir karar verip vermediklerinden emin olmalarını sağlayacak yaklaşımlarda bulunurlar.
• Çiftin hayatlarındaki çatışma konularına yapıcı ve çözümcü yaklaşımlar getirerek sorunlarını çözebilmeleri için yeni şanslar oluşturmaya çalışırlar.
• Çiftin arasında sorunlara yol açan ilişki sistemindeki bozuklukları giderme konusunda yeni düzenlemeler önerirler.
• Boşanma kararı alan çiftlerin yeni hayatlarına uyumlarını kolaylaştırırlar.
• Boşanma kararından sonra çiftin yeni hayatlarının sorumluluklarını almalarına, yeni gereksinimlerini belirlemelerine ve hayatlarını düzenlemelerine yardımcı olurlar.
• Boşanma kararı alan ailelere, çocuklarının ruh sağlıklarını koruyabilmeleri için yapmaları gerekenler konusunda yardımcı olurlar.

Boşanınca Problemler Sona Erer mi?
Boşanmış çiftler üzerinde yapılan araştırmalar, boşanmanın problemlerin sona ermesi anlamına gelmediğini göstermektedir. Boşanma sonrasında bireylerin evli olanlara oranla daha fazla ruhsal problemlerinin olduğu, daha fazla mutsuzluk belirttikleri, sağlık problemlerinin ve ölüm oranlarının daha yüksek olduğu, sosyal anlamda daha izole bir hayat yaşadıkları, yaşam standartlarının daha düşük olduğu ve en önemlisi çocuk yetiştirme konusundadaha fazla problem yaşadıkları görülmektedir. Boşanma sonrasında kendisini toparlamakta zorlanan, depresyon belirtileri göstermeye başlayan, kendisini her zamankinden daha öfkeli ve daha tahammülsüz hisseden, yalnızlık ve çaresizlik duyan, işine veya yeni hayatına uyum sağlamakta zorlanan, konsantrasyon güçlüğü yaşayan kişiler bir uzmana başvurmalıdırlar.


Bunlara Dikkat! Boşanmadan Önce
• Bir kez daha düşünün.
• Her yolu denemiş olduğunuzdan emin olun.
• Aile danışmanına başvurmayı deneyin.
• Etkili iletişim ve problem çözme becerilerinizi geliştirerek yeniden deneyin.
• Eğer boşanmaya karar verdiyseniz en azından bir müddet ayrı yaşayarak bu düşüncenizi sınayın.


Boşanma Esnasında
• Sizi yıpratacak her türlü yaşantıdan uzak durmaya çalışın.
• Yeni hayatınızda karşınıza çıkabilecek her türlü zorluğu önceden fark etmeye çalışın ve çözüm planları oluşturun.
• Çocuklarınızı boşanmayla ilgili mal paylaşımı, nafaka, mahkeme gibi konulardan ve tartışmalardan uzak tutun.
• Çocuklarınızı kendi acınızdan koruyun.
• Çocuklarınıza karşı tarafı asla kötülemeyin. Unutmayın ki boşanan sadece sizsiniz. Onların anne veya babalarından boşanmak gibi bir şansları yok.


Boşandıktan Sonra
• Aceleci davranmayın ve yeni hayatınıza uyum sağlamak için zamana ihtiyacınız olduğunu unutmayın.
• Çocuklarınızın karşı tarafla görüşme zamanlarına itina gösterin.
• Çocuklarınızın bakımı ve disiplini konusunda eski eşinizle zaman zaman bir araya gelerek fikir alışverişinde bulunun.
 

Eşinizden Boşanabilirsiniz Peki ya Çocuklarınızdan…
Boşanma öncesinde aile içerisinde yaşanan çatışmalar çocuğun ruh sağlığını olumsuz yönde etkiler. Karı koca arasındaki çatışmalardan, hiçbir sorumlulukları olmadığı hâlde, en fazla çocuklar etkilenir. Çocuğun gözü önünde yaşanan sürekli çatışmalı bir aile hayatı çocuğun üzerinde duygusal bir yük oluşturur. Öte yandan her anne baba çocukları için destek, güven, rehber, güç vb. birtakım anlamlar taşır. Bir çocuğun hayatta olan anne babasından ayrı kalması, çocuğun gelişimi açısından olumlu bir durum değildir. En sağlıklı ve başarıyla yönetilmiş bir boşanma durumunda bile, çocuğun ayrı kaldığı ebeveyni ile arasındaki ilişkinin niteliksel ve niceliksel olarak azalması kaçınılmazdır. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda boşanma kararı kaçınılmaz ise artık çiftin en önemli çabası, çocuklarının göreceği zararı en aza indirmek olmalıdır. Zira boşanma sürecinde ve boşanma sonrasında çocuğu bekleyen, psikolojik,toplumsal ve ekonomik içerikli yeni zorluklar, yeni zedelenmeleri de beraberinde getirebilir.
Anne babasının boşanacağını öğrenen çocuğun öncelikle güven duygusu sarsılmaktadır. Çocukların boşanma kararından ne kadar etkilenecekleri,yaşlarına, ebeveynleriyle olan ilişkilerine, kişiliklerine, anne babanın boşanma olayını nasıl karşıladıklarına ve algıladıklarına, boşanma sonrası kendilerinin ve çocuklarının hayatlarını nasıl düzenlediklerine bağlı olarak değişebilmektedir. Boşanma kararını alan çiftin boşanma öncesi, boşanma esnası ve boşanma sonrası süreçleri önceden planlamaları ve sağlıklı şekilde yürütebilmeleri, zararı en aza indirmek açısından önemlidir. Uyumlu bir anne baba ilişkisi, aile boşanmış olsun olmasın, bir çocuğun sağlıklı gelişimi için son derece önemlidir.


Anne Babanın Boşanma Kararı Çocuğa Nasıl Anlatılır?
• Boşanma kararı çocuğa anne baba tarafından beraberce açıklanmalıdır.
• Ayrı yaşama veya boşanma kararında, her iki kavramın da tam olarak ne anlama geldiği, çocuğa yaşına uygun olarak izah edilmelidir.
• Boşanmanın anne baba sevgisi ve ilgisini kaybetmek anlamına gelmediği özellikle vurgulanmalıdır.
• Boşanma kararı karşısında çocukların duygusal tepkilerini boşaltmalarına izin verilmelidir.
• Boşanma açıklamasından sonraki günlerde konu üzerinde düşünmeye başlayan çocuğun kafasında oluşabilecek her türlü soru, cevaplanmaya çalışılmalıdır. Çocuğun anne babasının neden boşandığı, bundan sonra ne olacağı, boşanma sonrasında nelerin değişeceği, boşanmalarının kimin suçu olduğu gibi sorularına, anne babanın mümkün olduğu kadar dürüst ve gerçekçi cevaplar vermesi önemlidir.
• Çocuklar çoğu zaman içinde bulundukları durumu,  anne babalarının tepkilerine bakarak yorumlarlar. Anne babanın çocuğun sorularını cevaplarken abartıya kaçmaları, duygu sömürüsü yapmaları, karşı tarafı suçlu göstermeye çalışmaları, çocuğa yeni sıkıntılar yükler ve çocukta derin travmalar oluşturabilir. Anne veya babanın gücünü yitirmesi, ağlama nöbetleri geçirmesi, çaresizlik, umutsuzluk gibi duygular altında davranması, çocukların da içinde bulundukları durumu olumsuz algılamalarına, güven duygularını yitirmelerine ve kendilerini tehdit altında hissetmelerine sebep olur. Anne baba güçlü davranmalı, morallerini yüksek tutmalı, olumlu ve yapıcı davranmaya çalışmalıdırlar.
• Çocukların zihinlerinde, boşanma kararının kendilerinden kaynaklanıp kaynaklanmadığını, bu kararda kendilerinin bir suçu olup olmadığını sorgulayan sorular sıklıkla yer almaktadır. Bu kararın onlarla ilgisinin olmadığı anlatılmalıdır. Boşanırken çocuğa verilebilecek en büyük zarar, boşanmanın onun yüzünden olduğunu söylemektir.
• Boşanmanın anne ya da babadan ayrılmak anlamına gelmediği, ebeveynin her ikisinin de sevgilerinde eksilme olmadığı, hem annesinin hem de babasının kendisiyle her ihtiyacı olduğunda ilgilenecekleri çocuğa güven verici bir dille anlatılmalıdır.
• Çocukla konuşurken boşanma sonrasında hayatında nelerin değişeceği değil, nelerin aynı kalacağı vurgulanmalıdır.

Anne Babası Boşanma Kararı Alan Bir Çocuk Anne Babasından Ne Duymak İster?
• “Boşanma kararımız sana olan sevgimizi hiç etkilemez.”
• “Seni her zaman çok seviyoruz. Biz senin her zaman anne ve baban olmaya devam edeceğiz ve bunu hiç bir şey değiştiremez.”
• “Boşanmamız kesinlikle senin suçun değil.” 


Çocukların Aklından Geçebilecek Sorular
Çocuklar akıllarından geçen bazı soruları sesli olarak sorabildikleri gibi, sormakta zorlanabilir veya içlerine atabilirler. Anne babanın görevi yaşlarına bağlı olarakdeğişebilecek bu soruları, sesli olarak sorulmamış bile olsa bulup cevaplamaktır. Annesi babası boşanma kararı alan hemen her çocuğun zihninden geçmesi muhtemel bazı sorular şunlardır:
• “Benim yüzümden mi boşanıyorsunuz?”
• “Annemi/babamı bir daha görebilecek miyim?”
• “İstediğim her zaman annemi/babamı görebilecek miyim?”
• “Evden hanginiz ayrılacak?”
• “Neden annem/babam evden ayrılmak zorunda?”
• “Annem/babam bizden ayrıldığı zaman nerede yaşayacak?”
• “Annem/babam da bizimle burada yaşasa olmaz mı?”
• “Neden seninle kalamıyorum?”
• “Annem/babam bizden ayrı olursa kendini mutsuz hissetmez mi?”
• “Bir gün yeniden birleşecek misiniz?”
• “Bizi kim koruyacak?”
• “Bize kim yemek pişirecek?”
• “Beni kim uyutacak?”


Çocuğun Yeni Hayatına Uyumunu Kolaylaştırmak İçin…

• Boşanma çocuğun hayatında önemli bir değişikliktir. En sağlıklı boşanma durumlarında bile çocukların yeni hayatlarına uyum sağlayabilmeleri için belirli bir süre geçmesi gerekir. Bu dönemde çocuğun yeni hayatına uyumunu daha da zorlaştırmamak için, boşanmayla birlikte, başka bir şehre taşınma, okul değiştirme, yeniden evlenme gibi daha fazla değişimden kaçınmaya özen gösterin.
• Boşanma sonrasında çocuğun hâlen yaşadığı evde kalmasını, ev değiştirmemesini sağlamaya çalışın.
• Evden ayrılacak olan ebeveynin evden birden bire ayrılması yerine, evde kalış sürelerini azaltmaya başlamasını ve kademeli olarak evden ayrılmasını tercih edin.
• Pek çok aile çocuklarının boşanma karşısında daha az kırılmasını sağlamak için onun her istediğini yapmak, oyuncak ve hediyeye boğmak gibi tavırlar içerisine girmeleri gerektiğini zannetmekte, bu tavırları diğer aile üyeleri tarafından da desteklenmektedir. Bu hataya düş meyin. Zira böyle bir yaklaşım, çocuğun boşanmaya uyumunu kolaylaştırmak bir yana, durumu kullanmayı öğrenmesine sebep olur, beraberinde disiplin sorunlarının doğmasına yol açar.
• Boşanma sonrasında mal paylaşımı, maddi konular, mahkeme yaşantısı, nafaka gibi konuları çocuklardan uzak tutun. Çocukların bu konularla ilgili konuşmalara tanık olmamalarına gayret edin.
• Her çocuk kendini bir eve ait hissetmek ister. Bir yatağı, bir odası olduğunu bilmek ister. Çocuğunuzun iki ev arasında amaçsızca gidip gelmesine izin vermeyin. Diğer ebeveyninin evinde de bir odası, yatağı olması gerekir. Ancak bir evi esas evi olarak benimsemesi sağlıklı bir yaklaşımdır.
• Boşanırken sıklıkla yapılan hatalardan biri, çocuğun uyumunu kolaylaştıracağı düşüncesiyle aile üyeleri tarafından evden ayrılan anne veya babanın kötülenmesidir. Çocuk bu ebeveynini bir daha hiç görmeyecek bile olsa, bu sözler karşısında daha fazla yalnızlık, çaresizlik, terk edilmişlik, değersizlik hissetmeye başlar. Böylesi bir ayrılık onarılması zor yaralar açmaktan başka bir işe yaramaz. Çocuğunuza bu kötülüğü yapmayın.


Sık Yapılan Hatalar
Boşanmış anne babaların çocuklarına karşı sıklıkla yaptıkları hatalardan bazıları şunlardır:
• Çocuğun taraf tutmaya zorlanması
• Çocuğun karşı tarafla görüştürülmemesi
• Diğer ebeveynin kötülenmesi
• Çocuğun hatalı veya istenmeyen davranışlarının diğer ebeveyne benzetilmesi veya bunun ima edilmesi
• Boşanmadan diğer ebeveynin sorumlu tutulması ve bunun çocuğa yansıtılması
• Çocuğa verilen sözlerin tutulmaması, yapılan programların ertelenmesi, geçiştirilmesi
• Çocuğun karşı taraftan intikam almak için bir araç olarak kullanılması
• Çocuğun özel günlerine (bayram, mezuniyet, yıl sonu gösterisi, ödül töreni vb.) diğer ebeveynin dâhil edilmemesi
• Çocukla birlikte olunacak günlerin ihmal edilmesi veya ertelenmesi
• Diğer ebeveynle arasındaki ilişkinin kıskanılması
• Diğer ebeveynle geçirdiği saatleri ve diğer ebeveynin hayatını merak eden sorularla çocuğun sıkıştırılıp bunaltılması
• Telefonda veya yüz yüze, çocuğun tanık olacağı şekilde, ekonomik, toplumsal ve psikolojik zorluklar konusunda diğer ebeveynle tartışılması
• Çocuğun diğer eşin ailesiyle ve aile büyükleriyle görüştürülmemesi, onlardan uzak tutulması
• Çocuğun karşı tarafı kötüleyen, suçlayan cümleler kurmasına izin verilmesi, hatta bunun teşvik edilmesi
• Çocuğun durumundan dolayı fazlasıyla şımartılması veya durumu kullanmasına göz yumulması
• Anne babanın birbirinden farklı disiplin ve yaklaşımlarla çocuğu eğitmeye çalışmaları, tutarsız davranmaları
• Çocuğun karşı tarafa göndermemekle tehdit edilmesi

Çocuğunuz İçin Hangi Durumlarda Yardım Almak Gerekir?
Boşanma pek çok çocuk için anlaşılması zor bir karardır. Çocuklar boşanma süreci esnasında olduğu kadar boşanma sonrasında da anne babasıyla olan ilişkilerinin yetersizliğine veya birtakım sorunlara bağlı olarak davranış bozukluğu gösterebilirler. Boşanma süreci içerisinde veya boşanma sonrasında çocuklarda sıklıkla görülebilen davranış bozuklukları şunlardır:
• Anne babasının boşanma kararından dolayı kendisini suçlama
• Ebeveyninden ayrı kalma korkusu
• Yaşından daha küçük çocuklarda görülebilecek davranışlar sergileme (parmak emme, tırnak yeme, gece altını ıslatma vb.)
• Okulda ve toplumsal hayatta uyumsuz davranışlar sergileme
• Ders başarısında azalma, okula ve derslere konsantre olamama
• Boşanma olayına karşı çok tepkisiz ve ilgisiz davranma
• Depresyon
• Uyku ve yeme bozuklukları (az veya çok fazla yemek yeme, uykusuzluk, kâbus görme, fazla uyuma vb.)
• Arkadaş ilişkilerinde eskiye göre bozulma
• Ani ve kontrolsüz (dürtüsel) tepkiler verme


Eski Eşle Çocuğu Paylaşmak
Boşanmış eşlerin çocukları vesilesiyle birbirleriyle irtibatları olması gerekir. Bu irtibat pek çok ayrılmış çift için oldukça zordur. Eski eşler arasında çocuk üzerinden yaşanan her türlü çatışma, çocuğun ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkilerde bulunur. Boşanmayı seçen her ebeveynin ilk düsturları çocuklarının ruh sağlığını mümkün olduğu kadar desteklemek olmalıdır. Bunun için de çocuklarının

ebeveynliği konusunda iş birliği içinde olmayı seçmeleri kaçınılmazdır. Çocuğun sağlığını korumak için uygun bir boşanma ne kadar önemliyse uygun bir şekilde irtibatı sürdürmek de aynı şekilde önemlidir.