Evlilikte Sıklıkla Yaşanan ve Çatışmaya Neden Olan Sorunlar
• Eşlerin çatışma ve problem çözme becerilerinde eksiklikler
• Evliliğe yönelik gerçekçi olmayan beklentiler
• Ailedeki rol dağılımı konusunda eşlerin birbirlerinden farklı beklentilere sahip olmaları (kimin yemekleri yapacağı, kimin ev dışında çalışacağı, kararları kimin alacağı vb.)
• Cinsiyet farklılıkları (kadınlar ve erkeklerin ilgi, davranış, alışkanlık vb. genel farklılıkları)
• Ekonomik sorunlar (mevcut paranın nereye harcanacağı, ne kadar para harcanacağı, ne kadarının biriktirileceği vb.)
• Eşlerin aralarındaki iletişimin yetersiz veya hatalı olması
• Akrabalara ilişkin sorunlar
• Cinsel sorunlar (cinsellik hakkındaki beklentileri ifade edememek, zorlayıcı tavırlar vb.)
• Çocukların büyütülmesi ve disiplini ile ilgili fikir ayrılıkları (çocuğun gideceği okul konusunda görüş farklılıkları, eşlerden birinin diğerinin çocuğu şımarttığını düşünmesi vb.)
• Din, mezhep, kültür, değer, politik görüş farklılıklarından kaynaklanan sorunlar
• Eşlerin birbirlerine yeterince vakit ayıramamaları
• Eşlerden birinde alkol, uyuşturucu, kumar vb. bir bağımlılık bulunması
• Eşlerden birinin psikolojik sorunlarının olması
• Özel konular (çiftin çocuk sahibi olamaması, çocuk sayısı hakkında anlaşamamak, eşlerden birinin işkolik olması, aldatma, kıskançlık vb.)
Eşinizle Tartışmalarınız Esnasında Neler Olup Bittiğinin Farkında mısınız?
Sorunlarını çözmekte genellikle başarısız olan çiftler, tartışmalar esnasında işe yaramayan aynı tartışma kalıplarını kullanıp durmaktadırlar. Sergiledikleri tavırlar problemin çözümüne hiçbir katkı sağlamadığı hâlde bu böyle sürüp gitmektedir. Oysa tartışma başladığı esnada tarafların kendilerini sakinleştirecek yöntemler bulması tartışmaların büyümesini engelleyebilir. Çatışmalarla başa çıkmak için eşlerin birbirlerini eleştirme, hâkimiyet kurma, tartışmadan kaçınma, sözel saldırganlık gibi tepkiler verdikleri görülmektedir. Bu tip başa çıkma tarzları, eşlerin evlilik doyumlarının azalma sebepleri arasında yer almaktadır. Bugünü tartışırken
geçmişe dönmek ve geçmişte yaşanan olumsuzlukları tekrar tartışmaya başlamak da sık yapılan bir davranıştır. Bu tavır sadece tartışmayı büyütür ve eşleri yorar. Çatışma çiftlerin problemlerini çözümlemelerine asla yardımcı olmaz. Aksine kırgınlık, anlaşılmama
hissi, yalnızlık duygusu, gücenmişlik, ümitsizlik, hüzün, çaresizlik, öfke, kin gibi olumsuz duyguların doğmasına neden
olur. Üstelik bir müddet sonra bu duygular çiftlerin birbirlerine sadece sözel olarak değil, davranışsal olarak da negatif tavırlar sergilemelerine yol açar. Oysa sakin, ılımlı, güvenli bir tartışma, problemin çözümünü ve hatta çiftlerin birbirlerine yakınlaşmalarını sağlayabilir.
Bu İşe Yaramaz Tartışma Kalıplarını Yoksa Siz de Kullanıyor musunuz?
• Sen zaten hep böyle yapıyorsun.
• Hep senin dediğin oluyor.
• Beni önemsemiyorsun.
• Hep bildiğini okuyorsun.
• Bir kere de beni dinlesen ne olur?
• Bunu daha önce de söylemiştim.
• Seni son kez uyarıyorum.
• Beni dinlesen bunlar olmazdı.
• Bu çocuğu hep sen şımartıyorsun.
• Bu evin reisi kim? Sen mi ben mi?
• Diyelim ki haklısın. Sanki sen aynı şeyi yapmıyorsun.
• Her zaman kendini haklı zannediyorsun.
• Asıl sen abartıyorsun.
• Bunlara takıldığına inanamıyorum.
Çatışmaları Sonlandırma Biçimi
Çiftin yaşadıkları problem ve çatışmaları nasıl sonlandırdıkları da önemli bir konudur. Tartışmaların sonlanma biçimleri, çiftin problemi çözülmüş olarak algılamalarını ya da problemi uzun süre taşımalarını belirler. Aile içi çatışma konuları, genellikle aşağıdaki
yollardan biriyle sonuçlanır:
• Boyun eğme: Taraflardan birinin diğerinin fikirlerini kabul etmesi.
• Bırakma: Hiçbir uzlaşmaya varamadan çatışmanın çözümsüz olarak ortada bırakılması.
• Geri çekilme: Tartışmaktan kaçınma veya tartışmayı yarım bırakma (odayı terk etme, dinlememe gibi).
• Uzlaşma: Herkesin kabul edebileceği ortak bir noktada uzlaşma.
Boyun eğme, bırakma ya da geri çekilme genellikle problemin çözülememesi anlamına gelir.
Evlilik Çatışmalarıyla Başa Çıkabilmek İçin Sahip Olunması Gereken Beceriler
Açık İletişim
Çoğunlukla eşler arasında çatışmaya sebep olan veya çatışmaları alevlendiren şey, ağızdan çıkan cümlenin karşıdaki kişi tarafından, söyleyenin niyetinden farklı bir biçimde algılanmasıdır. Bunun pek çok farklı sebebi olabilir. Örneğin çiftler tartışırken aslında birbirlerinin ne dediğini tam olarak dinlemiyor olabilirler. Zihinleri birbirlerinin ne dediğini anlamaya çalışmak yerine, karşısındaki susunca kendisinin ne diyeceğini düşünmekle meşgul olabilir. Tartışma esnasında birbirlerinin fikirlerini çürütmeleri gerektiği ya da her tartışmadan birinin galip çıkması gerektiği ön yargısıyla hareket ediyor olabilirler. Ayrıca kişiler çok yorgun olduklarında, zihinlerini meşgul eden başka bir konu olduğunda veya ruhsal olarak kendilerini çok iyi hissetmedikleri zamanlarda birbirlerini daha fazla yanlış anlayabilmektedirler. Açık iletişimde önemli olan hususlar şunlardır:
• Karşısındakinin zihnini okumaya çalışmadan, fikirlerini ifade edebilmesi için onu can kulağıyla dinlemek
• Tartışma esnasında olumlu tavrını korumak, suçlama ve eleştiriden uzak durmaya çalışmak
• Tartışırken kendisinin ve karşısındakinin beden dilinin farkında olmak (Örneğin dinlerken kollarını kavuşturmak, göz iletişiminden kaçınmak, yüz buruşturmak gibi davranışlar, karşıdaki kişi tarafından anlattıklarının onaylanmadığı şeklinde algılanır.)
• Aynı fikirde olunmasa bile karşısındakinin neden böyle düşünüyor olabileceğini anlamaya çalışmak, konuya bir de onun gözünden bakabilmek
Olumsuz Düşünceleri Kontrol Edebilmek
Tartışmalar esnasında eşlerin birbirlerine duygu ve düşüncelerini çekinmeden aktarabilmeleri ve içlerinden geçenleri ifade edebilmeleri oldukça önemlidir. Ancak eşlerin sürekli olarak birbirlerine olumsuz düşüncelerini ifade etmeleri tartışmaları daha da fazla çözümsüzlüğe sürükleyebilir. Tartışma esnasında eşler esas konudan uzaklaşarak birbirlerinin yetersizliklerine ve zayıf yönlerine odaklanırlarsa tartışma gittikçe daha acı verici ve rahatsız edici bir hâl alır. Bu sebeple eşlerin birbirleri hakkındaki düşüncelerini kontrol etmeyi öğrenmeleri gerekir. Ayrıca düşünceleri olumsuz da olsa en olumlu yoldan ifade etmeyi seçmeleri, ilişkinin sağlığı açısından önemlidir.
Olaya Karşımızdakinin Gözünden Bakabilmek
Tartışma esnasında taraflardan biri karşısındakinin haksız olduğunu düşünebilir. Ancak yine de mutlaka olaya bir de karşısındakinin gözünden bakmaya ve onun bakış açısını anlamaya çalışması gerekir. Karşısındakinin gözüyle bakmayı denemek, kendini onun yerine koymak kişiye yeni bir ufuk açabilir.
Affedicilik
Her evlilikte, yaşanan çatışmalar dolayısıyla zaman zaman eşler arasında incinmişlik ve kırgınlık duyguları meydana gelebilir. Eşler yorgun, meşgul veya öfkeli olduklarında birbirlerine karşı daha az hoşgörülü davranırlar. Hatta birbirlerini daha az çekici olarak bile
algılayabilirler. Aslında tüm bu duygular gelip geçicidir. Eğer eşler duygularının zeminine birbirlerine duydukları bağlılığı yerleştirirlerse bu, ilişkilerini güçlü tutar ve birbirlerini affetmelerini kolaylaştırır. Çatışma durumları anlayış ve affedicilikle çözümlenemediği takdirde, ilişkide karşılıklı sevgi bağının gelişmesi mümkün olamaz. Yaşanan tüm olaylar, zamanla geride kalır. Onları zihinde yaşatarak sürdürmek ise kişinin tercihidir. İlişkinin olumlu yönlerine ve içinde bulunulan ana odaklanmak, her zaman için daha sağlıklı bir yoldur.
Problem Çözme Becerisi
Birbirlerine karşı destekleyici bir tavır sergilemeyen çiftler, problemlerine eleştirel bir tarzda yaklaşır ve “sen ve ben birbirimize karşı” yaklaşımını benimserler. Oysa destekleyici bir ilişki geliştirebilmiş olan çiftler problemlerine “takım ruhu” ile yaklaşırlar. Aslında tüm tartışmalarda her iki tarafın da ortak bir ihtiyacı vardır: karşısındaki kişiye kendisini tam olarak ifade edebildiğini ve karşısındaki tarafından anlaşıldığını hissedebilmek. Burada önemli olan “sen-ben” çekişmesinden vazgeçerek “biz” olabilmeyi başarmak ve tartışmanın sonunda ortak çıkarlara ulaşabilmektir.
İzleyiciler
27 Mart 2015 Cuma
26 Mart 2015 Perşembe
EVLİLİĞİNİZİ GÜÇLENDİRECEK İPUÇLARI
1. Her koşulda birbirinize saygı göstermeye gayret edin. İlişki içerisinde saygıyı koruyamamak, eşlerinbirbirlerine sergiledikleri olumsuz tavırların artmasına sebep olur. Ona olan saygınızı sadece onun yanında değil, o yokken de korumaya gayret edin. Örneğin bir arkadaşınıza eşinizi kötüleyen veya çekiştiren bir cümle kuracaksanız önce durun ve düşünün: Eğer o size bunu yapsaydı ne hissederdiniz?
2. Çatışma çözümleme becerinizi geliştirin. Her evlilikte tartışmalar olur ve bu normaldir. Ancak çatışmalarınızı çözümleyebilmek,
kendinizi evliliğinizde güvende hissetmenize yardımcı olur.
3. Kendinizi tanımaya ve kişiliğinizi geliştirmeye gayret edin. Kendinizi tanımak için göstereceğiniz çaba, aynı zamanda ilişkinizin gelişimine de olumlu yansıyacaktır.
4. Birlikte baş başa zaman geçirmek için fırsatlar oluşturun. Önceden gün belirleyin ve bu güne uymaya çalışın. Baş başa
dışarı çıkmak, yürüyüş yapmak, yemeğe veya sinemaya gitmek gibi organizasyonlar yapın.
5. Eşinizle birlikte yapmaktan zevk alabileceğiniz ortak ilgi alanları keşfedin. Eşlerin her alanda ilgilerinin ortak olması ve illa aynı şeylerden zevk almaları beklenemez. Ancak eşlerin beraberce yapmaktan zevk alabildikleri ortak aktivitelerinin olması, mutluluklarını arttırır.
6. Birbirinizi affetmeyi öğrenin. Her evlilikte zaman zaman eşler birbirlerini incitebilecek veya hayal kırıklığına uğratabilecek davranışlar sergileyebilirler. Bu gibi durumlarda kimsenin mükemmel olmadığını düşünün. Ayrıca sizin de eşinize karşı sergilediğiniz bu tip davranışları hatırlayın. Böylece affetmeniz kolaylaşacaktır. Zihninizde yer alan olumsuz duygu ve düşüncelerin davranışlarınıza yansıyabileceğini ve hatta karşınızdaki kişilerin ruh durumlarını etkileyerek evin içinde olumsuz bir elektriğin oluşabileceğini unutmayın. Sizin affedici tavrınız ve gerektiğinde özür dilemeyi bilmeniz, eşinizi de etkileyip aynı şeyi yapmaya teşvik edebilir.
7. İletişim becerilerinizi geliştirin. Sağlıklı ilişkilerdeki en temel unsurlardan biri çiftlerin konuşma ve dinleme becerilerine sahip olmalarıdır. Eşinizin sizin her duygunuzu ve düşüncenizi siz söylemeden bilebilmesi mümkün değildir. Kendinizi eşinize ifade etmeyi başarmanız ve öte yandan onu içtenlikle ve eleştirmeden dinlemeyi öğrenmeniz mümkündür.
8. Eşinizi can kulağı ile dinlemeyi öğrenin. Dinleme becerisi evlilik ilişkisi içerisindeki en önemli iletişim becerilerinin başında gelmektedir. Eşinin kendisini içtenlikle dinlediğini bilmek, kişiye bu ilişki içerisinde eşi tarafından önemsendiği mesajını vermektedir.
9. Eşinizle aranızda yakınlık geliştirin. Eşinizle aranızda hem duygusal hem de cinsel açıdan yakınlık oluşturmaya gayret edin. Duygusal yakınlık, eşlerin yargılanmaktan veya tepki görmekten korkmadan duygu ve düşüncelerini birbirleriyle paylaşabilecekleri güvenli bir ortamın varlığıyla oluşur. Eşinizin düşüncelerini anlamak için göstereceğiniz çaba, onun düşüncelerini anlama yoluyla kuracağınız empati, aranızdaki yakınlığı destekleyecektir. Cinsel yakınlık biz duygusunun gelişeceği en önemli yakınlıktır. Kaliteli cinsel yakınlık eşlerin birbirlerini anlamasına, iletişiminin güçlenmesine, duygularını kolayca ifade edebilmesine yardımcı olur.
10. Eşinizin iyi yanlarını ve olumlu özelliklerini görmeye gayret edin. İlişkinizin başlangıcında eşinizin iyi ve olumlu özelliklerini
nasıl daha net bir şekilde görebildiğinizi hatırlayın ve bu özelliklerini kendinize sıklıkla hatırlatın.
2. Çatışma çözümleme becerinizi geliştirin. Her evlilikte tartışmalar olur ve bu normaldir. Ancak çatışmalarınızı çözümleyebilmek,
kendinizi evliliğinizde güvende hissetmenize yardımcı olur.
3. Kendinizi tanımaya ve kişiliğinizi geliştirmeye gayret edin. Kendinizi tanımak için göstereceğiniz çaba, aynı zamanda ilişkinizin gelişimine de olumlu yansıyacaktır.
4. Birlikte baş başa zaman geçirmek için fırsatlar oluşturun. Önceden gün belirleyin ve bu güne uymaya çalışın. Baş başa
dışarı çıkmak, yürüyüş yapmak, yemeğe veya sinemaya gitmek gibi organizasyonlar yapın.
5. Eşinizle birlikte yapmaktan zevk alabileceğiniz ortak ilgi alanları keşfedin. Eşlerin her alanda ilgilerinin ortak olması ve illa aynı şeylerden zevk almaları beklenemez. Ancak eşlerin beraberce yapmaktan zevk alabildikleri ortak aktivitelerinin olması, mutluluklarını arttırır.
6. Birbirinizi affetmeyi öğrenin. Her evlilikte zaman zaman eşler birbirlerini incitebilecek veya hayal kırıklığına uğratabilecek davranışlar sergileyebilirler. Bu gibi durumlarda kimsenin mükemmel olmadığını düşünün. Ayrıca sizin de eşinize karşı sergilediğiniz bu tip davranışları hatırlayın. Böylece affetmeniz kolaylaşacaktır. Zihninizde yer alan olumsuz duygu ve düşüncelerin davranışlarınıza yansıyabileceğini ve hatta karşınızdaki kişilerin ruh durumlarını etkileyerek evin içinde olumsuz bir elektriğin oluşabileceğini unutmayın. Sizin affedici tavrınız ve gerektiğinde özür dilemeyi bilmeniz, eşinizi de etkileyip aynı şeyi yapmaya teşvik edebilir.
7. İletişim becerilerinizi geliştirin. Sağlıklı ilişkilerdeki en temel unsurlardan biri çiftlerin konuşma ve dinleme becerilerine sahip olmalarıdır. Eşinizin sizin her duygunuzu ve düşüncenizi siz söylemeden bilebilmesi mümkün değildir. Kendinizi eşinize ifade etmeyi başarmanız ve öte yandan onu içtenlikle ve eleştirmeden dinlemeyi öğrenmeniz mümkündür.
8. Eşinizi can kulağı ile dinlemeyi öğrenin. Dinleme becerisi evlilik ilişkisi içerisindeki en önemli iletişim becerilerinin başında gelmektedir. Eşinin kendisini içtenlikle dinlediğini bilmek, kişiye bu ilişki içerisinde eşi tarafından önemsendiği mesajını vermektedir.
9. Eşinizle aranızda yakınlık geliştirin. Eşinizle aranızda hem duygusal hem de cinsel açıdan yakınlık oluşturmaya gayret edin. Duygusal yakınlık, eşlerin yargılanmaktan veya tepki görmekten korkmadan duygu ve düşüncelerini birbirleriyle paylaşabilecekleri güvenli bir ortamın varlığıyla oluşur. Eşinizin düşüncelerini anlamak için göstereceğiniz çaba, onun düşüncelerini anlama yoluyla kuracağınız empati, aranızdaki yakınlığı destekleyecektir. Cinsel yakınlık biz duygusunun gelişeceği en önemli yakınlıktır. Kaliteli cinsel yakınlık eşlerin birbirlerini anlamasına, iletişiminin güçlenmesine, duygularını kolayca ifade edebilmesine yardımcı olur.
10. Eşinizin iyi yanlarını ve olumlu özelliklerini görmeye gayret edin. İlişkinizin başlangıcında eşinizin iyi ve olumlu özelliklerini
nasıl daha net bir şekilde görebildiğinizi hatırlayın ve bu özelliklerini kendinize sıklıkla hatırlatın.
25 Mart 2015 Çarşamba
EVLİLİKTE VE EŞ SEÇİMİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
Kişinin evlenmeye karar vermesi ve eşini seçmesi, hayatında aldığı en önemli kararlardan birisidir. Eş seçimi rastgele bir süreç değildir.
Evlenmek için verilen karar;
• kişinin bundan sonraki hayatını kiminle ve nasıl geçireceğini,
• kişiyi bekleyen yeni sorumlulukları,
• çocuklarının annesinin/babasının kim olacağını ve
• ailenin bir bütün olarak nasıl bir hayatı olacağını belirler.
Önce Kendini Tanı!
Eş seçimi kararında ilk adım kişinin kendi kişilik özelliklerini tanıması ve farkında olmasıdır. Karşısındaki kişinin kişilik özelliklerini tanımak da ikinci adım olmalıdır. Evlenme kararı alınmadan önce adaylar her anlamda birbirleri için uygun olup olmadıklarını anlamalıdırlar. Toplumsal bakış açıları, alışkanlıkları, sahip oldukları değerler, hayat görüşleri, siyasi fikirleri ve aile yapılarındaki benzerlikler, çiftin evlilik mutluluklarına katkıda bulunur. Eğer adaylar seçimlerinde kararlıysalar artık yapmaları gereken, evliliğe dair beklentilerini gözden geçirmeleridir. İlerideki evlilik hayatları hakkında gerçekçi ve birbiriyle örtüşen beklentiler içinde olmaları, benzer ve farklı yönleri üzerinde yeterince düşünüp tartışmaları gerekir.
Eş Seçerken Şunları Kendinize Sorun!
• Kendinizi evlenmeye hazır hissediyor musunuz?
• Evlenmeyi düşündüğünüz kişi ile fikirleriniz uyuşuyor mu?
• Ona karşı olumlu duygu ve düşünceler taşıyor musunuz?
• Onunla sağlıklı bir aile ortamı oluşturabileceğinize inanıyor musunuz?
• Mizaçlarınız uyumlu mu?
• Evliliğinizde oluşabilecek problemlerle başa çıkabileceğinize inanıyor musunuz?
• Onu fiziksel olarak çekici buluyor musunuz?
• Müstakbel eşinizin ve kendinizin anne babalık yapabilme potansiyeline sahip olduğunuzu düşünüyor musunuz?
• Ona karşı sevgi ve saygı besliyor musunuz?
• Duygu ve düşüncelerinizi ona açık ve net bir şekilde ifade edebiliyor musunuz?
• Evlenmeden önce onu tanıyabilmek için yeterince zamanınız oldu mu?
• Yeterli zaman içerisinde onu çeşitli koşullar altında deneyip değerlendirebildiğinizi düşünüyor musunuz?
• Ailelerinizin anlaşabileceğini düşünüyor musunuz?
Evliliğin Amacı Nedir?
• Sevme ve sevilme ihtiyacı
• İki kişinin biyolojik, sosyal ve psikolojik gereksinim ve güdülerini doyurması
• Dünyaya yeni nesiller getirme
• Toplumda bir yer edinebilme
• Birlikte güven içinde olma ve korunma duygusu
• Dayanışma duygusunu hissetme
• Geleceğe güvenle bakabilme
• Birbirlerinden onur ve kıvanç duyabilme
• Cinsel yaşamın sağlıklı olarak düzenlenmesi
Aşk Her Şeyi Halleder mi?
Evlendikten sonra eş seçiminden dolayı pişmanlık duyan bireylerin genellikle;
• evlenmeden önce eşlerinde var olan problemleri görmezden geldikleri,
• evlenmeden önce ilişkilerinde var olan problemleri görmezden geldikleri,
• evlilikten gerçek dışı veya abartılı beklentileri olduğu,
• karşısındaki kişinin mizaç özellikleri ve bu özelliklerin kendisiyle uyuşmasından ziyade fiziksel özelliklere dikkat ederek evlendikleri,
• aşkın her türlü problemi halletmekte yeterli olduğuna inandıkları görülmektedir.
Sağlıklı ve mutlu beraberlikler, sağlıklı ve mutlu toplumu yaratırlar.
Çiftler Arasında Var Olması Beklenen Olumlu Duygular
aşk sevgi saygı muhabbet
ilgi şefkat yakınlık iyi niyet
dürüstlük güven bağlılık
sevecenlik sadakat hoşgörü
beğeni fedakârlık sabır paylaşım
Evlilik Kararınızı Verirken Dikkat Edin! Bunlar Boşanma Riskini Arttırıyor!
• Acele ve ani evlilik kararları
• Kişinin evlenememe korkusuyla fazla düşünmeden hareket etmesi
• Birbirini yeterince tanımadan evlenme
• Birbirine uymayan düşünce yapıları, hayat görüşleri, değerleri ve aile yapıları
• Sadece mantık evliliği yapmaya çalışmak
• Sadece aşk evliliği yapmaya çalışmak
• Eşlerden birinin risk taşıyan bazı davranışlar (zararlı madde kullanımı, şiddet eğilimi vb.) içinde bulunması
• Eşlerden birinde akıl hastalığı bulunması
• Kişinin, evliliğin sorumluluklarını taşıyabilecek kadar olgun olmaması
• Eşin ailesiyle anlaşamamak
Sağlıklı bir evlilik, çiftlerin birbirleriyle evlenmek için uygun olup olmadıkları konusunda sağlıklı karar vermeleriyle başlar.
Kendinizle Barışın!
Eş seçimindeki hayal kırıklıkları bazen kişinin kendisine dair olumsuz düşüncelerinden kaynaklanır:
• Kendisini kimsenin gerçek anlamda çekici bulmayacağına inanmak
• Kendisini olduğu gibi kabul edecek bir eş bulabileceğine inanmamak
• Kendisinin aşka ve sevgiye layık olmadığını düşünmek
• Eğer bu kişiyle evlenmezse bir daha karşısına kimsenin çıkmayabileceği fikrine takılmak
Bu düşünceler, kişinin kendi mutluluğunu engellemesine sebep olan düşünce yapılarıdır ve değiştirilebilir.
Unutmayın! Hayatta herkes için uygun bir eş vardır. Herkes sevmeye ve sevilmeye layıktır.
Evlenmek için verilen karar;
• kişinin bundan sonraki hayatını kiminle ve nasıl geçireceğini,
• kişiyi bekleyen yeni sorumlulukları,
• çocuklarının annesinin/babasının kim olacağını ve
• ailenin bir bütün olarak nasıl bir hayatı olacağını belirler.
Önce Kendini Tanı!
Eş seçimi kararında ilk adım kişinin kendi kişilik özelliklerini tanıması ve farkında olmasıdır. Karşısındaki kişinin kişilik özelliklerini tanımak da ikinci adım olmalıdır. Evlenme kararı alınmadan önce adaylar her anlamda birbirleri için uygun olup olmadıklarını anlamalıdırlar. Toplumsal bakış açıları, alışkanlıkları, sahip oldukları değerler, hayat görüşleri, siyasi fikirleri ve aile yapılarındaki benzerlikler, çiftin evlilik mutluluklarına katkıda bulunur. Eğer adaylar seçimlerinde kararlıysalar artık yapmaları gereken, evliliğe dair beklentilerini gözden geçirmeleridir. İlerideki evlilik hayatları hakkında gerçekçi ve birbiriyle örtüşen beklentiler içinde olmaları, benzer ve farklı yönleri üzerinde yeterince düşünüp tartışmaları gerekir.
Eş Seçerken Şunları Kendinize Sorun!
• Kendinizi evlenmeye hazır hissediyor musunuz?
• Evlenmeyi düşündüğünüz kişi ile fikirleriniz uyuşuyor mu?
• Ona karşı olumlu duygu ve düşünceler taşıyor musunuz?
• Onunla sağlıklı bir aile ortamı oluşturabileceğinize inanıyor musunuz?
• Mizaçlarınız uyumlu mu?
• Evliliğinizde oluşabilecek problemlerle başa çıkabileceğinize inanıyor musunuz?
• Onu fiziksel olarak çekici buluyor musunuz?
• Müstakbel eşinizin ve kendinizin anne babalık yapabilme potansiyeline sahip olduğunuzu düşünüyor musunuz?
• Ona karşı sevgi ve saygı besliyor musunuz?
• Duygu ve düşüncelerinizi ona açık ve net bir şekilde ifade edebiliyor musunuz?
• Evlenmeden önce onu tanıyabilmek için yeterince zamanınız oldu mu?
• Yeterli zaman içerisinde onu çeşitli koşullar altında deneyip değerlendirebildiğinizi düşünüyor musunuz?
• Ailelerinizin anlaşabileceğini düşünüyor musunuz?
Evliliğin Amacı Nedir?
• Sevme ve sevilme ihtiyacı
• İki kişinin biyolojik, sosyal ve psikolojik gereksinim ve güdülerini doyurması
• Dünyaya yeni nesiller getirme
• Toplumda bir yer edinebilme
• Birlikte güven içinde olma ve korunma duygusu
• Dayanışma duygusunu hissetme
• Geleceğe güvenle bakabilme
• Birbirlerinden onur ve kıvanç duyabilme
• Cinsel yaşamın sağlıklı olarak düzenlenmesi
Aşk Her Şeyi Halleder mi?
Evlendikten sonra eş seçiminden dolayı pişmanlık duyan bireylerin genellikle;
• evlenmeden önce eşlerinde var olan problemleri görmezden geldikleri,
• evlenmeden önce ilişkilerinde var olan problemleri görmezden geldikleri,
• evlilikten gerçek dışı veya abartılı beklentileri olduğu,
• karşısındaki kişinin mizaç özellikleri ve bu özelliklerin kendisiyle uyuşmasından ziyade fiziksel özelliklere dikkat ederek evlendikleri,
• aşkın her türlü problemi halletmekte yeterli olduğuna inandıkları görülmektedir.
Sağlıklı ve mutlu beraberlikler, sağlıklı ve mutlu toplumu yaratırlar.
Çiftler Arasında Var Olması Beklenen Olumlu Duygular
aşk sevgi saygı muhabbet
ilgi şefkat yakınlık iyi niyet
dürüstlük güven bağlılık
sevecenlik sadakat hoşgörü
beğeni fedakârlık sabır paylaşım
Evlilik Kararınızı Verirken Dikkat Edin! Bunlar Boşanma Riskini Arttırıyor!
• Acele ve ani evlilik kararları
• Kişinin evlenememe korkusuyla fazla düşünmeden hareket etmesi
• Birbirini yeterince tanımadan evlenme
• Birbirine uymayan düşünce yapıları, hayat görüşleri, değerleri ve aile yapıları
• Sadece mantık evliliği yapmaya çalışmak
• Sadece aşk evliliği yapmaya çalışmak
• Eşlerden birinin risk taşıyan bazı davranışlar (zararlı madde kullanımı, şiddet eğilimi vb.) içinde bulunması
• Eşlerden birinde akıl hastalığı bulunması
• Kişinin, evliliğin sorumluluklarını taşıyabilecek kadar olgun olmaması
• Eşin ailesiyle anlaşamamak
Sağlıklı bir evlilik, çiftlerin birbirleriyle evlenmek için uygun olup olmadıkları konusunda sağlıklı karar vermeleriyle başlar.
Kendinizle Barışın!
Eş seçimindeki hayal kırıklıkları bazen kişinin kendisine dair olumsuz düşüncelerinden kaynaklanır:
• Kendisini kimsenin gerçek anlamda çekici bulmayacağına inanmak
• Kendisini olduğu gibi kabul edecek bir eş bulabileceğine inanmamak
• Kendisinin aşka ve sevgiye layık olmadığını düşünmek
• Eğer bu kişiyle evlenmezse bir daha karşısına kimsenin çıkmayabileceği fikrine takılmak
Bu düşünceler, kişinin kendi mutluluğunu engellemesine sebep olan düşünce yapılarıdır ve değiştirilebilir.
Unutmayın! Hayatta herkes için uygun bir eş vardır. Herkes sevmeye ve sevilmeye layıktır.
23 Mart 2015 Pazartesi
12-18 YAŞ GELİŞİM ÖZELLİKLERİ: ERGENLİK DÖNEMİ
Erinlik ve Ergenlik
Erinlik, cinsiyet yeteneklerinin kazanıldığı dönemdir. Kızlarda ortalama 12–13, erkeklerde ise 13–14 yaşlarında ortaya çıkar, 2–4 yıl sürer. Erinlik dönemi kızlarda âdet kanamaları ve idrarda östrojen hormonunun görülmesiyle, erkeklerde ise gece boşalmalarının
başlaması ve idrarda androjen hormonlarının görülmesiyle başlar. 12–14 yaşlarında erkek çocuklar hâlâ ergenlik öncesi dönemi yaşarken kızlar daha olgun bir görünüm sergilerler. Cinsel olgunlaşma ile ilgili ilk belirtilerin görünmesiyle birlikte her iki cins de
kısa süreliğine içe döner. Kısa süren içe dönme sürecini bireyin karşı cins beğenisine önem verdiği aşama izler. Erinlikteki fiziksel değişim, genellikle ergenliğin başlangıç noktası olarak kabul edilir. Ancak ergenliğin bitiş noktası bu kadar net değildir. Ergenlik döneminde kişinin içinde bulunduğu toplum onu artık bir çocuk gibi görmeyi bırakır, ancak ona henüz yetişkin statüsünü, rolünü ve işlevini de tam olarak vermez.
Ergenlikte Üç Temel Değişim
1. Erinliğin başlaması (biyolojik geçişler): Ergenlikte biyolojik değişimlerinin temel unsurları genç insanın fiziksel görünüşünde (kızlarda meme gelişimi, erkeklerde yüzdeki kılların gelişimi, her iki cinsiyette boydaki önemli artış vb.) ve üreme yeteneğinin
kazanılmasındaki değişikliklerdir. Bu dönemde beden ve yüzde değişimler olur. Bunun ardından ergenin kendisi hakkındaki duyguları değişir.
2. Daha ileri düşünme yeteneklerinin ortaya çıkışı (bilişsel geçişler): Düşünme yeteneğindeki gelişme ergenlikte görülen en çarpıcı değişimlerden biridir. Çocuklarla karşılaştırıldığında ergenler varsayımsal durumlar ve arkadaşlık, demokrasi ya da ahlak gibi soyut kavramlar hakkında daha iyi düşünmektedirler. Varsayımsal ve soyut kavramlarda daha iyi düşünme yeteneği, ergenlerin kendileriyle, ilişkide bulundukları kişilerle ve etraflarındaki dünyayla ilgili düşüncelerini etkiler. Bireyler bu dönemde ilk kez gelecek yaşamlarının nasıl olacağı, arkadaşlarıyla ve aileleriyle ilişkileri; siyaset, din ve felsefe hakkında mantıklı biçimde düşünebilir hâle gelirler.
3. Toplumda yeni rollere geçişler: Tüm toplumlarda çocuklar ve yetişkin olmaya hazır görülen bireyler arasında ayrım yapılır. Örneğin toplumumuzda ergenliğe kadar bireylerin araç sürmesine, evlenmesine, oy kullanmasına izin verilmezken ergenliğin ileri dönemi
olarak kabul edilen 18 yaşında bireyler bu hakları elde ederler. Haklardaki ayrıcalıklar toplumsal değişimler olarak adlandırılır. Toplumsal değişimler kültürler arasında farklılıklar gösterse de toplumsal statüdeki değişim ergenliğin evrensel bir özelliğidir. Toplumsal statüdeki değişimler benlik kavramı ve başkalarıyla ilişkileri büyük ölçüde değiştirerek genç insanların yeni rollere girmelerine, yeni uğraşlarla meşgul olmalarına izin verir. Yetişkin olmanın eşiğindeki ergenin artık kendisi için dikkate alacağı ve daha önce olmayan seçenekleri vardır.
Anne Baba Ne Yapabilir?
• Ergen bazen değişen vücudundan utanabilir. Arkadaşlarından farklı olduğunu düşünebilir. Bu durumda ona her insanın kendi hızında büyüyüp geliştiği açıklanmalıdır. Yaşadığı değişimler hafife alınmamalı, alay konusu edilmemelidir.
• Bedeninde oluşan değişikliklere daha kolay uyum sağlaması için destek olunmalıdır (sivilcelerle baş etme yolları, bilinçli egzersiz, âdet dönemi ile ilgili rehberlik vb.).
• Kişisel temizliğin (düzenli diş fırçalama, banyo yapma, deodorant kullanma vb.) hem kendisi hem de çevresi için önemli olduğu anlatılmalıdır. Kişisel temizlik için neyin nasıl yapılması gerektiği (tıraş olmak, ağda yapmak vb.) konusunda ona bilgi verilmelidir.
• Süslenmek ya da kişisel bakım için harcanan uzun saatlere karşı sabırlı olunmalıdır.
• Uykusunu yeterince almasına izin verilmelidir. Çünkü ergenlerin daha fazla uykuya ihtiyaçları vardır.
• Sağlıklı yeme alışkanlığı desteklenmeli ve ona bu konuda model olunmalıdır.
• Fiziksel egzersiz yapması için teşvik edilmelidir. Ergen, grup ya da bireysel spor çalışmalarına yönlendirilebilir. Ayrıca evde tamirat işleri, araba yıkama gibi hareket gerektiren ve sorumluluk duygusu geliştirecek işler verilebilir. Bu konuda anne babanın model olması da önemlidir.
• Ergenin değişip büyümekte olduğu ve kendine eskisinden farklı şekilde davranılmasını beklediği unutulmamalıdır.
• Çocuk yetiştirirken kullanılan yöntemler bir ömür boyu işlerliğini sürdürmez. Değişen
koşullara, ergenin kişilik özelliklerine, ortamın gerekliliklerine, problemin türüne göre farklı yaklaşımlar denenmelidir.
• Ergenin birçok rolü denediği ve kendisi ile aile ortamına en uygun olanları bir araya getirmeye çalıştığı unutulmamalıdır. Yeni şeyler
denemesine ve yeni tecrübeler edinmesine fırsat verilmelidir.
• Görüşleri ve duyguları dikkate alınmalıdır. Anne babasının kendisini dinlediğini bilmek ergen için son derece önemlidir.
Ergenliğe Özgü Bazı Özellikler
Ben-merkezci düşünme (benlik bilinci): Ergen sürekli olarak çevresindeki kişiler tarafından izlendiği düşüncesindedir.
Örneğin otobüste kalemliğini yere düşürse herkesin ona baktığını düşünür. Ergen kendisini çevrenin merkezinde görür, her şeye hakkı olduğunu düşünür, herkesten üstün olduğuna inanır. Buna bağlı olarak başkalarını değersiz görmesi de çok kolaydır. En çok değersizleştirilen ve dolayısıyla en çok eleştirilenler ise anne baba, öğretmenler ve toplumdur. Örneğin bir ergenin şöyle bir konuşmasına rastlamak çok doğaldır: “Hayatı annemden daha cesur bir şekilde karşılıyorum. Adaletle ilgili duygularım onunkinden daha güçlü ve gerçekçi. Onun gibi zavallı biri olmayacağım. Dünya için, insanlık için bir şeyler yapmaya çalışacağım.”
Kişisel efsane (gerçekçi olmayan iyimserlik): Ergenler kendilerini özel bireyler olarak görürler. Benzersiz deneyimlere sahip olduklarına ve tüm dünyayı yöneten kuralların kendileri için geçerli olmadığına inanırlar. Kazalar, hastalıklar gibi olumsuz yaşantıların kendilerine hiç ulaşmayacağını düşünürler. Örneğin ergenlerin “Ben uyuşturucu kullansam da asla başkaları gibi bağımlı olmam.” ya da “Kimse benim kadar âşık olmamıştır.” gibi cümleler kurmaları çok rastlanan bir durumdur. Ergenler ayrıca kendilerini kimsenin
anlamayacağına dair bir inanç taşırlar. Gence verilecek bakım çocuğa verilecek bakımdan çok daha dolaylıdır. Anne baba çocuğun ihtiyaçlarını doğrudan karşılarken gence bu ihtiyaçları kendi kendine karşılaması için rehberlik etmelidirler.
Tartışmacılık: Ergenler yeni keşfettikleri muhakeme etme yeteneklerini kullanma ve başkalarına gösterme fırsatı ararlar. Bu yüzden günlük olayları ele alırken bile tartışmacı bir üslup sergileyebilirler.
Kararsızlık: Artık yaşamın kendilerine sunduğu seçeneklerin daha fazla farkında olan ergenler, neyi yapmak istedikleri konusunda kararsızlık sergileyebilirler.
Görünen iki yüzlülük: Ergenler, genellikle ideallerini ifade etmek ile bu idealleri gerçekleştirmek için gerekli fedakârlıklarda bulunmak arasındaki farkın bilincine varamazlar. Örneğin hayvan haklarını savunan bir grup genç, kürk satan bir mağaza önünde protesto gösterisi yapmayı planladıkları hâlde ince kumaş giysilerle soğukta üşümemek için sıcak bir bahar gününü bekleyebilirler.
Devamlı aynaya bakma: Ergenlikle birlikte insan bedeninde önemli değişiklikler olur. Söz konusu olan yalnızca boy ve ağırlık artışı değildir. Aynı zamanda bir dönüşüm ve başkalaşım da yaşanmaktadır. Ergen, bedeninde meydana gelen bu hızlı değişimi aynı hızla kabullenemez. Ayna karşındaki ergen bu dönüşümü yakalamaya, aynada gördüğünü “kendisi” olarak kabullenmeye çalışmaktadır. Saatlerce ayna karşısında olmak bu yüzden ergenliğin temel belirtilerindendir.
Anne Baba Ne Yapabilir?
• Ergenin yanlış karar vermesinin önüne geçmeye ya da onun adına karar vermeye değil, onun sağlıklı karar verebilen bir birey olarak yetişebilmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışılmalıdır.
• Görüş ayrılığı yaşanmaya başlandığında ergen dinlenmeli ve bakış açısı anlaşılmaya çalışmalıdır.
• Ses tonuna dikkat edilmelidir. Emir cümleleri, yüksek ve gergin ses tonu genellikle beklenenin yapılmasını sağlamaz.
• Ayna karşısında geçirdiği zaman konusunda sabırlı olunmalıdır.
Bir Ergen…
• Ailesinden bağımsızlaşmak istese de, ailesini eleştirse de aslında onların onay ve desteğine ihtiyaç duyar. Onun için “güven” çok önemlidir.
• Mahrem alanlarına ve özel zamanlarına saygı duyulmasını bekler.
• Bedeniyle, nasıl göründüğüyle çok fazla ilgilenir. Bu, artık onun için hayati bir konu olmuştur.
• Hızla ve oransız büyüdüğü için beceriksiz ve sakar olabilir.
• Hormonal değişimler yaşadığı için duygu durumunda sık ve ani değişiklikler görülebilir.
• Neden sonuç ilişkilerini daha soyut olarak düşünebilir.
• Yapacağı eylemlerin uygunluğunu değerlendirmek için düşünme süreçlerini kullanabilir.
• Katı bir “yanlış-doğru” kavramına sahiptir.
• Sık sık kendisini üzgün ve depresif hissedebilir. Depresyon okul başarısının düşmesine neden olabilir, alkol ve madde kullanımı gibi alışkanlıkların gelişimini kolaylaştırabilir.
• Yüksek beklentilerle güvensizlik arasında gelgitler yaşar.
• Yeme bozuklukları göstermeye başlayabilir.
• Takım oyunlarına ilgi duyar.
• Kimlik arayışı içerisindedir. Birçok rolü denemeye çalışır.
• Akran grubundan onay görme ihtiyacı içindedir.
• Karşı cinsle arkadaşlık kurma konusuna ilgi duymaya başlar.
• Yakın ve güvenebileceği arkadaşlıklar kurmak ister.
Ergenlikte Ayrışma ve Bireyselleşme
Ergenler “Ben kimim?” sorusunun yanıtını ararlar. Buradaki temel konu, tutarlı bir benlik gelişiminin anlatımı olan bireyselleşme olgusudur. Bu dönemi başarılı bir biçimde tamamlamış olan gençten, kendisine özgü olumlu bir kimlik duygusu geliştirebilmesi beklenir. Başarılı bir kimlik duygusunun gelişebilmesi, aileden sağlıklı bir şekilde ayrışma ve bireyselleşmeyle yakından ilgilidir. Ergenlik döneminde ayrışma ve bireyselleşmenin dört boyutu vardır:
• Fonksiyonel bağımsızlık: Gündelik ve kişisel olayları ebeveynin yardımı olmaksızın idare edebilmek.
• Duygusal bağımsızlık: Ebeveynden aşırı yakınlık ve yoğun duygusal destek beklememek.
• Çatışmasal bağımsızlık: Ergenin bağımsızlaşma girişimlerinin ya da bağımsız duruşunun, anne babasıyla ilişkisinde öfke, gücenme ya da endişe gibi olumsuz duygulara yol açmaması. (Bir başka ifade ile kapıyı vurup evden ayrılan ve anne babasından bahsederken sürekli öfke yaşayan birinin, ebeveyninden bağımsızlaştığını söylemek imkânsızdır.)
• Tutumsal bağımsızlık: Ergenin kendine ait tutum, değer ve inançlarının olması.
Anne Baba Ne Yapabilir?
Birçok ebeveyn, bu büyüme ve olgunlaşma sürecinde ergenin rehberliğe, kurallara ve desteğe ihtiyaç duyduğunu bilir. Ancak buradaki en zor husus uygun davranışları oluşturmak ya da zenginleştirmek için koyulan sınırlarla, ergenin bireyselleşme çabasına gösterilen destekleyici yaklaşımlar arasındaki ince çizgidir. Artık çocuk-yetişkin ilişkisinden, yavaş yavaş yetişkin-yetişkin ilişkisine geçmeye hazırlanma vaktidir.
• Her insan birbirinden farklı olduğu gibi ergenlerin de birbirlerinden farklı ihtiyaçları olabilir. Bu nedenle ergenin ihtiyaçlarının ne olduğu iyi belirlenmeli ve bu ihtiyaçlara uyum sağlanmalıdır.
• Ergenin giderek bağımsızlaşmasıyla birlikte aile içi kural ve sınırların yavaş yavaş gözden geçirilmesi ve esnetilmesi gerekir (eve geliş saati, telefon kullanımı vb.). Esnek sınırlar ergene hareket etme ve gerektiğinde yardım isteme imkânı verir.
• Bir ailedeki herkesin aynı şekilde düşünmesi, aynı değerlere sahip olması ve aynı şekilde davranması beklenemez. Bununla birlikte her ailenin kendine özgü kuralları, sınırları, değerleri vardır. Anne baba ve ergen bunları göz ardı etmeden ve karşılıklı konuşup anlaşarak herkesin razı olacağı ortak temel konuları belirlemelidir.
• Ebeveyn ve ergen arasında iletişim kurmak sabırlı olmayı gerekli kılar. Ergenin yaptıklarının sorumluluğunu yüklenebilmesi, ayaklarının üzerinde durması ve bağımsız kararlar alabilmesi, onun üzerinde kurulan baskıyla değil, düzenli olarak verilen ve başa çıktığında ödüllendirilen kişisel sorumluluklarla sağlanabilir. Ergene sorumluluk vermek için uygun fırsatlar oluşturulmalıdır.
• Ergenlerin benlik saygıları, aile ilişkileriyle yakından ilişkilidir. Ebeveynin genci desteklemesi, özerklik kazanmasını sağlaması, gencin karar verme özgürlüğüne sahip oluşu, benlik saygısının artmasını kolaylaştırır. Ergen hem yeteneği hem de çabası için ödüllendirilmelidir. Bu tür anne baba yaklaşımları, aile içindeki iletişim ortamının artmasına ve gerginliğin azalmasına olanak sağlar. Eğer anne baba, çocuğun değerlerini anlamaya çalıştığını ve birçoğunu kabul ettiğini hissettirirse söyledikleri ergen tarafından anlaşılabilir ve ergenin ebeveynin rehberliğini kabul etmesi kolaylaşır.
• Ergen bir problem yaşadığında anne baba ile paylaşıyorsa öncelikle olayı anlatmasına izin verilmelidir. Mümkün olduğunca sessiz kalınmalı, olay tüm yönleriyle anlaşılmaya çalışılmalıdır. Ancak ondan sonra ergeni sorumluluk almaya yönlendirecek çözümler üzerinde konuşmaya başlanmalıdır. Kişisel görüşler ve yargılayıcı tutumlardan mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Bu tür yaklaşımlar, karşılıklı konuşmayı daha başlangıç safhasında keser.
• Ergen yeni imtiyazlar için (akşam eve geç gelmek, daha fazla harçlık vb.) var olan sorumluluklarını ne kadar yerine getirdiğini, daha önce elde ettiği ayrıcalıklar konusundaki tutumunu gözden geçirmesi, yeni koşullar için ne kadar güven ortamı oluşturduğuna bakması gerektiğini bilmelidir.
• Anlaşılır ve açık sınırlar koyulmalıdır. Ergen kendisine rehberlik yapılmasını bekler. Ancak ergene doğru kararlar vermesi için rehberlik etmenin yanı sıra kendi kararlarını verebileceği fırsatlar da oluşturulmalıdır.
Ergenlikte Kimlik Gelişimi
Kimlik, özerklik, yakınlık, cinsellik ve başarı, bebeklikten ileri yetişkinliğe kadar hayat boyu karşılaşılan gelişimsel konulardır. Bütün insanlar büyüdükçe ve değiştikçe, zaman zaman bu temel alanlarda birtakım sorunlarla karşılaşırlar. Bu alanların her birindeki gelişim
ergenlik yıllarındaki özel dönemeçlerdir.
• Kimlik (birey olarak kim olduğunu keşfetmek ve anlamak): Ergenin kimlik arayışı, yalnızca kişisel benlik duygusunun arayışı değil, aynı zamanda başkaları ve toplum tarafından özel ve biricik bir birey olarak tanınmanın da araştırılmasıdır.
• Özerklik (sağlıklı bir bağımsızlık duygusu oluşturmak): Ergenlerin bağımsız, kendi kendini yöneten bireyler olma mücadeleleri, uzun ve yalnızca kendileri için değil, çevrelerindekiler için de güç bir süreçtir. Ergenler bu dönemde anne babalarına duygusal olarak daha az dayanmaya, bağımsız kararlar alabilecek duruma gelmeye, değerler ve ahlak konusunda kişisel bir sistem oluşturmaya çalışırlar.
• Yakınlık (başka insanlarla yakın ve özen gösteren ilişkiler oluşturmak): Ergenlikte bireyin başkalarıyla, özellikle akranları ile yakın olma kapasitesinde önemli değişiklikler görülür. İlk kez ergenlikte açıklık, dürüstlük, sadakat ve karşılıklı güvene dayalı
arkadaşlıklar ortaya çıkar.
• Cinsellik (cinsel duyguları ifade etmek): Cinsel etkinlik, genel olarak ilk defa ergenlik yıllarında başlar.
• Başarı (toplumun başarılı ve yetkin bir üyesi olmak): Okul ve kariyer konularında uzun dönemli sonuçları olan çoğu önemli karar, ergenlik yıllarında alınır. Bu kararların pek çoğu ergenlerin okul başarılarına, kendi yetkinlik ve kapasitelerine ilişkin değerlendirmelerine, gelecek için beklentilerine, anne babaları ile öğretmen ve arkadaşlarından aldıkları yönlendirme
ve önerilere dayanır.
Ergenlik ve Kariyer Planları
Meslek seçim süreci sonunda gencin bir meslekte karar kılması, onun yaşamının dönüm noktalarından biridir. Bireyin mesleği onun yaşam biçimini, değerlerini, toplumsal konumunu belirlemede önemli rol oynar. Meslek yalnızca bireyin yaşamını
kazanması için bir araç olmayıp aynı zamanda toplumsal bir rol edinme yoludur. Seçtiği meslek ve yürüttüğü etkinliklerle birey, psikolojik gereksinimlerini karşılayabilme ve sahip olduğu kapasiteyi verimli şekilde kullanabilme imkânı bulabilir. Bireyin bunu yapabilmesi ise seçtiği mesleğin gerektirdiği niteliklerle kendi sahip olduğu nitelikler arasındaki uyuma bağlıdır.
İnsanlar birbirlerinden farklı özelliklere sahiptir. Meslekler de çeşitli niteliklere sahip olmayı gerektirir. O hâlde birey kendi özelliklerine uygun olan mesleği seçerse başarılı, verimli ve mutlu olur, psikolojik yönden doyum sağlar. Ancak bu durum her zaman kolay olmamaktadır. “Seçkin meslek” bireyin kişisel özelliklerine, yaşam amaçlarına, yaşamda edinmek istediği rollere en iyi uyan meslektir. Meslek seçerken verilen karar kişinin işinde başarılı olup olamayacağını, ileride iş bulup bulamayacağını, nerede oturup kiminle evleneceğini ve kimlerle etkileşimde bulunacağını büyük oranda belirler. Ayrıca meslek, kişinin değer yargılarını, dünya görüşünü, günlük yaşam tarzını ve alışkanlıklarını etkileyen başlıca faktörlerden biridir. Bu önemli süreçte ailelerin en çok yaptığı hatalar ise şunlardır:
• Gence baba mesleğini sürdürmesi için baskı yapılması
• Anne babanın kendi gençliklerinde yapamadıklarını çocuklarının yaşamında gerçekleştirmeye çalışmaları
• Meslek seçiminde gencin tamamen yardımsız, desteksiz, başıboş bırakılması (Çocuklarına meslek seçimi konusunda rehberlik edemeyen aileler onların meslek seçim tercihine ilgisiz kalmakta, böylece demokratik ve hoşgörülü davrandıklarını zannetmektedirler.)
Anne Baba Ne Yapabilir?
• Çocuğun okul yaşamına ilgi gösterilmeli ancak bu konu anne baba ile ergen arasında güç mücadelesine dönüştürülmemelidir.
• Çeşitli fırsatlar oluşturarak ergenin karar verme yaşantısı içine girmesine, bu konuda beceri kazanmasına yardımcı olunmalıdır.
• Ergenin neyi daha kolay öğrendiği, neyi öğrenmekten daha çok zevk aldığı gibi konular üzerinden konuşularak ona rehberlik yapılmalıdır.
• Ergenin kendisine bir hedef belirlemesine ve o hedefe ulaşmak için plan yapmasına yardımcı olunmalıdır.
• Oluşturduğu planın ne kadarını uyguladığı, neleri neden yerine getiremediği gözden geçirilip onunla konu hakkında tartışılmalıdır.
• Ergene, kişisel özelliklerine, yaşam amaçlarına, yaşamda edinmek istediği rollere en iyi uyum sağlayan bir alanı seçtiğinde mutlu ve başarılı olacağı anlatılmalıdır.
• Okuldaki öğretmenlerden ve okul psikolojik danışmanından da yardım alınmalıdır.
• Ergenin kariyer kararlarında sorumluluk alması, kendisi için bazı araştırmalar yapması (örneğin lise sonrası eğitim ve iş olanaklarını araştırması, girmeyi düşündüğü meslekte çalışan kişilerle görüşmesi, o mesleğin icra edildiği mekânlarda gözlemde bulunması vb.) sağlanmalıdır.
Erinlik, cinsiyet yeteneklerinin kazanıldığı dönemdir. Kızlarda ortalama 12–13, erkeklerde ise 13–14 yaşlarında ortaya çıkar, 2–4 yıl sürer. Erinlik dönemi kızlarda âdet kanamaları ve idrarda östrojen hormonunun görülmesiyle, erkeklerde ise gece boşalmalarının
başlaması ve idrarda androjen hormonlarının görülmesiyle başlar. 12–14 yaşlarında erkek çocuklar hâlâ ergenlik öncesi dönemi yaşarken kızlar daha olgun bir görünüm sergilerler. Cinsel olgunlaşma ile ilgili ilk belirtilerin görünmesiyle birlikte her iki cins de
kısa süreliğine içe döner. Kısa süren içe dönme sürecini bireyin karşı cins beğenisine önem verdiği aşama izler. Erinlikteki fiziksel değişim, genellikle ergenliğin başlangıç noktası olarak kabul edilir. Ancak ergenliğin bitiş noktası bu kadar net değildir. Ergenlik döneminde kişinin içinde bulunduğu toplum onu artık bir çocuk gibi görmeyi bırakır, ancak ona henüz yetişkin statüsünü, rolünü ve işlevini de tam olarak vermez.
Ergenlikte Üç Temel Değişim
1. Erinliğin başlaması (biyolojik geçişler): Ergenlikte biyolojik değişimlerinin temel unsurları genç insanın fiziksel görünüşünde (kızlarda meme gelişimi, erkeklerde yüzdeki kılların gelişimi, her iki cinsiyette boydaki önemli artış vb.) ve üreme yeteneğinin
kazanılmasındaki değişikliklerdir. Bu dönemde beden ve yüzde değişimler olur. Bunun ardından ergenin kendisi hakkındaki duyguları değişir.
2. Daha ileri düşünme yeteneklerinin ortaya çıkışı (bilişsel geçişler): Düşünme yeteneğindeki gelişme ergenlikte görülen en çarpıcı değişimlerden biridir. Çocuklarla karşılaştırıldığında ergenler varsayımsal durumlar ve arkadaşlık, demokrasi ya da ahlak gibi soyut kavramlar hakkında daha iyi düşünmektedirler. Varsayımsal ve soyut kavramlarda daha iyi düşünme yeteneği, ergenlerin kendileriyle, ilişkide bulundukları kişilerle ve etraflarındaki dünyayla ilgili düşüncelerini etkiler. Bireyler bu dönemde ilk kez gelecek yaşamlarının nasıl olacağı, arkadaşlarıyla ve aileleriyle ilişkileri; siyaset, din ve felsefe hakkında mantıklı biçimde düşünebilir hâle gelirler.
3. Toplumda yeni rollere geçişler: Tüm toplumlarda çocuklar ve yetişkin olmaya hazır görülen bireyler arasında ayrım yapılır. Örneğin toplumumuzda ergenliğe kadar bireylerin araç sürmesine, evlenmesine, oy kullanmasına izin verilmezken ergenliğin ileri dönemi
olarak kabul edilen 18 yaşında bireyler bu hakları elde ederler. Haklardaki ayrıcalıklar toplumsal değişimler olarak adlandırılır. Toplumsal değişimler kültürler arasında farklılıklar gösterse de toplumsal statüdeki değişim ergenliğin evrensel bir özelliğidir. Toplumsal statüdeki değişimler benlik kavramı ve başkalarıyla ilişkileri büyük ölçüde değiştirerek genç insanların yeni rollere girmelerine, yeni uğraşlarla meşgul olmalarına izin verir. Yetişkin olmanın eşiğindeki ergenin artık kendisi için dikkate alacağı ve daha önce olmayan seçenekleri vardır.
Anne Baba Ne Yapabilir?
• Ergen bazen değişen vücudundan utanabilir. Arkadaşlarından farklı olduğunu düşünebilir. Bu durumda ona her insanın kendi hızında büyüyüp geliştiği açıklanmalıdır. Yaşadığı değişimler hafife alınmamalı, alay konusu edilmemelidir.
• Bedeninde oluşan değişikliklere daha kolay uyum sağlaması için destek olunmalıdır (sivilcelerle baş etme yolları, bilinçli egzersiz, âdet dönemi ile ilgili rehberlik vb.).
• Kişisel temizliğin (düzenli diş fırçalama, banyo yapma, deodorant kullanma vb.) hem kendisi hem de çevresi için önemli olduğu anlatılmalıdır. Kişisel temizlik için neyin nasıl yapılması gerektiği (tıraş olmak, ağda yapmak vb.) konusunda ona bilgi verilmelidir.
• Süslenmek ya da kişisel bakım için harcanan uzun saatlere karşı sabırlı olunmalıdır.
• Uykusunu yeterince almasına izin verilmelidir. Çünkü ergenlerin daha fazla uykuya ihtiyaçları vardır.
• Sağlıklı yeme alışkanlığı desteklenmeli ve ona bu konuda model olunmalıdır.
• Fiziksel egzersiz yapması için teşvik edilmelidir. Ergen, grup ya da bireysel spor çalışmalarına yönlendirilebilir. Ayrıca evde tamirat işleri, araba yıkama gibi hareket gerektiren ve sorumluluk duygusu geliştirecek işler verilebilir. Bu konuda anne babanın model olması da önemlidir.
• Ergenin değişip büyümekte olduğu ve kendine eskisinden farklı şekilde davranılmasını beklediği unutulmamalıdır.
• Çocuk yetiştirirken kullanılan yöntemler bir ömür boyu işlerliğini sürdürmez. Değişen
koşullara, ergenin kişilik özelliklerine, ortamın gerekliliklerine, problemin türüne göre farklı yaklaşımlar denenmelidir.
• Ergenin birçok rolü denediği ve kendisi ile aile ortamına en uygun olanları bir araya getirmeye çalıştığı unutulmamalıdır. Yeni şeyler
denemesine ve yeni tecrübeler edinmesine fırsat verilmelidir.
• Görüşleri ve duyguları dikkate alınmalıdır. Anne babasının kendisini dinlediğini bilmek ergen için son derece önemlidir.
Ergenliğe Özgü Bazı Özellikler
Ben-merkezci düşünme (benlik bilinci): Ergen sürekli olarak çevresindeki kişiler tarafından izlendiği düşüncesindedir.
Örneğin otobüste kalemliğini yere düşürse herkesin ona baktığını düşünür. Ergen kendisini çevrenin merkezinde görür, her şeye hakkı olduğunu düşünür, herkesten üstün olduğuna inanır. Buna bağlı olarak başkalarını değersiz görmesi de çok kolaydır. En çok değersizleştirilen ve dolayısıyla en çok eleştirilenler ise anne baba, öğretmenler ve toplumdur. Örneğin bir ergenin şöyle bir konuşmasına rastlamak çok doğaldır: “Hayatı annemden daha cesur bir şekilde karşılıyorum. Adaletle ilgili duygularım onunkinden daha güçlü ve gerçekçi. Onun gibi zavallı biri olmayacağım. Dünya için, insanlık için bir şeyler yapmaya çalışacağım.”
Kişisel efsane (gerçekçi olmayan iyimserlik): Ergenler kendilerini özel bireyler olarak görürler. Benzersiz deneyimlere sahip olduklarına ve tüm dünyayı yöneten kuralların kendileri için geçerli olmadığına inanırlar. Kazalar, hastalıklar gibi olumsuz yaşantıların kendilerine hiç ulaşmayacağını düşünürler. Örneğin ergenlerin “Ben uyuşturucu kullansam da asla başkaları gibi bağımlı olmam.” ya da “Kimse benim kadar âşık olmamıştır.” gibi cümleler kurmaları çok rastlanan bir durumdur. Ergenler ayrıca kendilerini kimsenin
anlamayacağına dair bir inanç taşırlar. Gence verilecek bakım çocuğa verilecek bakımdan çok daha dolaylıdır. Anne baba çocuğun ihtiyaçlarını doğrudan karşılarken gence bu ihtiyaçları kendi kendine karşılaması için rehberlik etmelidirler.
Tartışmacılık: Ergenler yeni keşfettikleri muhakeme etme yeteneklerini kullanma ve başkalarına gösterme fırsatı ararlar. Bu yüzden günlük olayları ele alırken bile tartışmacı bir üslup sergileyebilirler.
Kararsızlık: Artık yaşamın kendilerine sunduğu seçeneklerin daha fazla farkında olan ergenler, neyi yapmak istedikleri konusunda kararsızlık sergileyebilirler.
Görünen iki yüzlülük: Ergenler, genellikle ideallerini ifade etmek ile bu idealleri gerçekleştirmek için gerekli fedakârlıklarda bulunmak arasındaki farkın bilincine varamazlar. Örneğin hayvan haklarını savunan bir grup genç, kürk satan bir mağaza önünde protesto gösterisi yapmayı planladıkları hâlde ince kumaş giysilerle soğukta üşümemek için sıcak bir bahar gününü bekleyebilirler.
Devamlı aynaya bakma: Ergenlikle birlikte insan bedeninde önemli değişiklikler olur. Söz konusu olan yalnızca boy ve ağırlık artışı değildir. Aynı zamanda bir dönüşüm ve başkalaşım da yaşanmaktadır. Ergen, bedeninde meydana gelen bu hızlı değişimi aynı hızla kabullenemez. Ayna karşındaki ergen bu dönüşümü yakalamaya, aynada gördüğünü “kendisi” olarak kabullenmeye çalışmaktadır. Saatlerce ayna karşısında olmak bu yüzden ergenliğin temel belirtilerindendir.
Anne Baba Ne Yapabilir?
• Ergenin yanlış karar vermesinin önüne geçmeye ya da onun adına karar vermeye değil, onun sağlıklı karar verebilen bir birey olarak yetişebilmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışılmalıdır.
• Görüş ayrılığı yaşanmaya başlandığında ergen dinlenmeli ve bakış açısı anlaşılmaya çalışmalıdır.
• Ses tonuna dikkat edilmelidir. Emir cümleleri, yüksek ve gergin ses tonu genellikle beklenenin yapılmasını sağlamaz.
• Ayna karşısında geçirdiği zaman konusunda sabırlı olunmalıdır.
Bir Ergen…
• Ailesinden bağımsızlaşmak istese de, ailesini eleştirse de aslında onların onay ve desteğine ihtiyaç duyar. Onun için “güven” çok önemlidir.
• Mahrem alanlarına ve özel zamanlarına saygı duyulmasını bekler.
• Bedeniyle, nasıl göründüğüyle çok fazla ilgilenir. Bu, artık onun için hayati bir konu olmuştur.
• Hızla ve oransız büyüdüğü için beceriksiz ve sakar olabilir.
• Hormonal değişimler yaşadığı için duygu durumunda sık ve ani değişiklikler görülebilir.
• Neden sonuç ilişkilerini daha soyut olarak düşünebilir.
• Yapacağı eylemlerin uygunluğunu değerlendirmek için düşünme süreçlerini kullanabilir.
• Katı bir “yanlış-doğru” kavramına sahiptir.
• Sık sık kendisini üzgün ve depresif hissedebilir. Depresyon okul başarısının düşmesine neden olabilir, alkol ve madde kullanımı gibi alışkanlıkların gelişimini kolaylaştırabilir.
• Yüksek beklentilerle güvensizlik arasında gelgitler yaşar.
• Yeme bozuklukları göstermeye başlayabilir.
• Takım oyunlarına ilgi duyar.
• Kimlik arayışı içerisindedir. Birçok rolü denemeye çalışır.
• Akran grubundan onay görme ihtiyacı içindedir.
• Karşı cinsle arkadaşlık kurma konusuna ilgi duymaya başlar.
• Yakın ve güvenebileceği arkadaşlıklar kurmak ister.
Ergenlikte Ayrışma ve Bireyselleşme
Ergenler “Ben kimim?” sorusunun yanıtını ararlar. Buradaki temel konu, tutarlı bir benlik gelişiminin anlatımı olan bireyselleşme olgusudur. Bu dönemi başarılı bir biçimde tamamlamış olan gençten, kendisine özgü olumlu bir kimlik duygusu geliştirebilmesi beklenir. Başarılı bir kimlik duygusunun gelişebilmesi, aileden sağlıklı bir şekilde ayrışma ve bireyselleşmeyle yakından ilgilidir. Ergenlik döneminde ayrışma ve bireyselleşmenin dört boyutu vardır:
• Fonksiyonel bağımsızlık: Gündelik ve kişisel olayları ebeveynin yardımı olmaksızın idare edebilmek.
• Duygusal bağımsızlık: Ebeveynden aşırı yakınlık ve yoğun duygusal destek beklememek.
• Çatışmasal bağımsızlık: Ergenin bağımsızlaşma girişimlerinin ya da bağımsız duruşunun, anne babasıyla ilişkisinde öfke, gücenme ya da endişe gibi olumsuz duygulara yol açmaması. (Bir başka ifade ile kapıyı vurup evden ayrılan ve anne babasından bahsederken sürekli öfke yaşayan birinin, ebeveyninden bağımsızlaştığını söylemek imkânsızdır.)
• Tutumsal bağımsızlık: Ergenin kendine ait tutum, değer ve inançlarının olması.
Anne Baba Ne Yapabilir?
Birçok ebeveyn, bu büyüme ve olgunlaşma sürecinde ergenin rehberliğe, kurallara ve desteğe ihtiyaç duyduğunu bilir. Ancak buradaki en zor husus uygun davranışları oluşturmak ya da zenginleştirmek için koyulan sınırlarla, ergenin bireyselleşme çabasına gösterilen destekleyici yaklaşımlar arasındaki ince çizgidir. Artık çocuk-yetişkin ilişkisinden, yavaş yavaş yetişkin-yetişkin ilişkisine geçmeye hazırlanma vaktidir.
• Her insan birbirinden farklı olduğu gibi ergenlerin de birbirlerinden farklı ihtiyaçları olabilir. Bu nedenle ergenin ihtiyaçlarının ne olduğu iyi belirlenmeli ve bu ihtiyaçlara uyum sağlanmalıdır.
• Ergenin giderek bağımsızlaşmasıyla birlikte aile içi kural ve sınırların yavaş yavaş gözden geçirilmesi ve esnetilmesi gerekir (eve geliş saati, telefon kullanımı vb.). Esnek sınırlar ergene hareket etme ve gerektiğinde yardım isteme imkânı verir.
• Bir ailedeki herkesin aynı şekilde düşünmesi, aynı değerlere sahip olması ve aynı şekilde davranması beklenemez. Bununla birlikte her ailenin kendine özgü kuralları, sınırları, değerleri vardır. Anne baba ve ergen bunları göz ardı etmeden ve karşılıklı konuşup anlaşarak herkesin razı olacağı ortak temel konuları belirlemelidir.
• Ebeveyn ve ergen arasında iletişim kurmak sabırlı olmayı gerekli kılar. Ergenin yaptıklarının sorumluluğunu yüklenebilmesi, ayaklarının üzerinde durması ve bağımsız kararlar alabilmesi, onun üzerinde kurulan baskıyla değil, düzenli olarak verilen ve başa çıktığında ödüllendirilen kişisel sorumluluklarla sağlanabilir. Ergene sorumluluk vermek için uygun fırsatlar oluşturulmalıdır.
• Ergenlerin benlik saygıları, aile ilişkileriyle yakından ilişkilidir. Ebeveynin genci desteklemesi, özerklik kazanmasını sağlaması, gencin karar verme özgürlüğüne sahip oluşu, benlik saygısının artmasını kolaylaştırır. Ergen hem yeteneği hem de çabası için ödüllendirilmelidir. Bu tür anne baba yaklaşımları, aile içindeki iletişim ortamının artmasına ve gerginliğin azalmasına olanak sağlar. Eğer anne baba, çocuğun değerlerini anlamaya çalıştığını ve birçoğunu kabul ettiğini hissettirirse söyledikleri ergen tarafından anlaşılabilir ve ergenin ebeveynin rehberliğini kabul etmesi kolaylaşır.
• Ergen bir problem yaşadığında anne baba ile paylaşıyorsa öncelikle olayı anlatmasına izin verilmelidir. Mümkün olduğunca sessiz kalınmalı, olay tüm yönleriyle anlaşılmaya çalışılmalıdır. Ancak ondan sonra ergeni sorumluluk almaya yönlendirecek çözümler üzerinde konuşmaya başlanmalıdır. Kişisel görüşler ve yargılayıcı tutumlardan mümkün olduğunca kaçınılmalıdır. Bu tür yaklaşımlar, karşılıklı konuşmayı daha başlangıç safhasında keser.
• Ergen yeni imtiyazlar için (akşam eve geç gelmek, daha fazla harçlık vb.) var olan sorumluluklarını ne kadar yerine getirdiğini, daha önce elde ettiği ayrıcalıklar konusundaki tutumunu gözden geçirmesi, yeni koşullar için ne kadar güven ortamı oluşturduğuna bakması gerektiğini bilmelidir.
• Anlaşılır ve açık sınırlar koyulmalıdır. Ergen kendisine rehberlik yapılmasını bekler. Ancak ergene doğru kararlar vermesi için rehberlik etmenin yanı sıra kendi kararlarını verebileceği fırsatlar da oluşturulmalıdır.
Ergenlikte Kimlik Gelişimi
Kimlik, özerklik, yakınlık, cinsellik ve başarı, bebeklikten ileri yetişkinliğe kadar hayat boyu karşılaşılan gelişimsel konulardır. Bütün insanlar büyüdükçe ve değiştikçe, zaman zaman bu temel alanlarda birtakım sorunlarla karşılaşırlar. Bu alanların her birindeki gelişim
ergenlik yıllarındaki özel dönemeçlerdir.
• Kimlik (birey olarak kim olduğunu keşfetmek ve anlamak): Ergenin kimlik arayışı, yalnızca kişisel benlik duygusunun arayışı değil, aynı zamanda başkaları ve toplum tarafından özel ve biricik bir birey olarak tanınmanın da araştırılmasıdır.
• Özerklik (sağlıklı bir bağımsızlık duygusu oluşturmak): Ergenlerin bağımsız, kendi kendini yöneten bireyler olma mücadeleleri, uzun ve yalnızca kendileri için değil, çevrelerindekiler için de güç bir süreçtir. Ergenler bu dönemde anne babalarına duygusal olarak daha az dayanmaya, bağımsız kararlar alabilecek duruma gelmeye, değerler ve ahlak konusunda kişisel bir sistem oluşturmaya çalışırlar.
• Yakınlık (başka insanlarla yakın ve özen gösteren ilişkiler oluşturmak): Ergenlikte bireyin başkalarıyla, özellikle akranları ile yakın olma kapasitesinde önemli değişiklikler görülür. İlk kez ergenlikte açıklık, dürüstlük, sadakat ve karşılıklı güvene dayalı
arkadaşlıklar ortaya çıkar.
• Cinsellik (cinsel duyguları ifade etmek): Cinsel etkinlik, genel olarak ilk defa ergenlik yıllarında başlar.
• Başarı (toplumun başarılı ve yetkin bir üyesi olmak): Okul ve kariyer konularında uzun dönemli sonuçları olan çoğu önemli karar, ergenlik yıllarında alınır. Bu kararların pek çoğu ergenlerin okul başarılarına, kendi yetkinlik ve kapasitelerine ilişkin değerlendirmelerine, gelecek için beklentilerine, anne babaları ile öğretmen ve arkadaşlarından aldıkları yönlendirme
ve önerilere dayanır.
Ergenlik ve Kariyer Planları
Meslek seçim süreci sonunda gencin bir meslekte karar kılması, onun yaşamının dönüm noktalarından biridir. Bireyin mesleği onun yaşam biçimini, değerlerini, toplumsal konumunu belirlemede önemli rol oynar. Meslek yalnızca bireyin yaşamını
kazanması için bir araç olmayıp aynı zamanda toplumsal bir rol edinme yoludur. Seçtiği meslek ve yürüttüğü etkinliklerle birey, psikolojik gereksinimlerini karşılayabilme ve sahip olduğu kapasiteyi verimli şekilde kullanabilme imkânı bulabilir. Bireyin bunu yapabilmesi ise seçtiği mesleğin gerektirdiği niteliklerle kendi sahip olduğu nitelikler arasındaki uyuma bağlıdır.
İnsanlar birbirlerinden farklı özelliklere sahiptir. Meslekler de çeşitli niteliklere sahip olmayı gerektirir. O hâlde birey kendi özelliklerine uygun olan mesleği seçerse başarılı, verimli ve mutlu olur, psikolojik yönden doyum sağlar. Ancak bu durum her zaman kolay olmamaktadır. “Seçkin meslek” bireyin kişisel özelliklerine, yaşam amaçlarına, yaşamda edinmek istediği rollere en iyi uyan meslektir. Meslek seçerken verilen karar kişinin işinde başarılı olup olamayacağını, ileride iş bulup bulamayacağını, nerede oturup kiminle evleneceğini ve kimlerle etkileşimde bulunacağını büyük oranda belirler. Ayrıca meslek, kişinin değer yargılarını, dünya görüşünü, günlük yaşam tarzını ve alışkanlıklarını etkileyen başlıca faktörlerden biridir. Bu önemli süreçte ailelerin en çok yaptığı hatalar ise şunlardır:
• Gence baba mesleğini sürdürmesi için baskı yapılması
• Anne babanın kendi gençliklerinde yapamadıklarını çocuklarının yaşamında gerçekleştirmeye çalışmaları
• Meslek seçiminde gencin tamamen yardımsız, desteksiz, başıboş bırakılması (Çocuklarına meslek seçimi konusunda rehberlik edemeyen aileler onların meslek seçim tercihine ilgisiz kalmakta, böylece demokratik ve hoşgörülü davrandıklarını zannetmektedirler.)
Anne Baba Ne Yapabilir?
• Çocuğun okul yaşamına ilgi gösterilmeli ancak bu konu anne baba ile ergen arasında güç mücadelesine dönüştürülmemelidir.
• Çeşitli fırsatlar oluşturarak ergenin karar verme yaşantısı içine girmesine, bu konuda beceri kazanmasına yardımcı olunmalıdır.
• Ergenin neyi daha kolay öğrendiği, neyi öğrenmekten daha çok zevk aldığı gibi konular üzerinden konuşularak ona rehberlik yapılmalıdır.
• Ergenin kendisine bir hedef belirlemesine ve o hedefe ulaşmak için plan yapmasına yardımcı olunmalıdır.
• Oluşturduğu planın ne kadarını uyguladığı, neleri neden yerine getiremediği gözden geçirilip onunla konu hakkında tartışılmalıdır.
• Ergene, kişisel özelliklerine, yaşam amaçlarına, yaşamda edinmek istediği rollere en iyi uyum sağlayan bir alanı seçtiğinde mutlu ve başarılı olacağı anlatılmalıdır.
• Okuldaki öğretmenlerden ve okul psikolojik danışmanından da yardım alınmalıdır.
• Ergenin kariyer kararlarında sorumluluk alması, kendisi için bazı araştırmalar yapması (örneğin lise sonrası eğitim ve iş olanaklarını araştırması, girmeyi düşündüğü meslekte çalışan kişilerle görüşmesi, o mesleğin icra edildiği mekânlarda gözlemde bulunması vb.) sağlanmalıdır.
20 Mart 2015 Cuma
6-11 YAŞ ÇOCUKLARIN GELİŞİM ÖZELLİKLERİ
Okula başlayan çocuk, anne babası dışında kendisi için çok önemli olan yeni bir yetişkin ve onun otoritesi ile tanışmaktadır: Öğretmen.
Zaman içinde öğretmenin istekleri ve beğenisi anne babanınkilerin üstüne çıkar. Çocuk evde anne babanın, okulda ise öğretmeninin beğenisini kazanmaya çalışır. Bu beğeniyi kaybetmemek için elinden geldiği kadar evdeki ve okuldaki kurallara uymaya başlar. 6-8
yaş çocuğu için öğretmen beğenisi önemli bir ihtiyaçtır ve bu beğeni ona güven sağlamaktadır. Bu yaşlarda çocuk, okuldaki arkadaşlarıyla bir şeyler paylaşmanın gereğini kavrar. Çocuğun davranışlarında okul öncesi dönemde ödül ve ceza önemliyken artık “Bana iyi çocuk desinler.” ihtiyacı daha etkin hâle gelmiştir. 9-10 yaşlarına doğru ise artık arkadaş beğenisi yeni bir yaptırım değeri kazanmaya başlar.
6-11 Yaş Çocuğunun Özellikleri
• Hareket becerileri gelişimini sürdürmektedir.
• Herhangi bir faaliyet için dikkati kısa sürelidir.
• Sözcükleri daha iyi telaffuz eder ve daha geniş bir kelime dağarcığına sahiptir. Ancak kendini sözel olarak ifade etme yeteneği nispeten sınırlıdır.
• Okuma becerisi hızla gelişir, akıcılık yerleşmeye başlar.
• Zamanının büyük çoğunluğunu okulda aritmetik, okuma yazma gibi yeteneklerini geliştirerek geçirir.
• Dergi, çizgi roman, öykü gibi farklı türde yayınlar okumaya başlar.
• Bilgi almak ya da eğlenmek için kitap okuyabilir.
• Matematik ve okuma becerilerini günlük yaşamda kullanmaya başlar.
• Neden-sonuç ilişkilerini daha net şekilde anlayabilir, çıkarımlarda bulunabilir.
• Şahit olduğu bir olayın öncesini ve sonrasını bir arada değerlendirebilir.
• Sadece ne olduğu ile ilgilenmez, davranışların nedenleri üzerinde de düşünmeye başlar.
• Eleştirel düşünmeye başlar.
• Gruplama yeteneğine sahiptir. Buradan sınıflama, sıralama, sayı ve mekân kavramları oluşur.
• Ne hissettiği hakkında düşünebilir, duygularını az çok açık olarak ifade edebilir.
• Sadece kendi hissettiklerini değil, diğer insanların da neler hissettiklerini anlamaya başlar.
• Daha duygusal davranabilir.
• Zihni aracılığıyla dünyayla başa çıkmaya çalışır.
• Daha güçlü ve karmaşık arkadaş ilişkileri kurar. Özellikle aynı cinsten arkadaşa sahip olmak kendisi için giderek daha fazla önem taşır.
• Karşı cinsle genellikle tartışmacı bir ilişki içindedir. Bu yaşlarda karşı cinsi reddediş, “kendi cinsiyetini kabul etme” sürecindeki önemli ve sağlıklı bir adımdır.
• Onun için her şey bir yarıştır. Spor gibi konularda arkadaşlarından daha iyi olmayı ister. Rekabet içeren ortamlarda kazanmaya odaklanır.
• Ev ve okul içerisinde belirlenen kurallara uyum sağlamaya çalışır.
• Toplumsal değerlere daha fazla uyum sağlar.
• Her şey ve herkesin adil olmasını ister. Haksızlığa karşı artan bir duyarlılık gösterir.
• Sosyal dünyanın işleyişini anlamaya ve davranışlarını kontrol etmeye çalışır.
• Kendi davranışlarına dair beklenti ve standartlar oluşturmaya çalışır.
• Giderek daha meraklı, daha ciddi, daha iş birlikçi, daha paylaşımcı ve daha güvenli olur.
• Yaşıtlarıyla daha fazla birlikte olur. Arkadaşları arasında popüler olmayı önemser. Akran baskısını daha fazla hissedebilir.
• Hem arkadaşlarıyla birlikte olmaktan hem de yalnız kalmaktan hoşlanır.
• Aileye olan bağımlılığı giderek azalır.
• Akademik başarı önemlidir, başarısızlık durumunda kendini suçlama eğilimi gözükür.
• Heyecan ve istekleri kolaylıkla harekete geçirilebilir.
• Karar ve amaçlarını hemen gerçekleştirmek ister, uzun dönemli plan yapamaz.
• Okuma ve yazmada kendini değerlendirmeye başlar ve bunu başkalarıyla paylaşmak ister.
• Yetişkinlerle ilişkilerinde genellikle boyun eğici bir tutum sergiler. Fakat bununla birlikte, otoriteye karşı koymaya da başlar.
• Artan bir benlik duygusuna sahip olabilir.
• Diğer insanlara yardım etmekten hoşlanır.
• Çalışma alışkanlıklarında daha dikkatli ve süreklidir.
• Kendi kendini motive etme durumu görülür. Ancak hevesi kolaylıkla kırılabilir. Ödül ve teşviğe ihtiyaç duyar.
• Kendini geliştirmeye çalışır.
• Davranışlarındaki olgunluk ve nezaket artar.
• Kendine daha çok önem verir.
• Kendine daha güvenli ve kontrollüdür.
• İşler ters gittiğinde daha az kaygılanır.
• Dönemin sonlarına doğru, erinliğin yaklaşmaya başladığına dair işaretler veren beden değişimlerini fark etmeye başlar. Beden imajı ve yeme alışkanlıklarıyla ilgili problemler bazen bu dönemde başlayabilir.
• Fiziksel gelişim açısından kızlar erkeklerin önünde yer alabilir.
ANNE BABA NASIL DAVRANMALIDIR
• Çocuğa yaş dönemi özelliklerine uygun oyuncaklar alınmalıdır. Çocuğun okula başlaması artık oyuna ihtiyacı olmadığı anlamına kesinlikle gelmemektedir.
• Çocukla birlikte okumak, çocuğun kelime dağarcığının genişlemesini ve yaşadığı çevreye dair yeni bakış açıları geliştirmesini sağlar.
• Çocukta görmek istenilen davranışlar fark edilip ödüllendirilmeli, görmek istenilmeyen davranışların sonuçlarıyla çocuklar baş başa bırakılmalıdır.
• Yapabileceklerinden çok fazlası istenmemeli, gösterdiği çabalardan dolayı eleştirilmemelidir. Aksi hâlde yetersizlik duygusu gelişebilir. Bu durum, başarısızlık korkusuyla yarışmalardan kaçınmak sonucunu doğurabilir.
• Çocuğun gün içinde televizyon ve bilgisayar karşısında geçirdiği süreye sınır getirilmelidir.
• Çocuğa sevgi, ilgi gösterip zaman ayrılmalıdır.
• Çocukla konuşurken “Okul nasıldı?” gibi genel sorular yerine “Resim dersinde ne üzerinde çalıştınız? Öğretmenin projen hakkında ne söyledi?” gibi daha duruma özgü sorular sorulabilir.
• Okul çağı çocukları kendileriyle yetişkin gibi konuşulmasından çok hoşlanırlar. Örneğin “Projenin başına oturmanı daha kaç defa söyleyeceğim!” demek yerine, “Projen üzerinde çalışmaya başlamanı bekliyorum. Onun üzerinde ne kadar çalışmayı planlıyorsun?”
şeklinde konuşulabilir.
• Çocuğa karşı şefkatli ve dürüst olunmalıdır.
• Aile üyeleri birlikte zaman geçirmeli ve faaliyetler yapmalıdır.
• Çocuğun yaşamıyla ilgili problemleri çözmesi için fırsatlar verilmelidir. Çocuk problemi çözemiyorsa yardım isteyip istemediği sorulmalı, yardım isterse küçük bir katkı sağlayıp gerisini kendisinin halletmesi sağlanmalıdır.
• Çocuğa bağımsızlık kazandırılırken diğer yandan sorumluluk bilincinin geliştirilmesi, çocuğun kendine güvenini pekiştirir. Bunu sağlamak için çocukla zaman geçirilerek zorlayıcı olmadan arkadaşları, başarıları, hayatta karşılaştığı ve üstesinden geldiği olaylar hakkında konuşulabilir.
• Çocuğun okulu ile iş birliği kurulmalı, okuldaki etkinliklere katılıp öğretmenle irtibat hâlinde olunmalıdır.
• Çocuğun arkadaşlarının aileleriyle bir araya gelinebilir.
• Çocuğun okul dışı faaliyetlere katılımı desteklenmelidir.
• Çocuğun kendisini kötü hissetmesine neden olabilecek cezalandırma yerine, rehberlik etmek ve çocuğu korumak esasına dayanan bir disiplin anlayışı geliştirilmelidir.
• Açık, net, tutarlı ve anlaşılır kurallar konulup çocuğun bunlara uyması sağlanmalıdır.
• Çocuğun doğruyla yanlışı ayırt etmesine yardımcı olunmalıdır.
• Çocuğun sorumluluk duygusunun gelişmesi için sofra kurmak, yatağını toplamak, kütüphaneyi düzenlemek gibi ev içi görevler verilebilir.
• Parayı bilinçli bir şekilde harcayıp biriktirmesi üzerine konuşulup bu biçimde davranmasını sağlayacak fırsatlar oluşturulabilir.
• Çocukla saygı göstermenin ne olduğu ve nasıl olması gerektiği ile ilgili konuşulabilir. Çevresindekiler saygısızca davrandığında ne yapılabileceği ile ilgili konuşulup çocuk bu duruma hazırlanabilir.
• Çocukla ergenlik döneminde meydana gelecek normal değişimler üzerine konuşulmalıdır.
Zaman içinde öğretmenin istekleri ve beğenisi anne babanınkilerin üstüne çıkar. Çocuk evde anne babanın, okulda ise öğretmeninin beğenisini kazanmaya çalışır. Bu beğeniyi kaybetmemek için elinden geldiği kadar evdeki ve okuldaki kurallara uymaya başlar. 6-8
yaş çocuğu için öğretmen beğenisi önemli bir ihtiyaçtır ve bu beğeni ona güven sağlamaktadır. Bu yaşlarda çocuk, okuldaki arkadaşlarıyla bir şeyler paylaşmanın gereğini kavrar. Çocuğun davranışlarında okul öncesi dönemde ödül ve ceza önemliyken artık “Bana iyi çocuk desinler.” ihtiyacı daha etkin hâle gelmiştir. 9-10 yaşlarına doğru ise artık arkadaş beğenisi yeni bir yaptırım değeri kazanmaya başlar.
6-11 Yaş Çocuğunun Özellikleri
• Hareket becerileri gelişimini sürdürmektedir.
• Herhangi bir faaliyet için dikkati kısa sürelidir.
• Sözcükleri daha iyi telaffuz eder ve daha geniş bir kelime dağarcığına sahiptir. Ancak kendini sözel olarak ifade etme yeteneği nispeten sınırlıdır.
• Okuma becerisi hızla gelişir, akıcılık yerleşmeye başlar.
• Zamanının büyük çoğunluğunu okulda aritmetik, okuma yazma gibi yeteneklerini geliştirerek geçirir.
• Dergi, çizgi roman, öykü gibi farklı türde yayınlar okumaya başlar.
• Bilgi almak ya da eğlenmek için kitap okuyabilir.
• Matematik ve okuma becerilerini günlük yaşamda kullanmaya başlar.
• Neden-sonuç ilişkilerini daha net şekilde anlayabilir, çıkarımlarda bulunabilir.
• Şahit olduğu bir olayın öncesini ve sonrasını bir arada değerlendirebilir.
• Sadece ne olduğu ile ilgilenmez, davranışların nedenleri üzerinde de düşünmeye başlar.
• Eleştirel düşünmeye başlar.
• Gruplama yeteneğine sahiptir. Buradan sınıflama, sıralama, sayı ve mekân kavramları oluşur.
• Ne hissettiği hakkında düşünebilir, duygularını az çok açık olarak ifade edebilir.
• Sadece kendi hissettiklerini değil, diğer insanların da neler hissettiklerini anlamaya başlar.
• Daha duygusal davranabilir.
• Zihni aracılığıyla dünyayla başa çıkmaya çalışır.
• Daha güçlü ve karmaşık arkadaş ilişkileri kurar. Özellikle aynı cinsten arkadaşa sahip olmak kendisi için giderek daha fazla önem taşır.
• Karşı cinsle genellikle tartışmacı bir ilişki içindedir. Bu yaşlarda karşı cinsi reddediş, “kendi cinsiyetini kabul etme” sürecindeki önemli ve sağlıklı bir adımdır.
• Onun için her şey bir yarıştır. Spor gibi konularda arkadaşlarından daha iyi olmayı ister. Rekabet içeren ortamlarda kazanmaya odaklanır.
• Ev ve okul içerisinde belirlenen kurallara uyum sağlamaya çalışır.
• Toplumsal değerlere daha fazla uyum sağlar.
• Her şey ve herkesin adil olmasını ister. Haksızlığa karşı artan bir duyarlılık gösterir.
• Sosyal dünyanın işleyişini anlamaya ve davranışlarını kontrol etmeye çalışır.
• Kendi davranışlarına dair beklenti ve standartlar oluşturmaya çalışır.
• Giderek daha meraklı, daha ciddi, daha iş birlikçi, daha paylaşımcı ve daha güvenli olur.
• Yaşıtlarıyla daha fazla birlikte olur. Arkadaşları arasında popüler olmayı önemser. Akran baskısını daha fazla hissedebilir.
• Hem arkadaşlarıyla birlikte olmaktan hem de yalnız kalmaktan hoşlanır.
• Aileye olan bağımlılığı giderek azalır.
• Akademik başarı önemlidir, başarısızlık durumunda kendini suçlama eğilimi gözükür.
• Heyecan ve istekleri kolaylıkla harekete geçirilebilir.
• Karar ve amaçlarını hemen gerçekleştirmek ister, uzun dönemli plan yapamaz.
• Okuma ve yazmada kendini değerlendirmeye başlar ve bunu başkalarıyla paylaşmak ister.
• Yetişkinlerle ilişkilerinde genellikle boyun eğici bir tutum sergiler. Fakat bununla birlikte, otoriteye karşı koymaya da başlar.
• Artan bir benlik duygusuna sahip olabilir.
• Diğer insanlara yardım etmekten hoşlanır.
• Çalışma alışkanlıklarında daha dikkatli ve süreklidir.
• Kendi kendini motive etme durumu görülür. Ancak hevesi kolaylıkla kırılabilir. Ödül ve teşviğe ihtiyaç duyar.
• Kendini geliştirmeye çalışır.
• Davranışlarındaki olgunluk ve nezaket artar.
• Kendine daha çok önem verir.
• Kendine daha güvenli ve kontrollüdür.
• İşler ters gittiğinde daha az kaygılanır.
• Dönemin sonlarına doğru, erinliğin yaklaşmaya başladığına dair işaretler veren beden değişimlerini fark etmeye başlar. Beden imajı ve yeme alışkanlıklarıyla ilgili problemler bazen bu dönemde başlayabilir.
• Fiziksel gelişim açısından kızlar erkeklerin önünde yer alabilir.
ANNE BABA NASIL DAVRANMALIDIR
• Çocuğa yaş dönemi özelliklerine uygun oyuncaklar alınmalıdır. Çocuğun okula başlaması artık oyuna ihtiyacı olmadığı anlamına kesinlikle gelmemektedir.
• Çocukla birlikte okumak, çocuğun kelime dağarcığının genişlemesini ve yaşadığı çevreye dair yeni bakış açıları geliştirmesini sağlar.
• Çocukta görmek istenilen davranışlar fark edilip ödüllendirilmeli, görmek istenilmeyen davranışların sonuçlarıyla çocuklar baş başa bırakılmalıdır.
• Yapabileceklerinden çok fazlası istenmemeli, gösterdiği çabalardan dolayı eleştirilmemelidir. Aksi hâlde yetersizlik duygusu gelişebilir. Bu durum, başarısızlık korkusuyla yarışmalardan kaçınmak sonucunu doğurabilir.
• Çocuğun gün içinde televizyon ve bilgisayar karşısında geçirdiği süreye sınır getirilmelidir.
• Çocuğa sevgi, ilgi gösterip zaman ayrılmalıdır.
• Çocukla konuşurken “Okul nasıldı?” gibi genel sorular yerine “Resim dersinde ne üzerinde çalıştınız? Öğretmenin projen hakkında ne söyledi?” gibi daha duruma özgü sorular sorulabilir.
• Okul çağı çocukları kendileriyle yetişkin gibi konuşulmasından çok hoşlanırlar. Örneğin “Projenin başına oturmanı daha kaç defa söyleyeceğim!” demek yerine, “Projen üzerinde çalışmaya başlamanı bekliyorum. Onun üzerinde ne kadar çalışmayı planlıyorsun?”
şeklinde konuşulabilir.
• Çocuğa karşı şefkatli ve dürüst olunmalıdır.
• Aile üyeleri birlikte zaman geçirmeli ve faaliyetler yapmalıdır.
• Çocuğun yaşamıyla ilgili problemleri çözmesi için fırsatlar verilmelidir. Çocuk problemi çözemiyorsa yardım isteyip istemediği sorulmalı, yardım isterse küçük bir katkı sağlayıp gerisini kendisinin halletmesi sağlanmalıdır.
• Çocuğa bağımsızlık kazandırılırken diğer yandan sorumluluk bilincinin geliştirilmesi, çocuğun kendine güvenini pekiştirir. Bunu sağlamak için çocukla zaman geçirilerek zorlayıcı olmadan arkadaşları, başarıları, hayatta karşılaştığı ve üstesinden geldiği olaylar hakkında konuşulabilir.
• Çocuğun okulu ile iş birliği kurulmalı, okuldaki etkinliklere katılıp öğretmenle irtibat hâlinde olunmalıdır.
• Çocuğun arkadaşlarının aileleriyle bir araya gelinebilir.
• Çocuğun okul dışı faaliyetlere katılımı desteklenmelidir.
• Çocuğun kendisini kötü hissetmesine neden olabilecek cezalandırma yerine, rehberlik etmek ve çocuğu korumak esasına dayanan bir disiplin anlayışı geliştirilmelidir.
• Açık, net, tutarlı ve anlaşılır kurallar konulup çocuğun bunlara uyması sağlanmalıdır.
• Çocuğun doğruyla yanlışı ayırt etmesine yardımcı olunmalıdır.
• Çocuğun sorumluluk duygusunun gelişmesi için sofra kurmak, yatağını toplamak, kütüphaneyi düzenlemek gibi ev içi görevler verilebilir.
• Parayı bilinçli bir şekilde harcayıp biriktirmesi üzerine konuşulup bu biçimde davranmasını sağlayacak fırsatlar oluşturulabilir.
• Çocukla saygı göstermenin ne olduğu ve nasıl olması gerektiği ile ilgili konuşulabilir. Çevresindekiler saygısızca davrandığında ne yapılabileceği ile ilgili konuşulup çocuk bu duruma hazırlanabilir.
• Çocukla ergenlik döneminde meydana gelecek normal değişimler üzerine konuşulmalıdır.
19 Mart 2015 Perşembe
2-6 YAŞ ÇOCUKLARIN GELİŞİM ÖZELLİKLERİ
2–6 yaş bebeklikten çocukluğa geçilen bir evredir. Bu evrede çocuk yavaş yavaş anne babayla olan iç içe ilişkisine daha az ihtiyaç duyar. Onlardan ayrı bir insan olduğu ile ilgili ilk fikirleri gelişmeye başlar. Bu durum çocuğu giderek daha fazla bağımsız olma arzusuna doğru yönlendirir. Bu gelişmelere paralel olarak, temel alışkanlıkların yapı taşları bu aşamada oluşur.
2 Yaşındaki Çocuk Neler Yapabilir?
• Açık bir biçimde bağımsız olmak ister.
• Bazı şeyleri kendi kendine yapmak konusunda ısrarlıdır.
• İnatçı davranabilir, öfke nöbetleri geçirebilir.
• Kelime dağarcığı hızla gelişir.
• Dikkat süresi oldukça sınırlıdır.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Kendi seçimlerini yapmasına fırsat verilmelidir. Örneğin: “Yeşil çoraplarını mı giymek istersin yoksa mavi olanı mı?”
• Net ve mantıklı sınırlar konulmalıdır. Örneğin içinde deterjanların durduğu dolabı açmasının yasaklanması gibi.
• Koyulan kuralların gerekçeleri anlatılmalıdır. Örneğin: “Boya kalemlerini yerde bırakma, biri üstlerine basarsa uçları kırılabilir.”
• Basit düzeyde yapboz gibi oyuncaklarla oynaması sağlanmalıdır. Böylece parmak becerisi desteklenmiş olur.
• Farklı duyuları uyaracak ve yeni şeylerle karşılaşmasını sağlayacak fırsatlar oluşturulmalıdır. Örneğin, anne yemek yaparken farklı otları koklatabilir. Farklı dokusu olan kumaşlara dokunması sağlanabilir.
• Neden sonuç ilişkilerini kurmasını sağlayacak fırsatlar verilmelidir. Örneğin: “Araba ileri gitti çünkü arkasından ittik.”
• Harf ve sayılarla oynamasını sağlayacak oyuncaklar seçilebilir.
• Kâğıt üzerine kalemle karalamalar yaptırılabilir.
3 Yaşındaki Çocuk Neler Yapabilir?
• Benlik ve cinsiyet algısı geliştirmeye başlar.
• Hem kendisinin hem de diğer insanların duygu ve düşüncelerinin daha fazla farkına varır.
• Kelime dağarcığı 250’den 1000’lere ulaşabilir.
• 2, 3 ve 4 kelimeden oluşan cümleler kurabilir.
• Koşabilir, atlayabilir, tırmanabilir.
• Mekanik olarak saymaya başlayabilir. Bir başka ifadeyle sayılardaki artış ya da azalmanın anlamını kavramadan, onları arka arkaya tekrar edebilir.
• Sevdiği kitap ve hikâyelerin yüksek sesle okunmasını ister.
• Hâlâ inatçılık yapabilir, öfke nöbetleri görülebilir.
• Daire çizebilir.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Göz ve el hareketlerini eş zamanlı olarak düzenleyebilmeyi geliştirecek faaliyetler yapılmalıdır. Örneğin, kalem kâğıtla karalama yaptırılabilir, yapbozlarla oynatılabilir.
• Bazı şeyleri kendi kendine yapabilmesi sağlanmalıdır. Örneğin kıyafetlerinin bazılarını kendisi giyebilir.
• Sosyal becerilerini geliştirme fırsatı verilmelidir. Örneğin diğer çocuklarla oynaması sağlanabilir.
• Çocuğun genel bilgisi ve kelime dağarcığı zenginleştirilmelidir. Örneğin hayvanat bahçesi, park vb. yerler ziyaret edilebilir.
4 Yaşındaki Çocuk Neler Yapabilir?
• Dikkat süresi biraz daha genişlediği için, grup oyunlarından daha fazla zevk almaya başlar.
• Sıra bekleme, paylaşma, diğer insanların hakları ve ne hissettikleri konularında anlayışı gelişir.
• Yavaş yavaş kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılamaya başlar. Örneğin kendi başına giyinebilir.
• Bazı korkular ya da hayali arkadaşlar edinebilir.
• Yürürken, koşarken, atlarken ya da parmaklarını kullanırken daha fazla kas kontrolüne sahiptir.
• Sayıları tanır. Örneğin iki elma gördüğünde bunu 2 sayısıyla eşleştirebilir.
• Talimatları anlar ve takip eder.
• Yeni kelimeler ve daha uzun cümleler kullanır.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Diğer çocuklarla birlikte zaman geçirme fırsatı sunulmalıdır. Böylelikle, sıra beklemeyi, paylaşmayı öğrenir.
• Sayabileceği, ölçebileceği faaliyetlerde bulunması sağlanmalıdır.
• Oyuncaklarını toplaması, giyinip soyunabilmesi için fırsatlar sunulmalıdır.
5 Yaşındaki Çocuk Neler Yapabilir?
• Oyunlarında oldukça hareketlidir, bazen saldırgan da davranabilir.
• Grup oyunlarından daha fazla zevk almaya başlar.
• Okul için önemli olan bazı kavramları kullanır. Örneğin renklerin isimlerini, sayıları, şekillerin adlarını söyler.
• Günlük hayatta önemli bazı bilgileri söyleyebilir. Örneğin oturduğu sokağın ismini bilebilir.
• Araştırma inceleme içeren faaliyetlerden keyif alır.
• Nesneleri şekillerine, büyüklüklerine, renklerine göre gruplar.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Kendi düzeyine uygun araştırma-inceleme imkânları sunulmalıdır. Örneğin parka, kıra, ormana vb. giderek farklı yaprak dokuları birlikte incelenebilir.
• Gruplanabilecek şekilde oyuncaklar temin edilebilir ya da gündelik faaliyetlerden bu tür oyunlar oluşturulabilir. Örneğin mutfakta yemek yapılırken çocuğun tezgâhın üzerindeki sebze ve meyveleri farklı özelliklere göre bir araya toplaması istenebilir.
• Dil becerilerini geliştirmesi için konuşma ve dinleme fırsatları sunulmalıdır.
6 Yaşındaki Çocuk Neler Yapabilir?
• Zihinsel ve duygusal olarak daha bağımsız hâle gelir.
• Meraklı ve aktiftir.
• Katı, talepkâr ve uyumsuz davranabilir.
• Eleştirilmekten, suçlanmaktan ve ceza almaktan incinebilir.
• Somut düşünmeye doğru yönelir.
• Mantıklı düşünmeye başlar.
• Kazanmaya ihtiyaç duyar, zaman zaman kuralları kendine uydurmaya çalışabilir.
• Bisiklete binebilir.
• Müziğe uygun hareket edebilir.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Evde işlerin tutarlı ve yapılanmış şekilde gitmesi, çocuğun okula ve okuldaki kurallara uyumunu kolaylaştırabilir.
• Becerilerini geliştirebilmesi için fiziksel faaliyet imkânları sunulmalıdır.
• Muhtemel bencil davranışları konusunda sabırlı davranılmalıdır. Bunların geçici olduğu unutulmamalıdır.
• Çaba ve başarıları bol bol ödüllendirilmelidir.
2–2,5 Yaş Krizi
2–2,5 yaş döneminin en belirgin özelliği, çocuğun bağımsızlık kazanmaya çalışmasıdır. Çocuk bu dönemde yapabildiklerinin farkına varır. Giderek daha fazla şeyi kendi başına yapmaya, başardığı şeylerin sınırlarını genişletmeye çalışır. Örneğin “Ben yapacağım.” diyerek dizilen oyuncakları bozabilir, “Kapının ziline ben basacağım.” diyerek zaten açılmış bir sokak kapısının kapatılmasını isteyebilir. Bu evrede çocuk, dengesiz, olumsuz, isyankâr ve çoğu zaman kararsızdır. Bir şey yapması engellendiğinde kızar, kendisine “yap” denileni yapmaz, hatta tam tersini yapar. Kendisine sorulmadan kendisi için bir şey yapılmasından hiç hoşlanmaz. Genellikle yardım istemez, her şeyi kendisi yapmak ister. Günlük yaşamda en çok kullandığı kelimeler “hayır”, “istemiyorum”, “yapmayacağım” ve benzerleridir. Tüm bu özellikler doğal ve geçicidir.
Ne Yapılabilir?
• Bu dönemin doğal ve geçici olduğu akıldan çıkartılmamalı ve olabildiğince sabırlı davranılmalıdır.
• Çocuğun gösterdiği öfke ve terslikler mümkünse görmezden gelinmelidir.
• Çocukla sürtüşmeye ya da inatlaşmaya girmekten kaçınılmalıdır. Bunu sağlamak için çocuğun dikkatini gerginlik yaratan konudan başka bir konuya çekmek, çoğu zaman işe yarayabilir.
• Çocuğun tek başına başardığı bütün işler ve bağımsızlık çabası desteklenmeli, bununla birlikte çocuğun anlayabileceği net sınırlar koyulmalıdır. Sınır koyarken gerekçeleri çocuğa açıklanmalıdır.
Çocuğa Temel Alışkanlıkların Kazandırılması
2–6 yaş dönemi, duygusal ve sosyal anlamda bağımsızlığın, kendi kendine yetebilme duygusunun gelişiminde önemlidir. Bunlara paralel olarak, bu dönemde çocuğun kendisiyle ilgili temel alışkanlıkları edinme konusunda yeterlilik kazanması gerekir.
Beslenme, uyku, tuvalet gibi temel alışkanlıkların çocuğa kazandırılması sırasında her çocuğun kendine ait özellikleri ve hızı olduğu, en sağlıklı alışkanlıkların huzurlu ve sakin ortamlarda gerçekleştiği, akıldan çıkarılmamalıdır. Çocuğa yeni bir davranış kazandırırken anne baba sabırlı davranmalı, yenilikçi fikirler geliştirmelidir. Çocuğa uymayan koşullar doğduğunda ısrarcı olmamalı, bunu çocuğa ve beklentilere uyacak başka koşullarla değiştirebilmelidir. Örneğin meyve suyunu içmeyen bir çocuğa, bir dahaki sefere meyve suyu renkli bardak ve pipetle cazip hâle getirilmiş şekilde sunulabilir.
Artık Yemeğini Kendisi Yiyebiliyor!
2 yaşındaki bir çocuk kendi kendine yemek yemeye başlayabilir. Ancak bunun için yaklaşık 1,5 yaşından itibaren ufak alıştırmalar yaptırılmış olmalıdır. Çocuk 3 yaşına geldiğinde artık kendi yemeğini rahatlıkla yiyebilir.
Çocuğa yemek yeme alışkanlığının kazandırılması sırasında anne babanın dikkat etmesi gereken bazı hususlar vardır:
• Yemek yeme, çocukla ebeveyn arasında kesinlikle bir baskı konusu olmamalıdır.
• Sofra herkesin huzur içinde oturup ailece keyifle bir şeylerin paylaşıldığı bir ortam olmalıdır. Sofrada tartışmalardan uzak durulmalıdır. Çocuk aile ile birlikte sofraya oturup aile bütünlüğünü ve huzurunu hissetmeli, tabağında onun için hazırlanan yiyeceklerden istediği kadar yemeli, kalkmak istediğinde kalkabilmelidir.
• Çocuk, bağımsızlıkla ilgili ihtiyacının bir uzantısı olarak yemek yerken kendi seçimlerini yapmak isteyebilir. Bununla ilgili olarak çocukla çatışmaya girilmemelidir. Örneğin peynir yemek istemiyorsa yemeyebilir.
• Çocuğun tercih edebileceği sağlıklı olmayan yiyecekler (içinde yapay renklendirici, kimyasallar ve katkı maddesi bulunan yiyecekler gibi) mümkün olduğunca evde bulundurulmamalıdır.
• İyi beslenmeyi çekici hâle getirecek tedbirler alınmalıdır. Örneğin peynir yemeyen bir çocuğa, içine peynir konulup yoğrulmuş patates topçukları eğlenceli şekilde sunulabilir.
• Çocuk kendi kendine yemeye yeni başladığında çevreyi ve kıyafetlerini çokça kirletebilir. Bu durum anlayış ve sabırla karşılanmalı, “yapamıyor” diyerek kendi kendine yemesi engellenmemelidir.
• Anne babayla çocuk arasında beslenme konusunda çatışma yaşanıyorsa anne baba kendi beslenme alışkanlıklarını gözden geçirmelidir. Çünkü çocuklar pek çok şeyi olduğu gibi beslenme alışkanlıklarını da anne babalarını gözlemleyip onların yaptıklarını
modelleyerek öğrenmektedirler.
• Birçok anne baba çoğu zaman çocuğu yeterince yediği hâlde az yediğini düşünür. Bu yanılgıya düşmekten kaçınılmalıdır.
Çocuğun bir gün içinde yediklerinin sayılıp gözden geçirilmesi, yeterli gıdayı alıp almadığını anlamak açısından faydalı olabilir.
2 yaş civarı, çocuğun yemek yemeyle ilgili sıkıntılar yaşadığı bir dönem olabilir. Bu yaşlarda çocuk biraz daha az yemeye ihtiyaç duyabilir.
Acaba Tuvalet Eğitimine Hazır mı?
Bir çocuğun tuvaletinin geldiğine dair işaretleri anlaması, zamanında tuvalete gidebilmesi, tuvaletini ve temizliğini yapmayı öğrenmesi, bir eğitim ve olgunluk sonucu oluşur. Başarılı tuvalet eğitimi çocuğun ve anne babanın hazır oluş seviyeleri ile alakalıdır. Bunun için anne baba şu hususları gözden geçirmelidir: Çocuk mesane gelişimi itibarıyla buna hazır mı?
• Çocuk belli bir süre kuru kalabiliyor mu? 2-3 saatte bir bez açıldığında kuru olduğu görülüyor mu?
• Tuvaletini bezine yaptığında rahatsız oluyor mu?
• Tuvalet ihtiyacı geldiğinde bunu duruşuyla, mimikleriyle ya da sözleriyle ifade edebiliyor mu? Mesela tuvaletini özel bir yere gidip mi yapıyor? Çocuğun bedensel gelişimi uygun mu?
• Göz ve el hareketlerini eş zamanlı olarak düzenleyebiliyor mu? Örneğin lego parçalarını takıp sökebiliyor mu?
• Kıyafetlerini çıkartabiliyor mu? Pantolon ya da külotunu çekebiliyor mu?
• Ellerini yıkayabiliyor mu?
Çocuğun zihinsel gelişimi yeterli mi?
• Yüzündeki organları gösterebiliyor mu?
• Basit işleri taklit edebiliyor mu?
• “Odana git.”, “Tuvalete git.”, “Bebeğini getir.” gibi basit talimatları yerine getirebiliyor mu?
Çocuk dil gelişimi açısından hazır mı?
• “Çiş”, “kaka”, “oturak”, “tuvalet” gibi kelimelerin anlamını biliyor mu?
• “Çişim geldi.”, “Kakam geldi.” diyebiliyor mu?
Tuvalet Eğitimi Verirken...
• Diğer insanların ne söylediklerine ve diğer çocukların neyi ne zaman başardığına odaklanılmamalıdır. Genel olarak 2–2,5 yaş tuvalet eğitimi için uygun olmakla birlikte, başlamak için en önemli kriter çocuğun hazır oluşudur.
• Çocuğun ve anne babanın hayatında değişiklik oluşturacak dönemlerde (tatil öncesi, yeni bir kardeşin doğumu vb.) tuvalet eğitimine başlanmamalıdır. Anne babanın eğitim konusunda istikrarlı olabilmesi, bir yöntem uygulamaya koyduktan sonra takip edebilmesi, çok önemlidir.
• Banyoda çocuk için güvenli bir ortam sağlanmalıdır. Tıraş bıçaklarını ve deterjanları kilit altına almak, kırılıp çocuğu kesebilecek eşyaları güvenli olanlarla değiştirmek, lavabonun önüne ellerini yıkarken çıkabileceği küçük bir tabure koymak vb.
• Sabırlı olunmalıdır.
• Anne baba tuvalet eğitimi konusunda ne hissettiğini gözden geçirmelidir. Bu konuda kaygıları varsa bununla baş ettikten sonra eğitime başlamalıdır. Çocuğun doğumdan o güne kadar başardıklarına (oturma, yürüme, konuşmaya başlama vb.) odaklanılmalı, tuvalet eğitimi başarılıp arkada bırakılacak küçük hedeflerden biri olarak görülmelidir. Anne baba, her çocuk gibi kendi çocuklarının da bir biçimde tuvalet alışkanlığını edineceğini kabul etmelidir.
• Oturağa (ya da çocuk klozet kapağı ile klozete) oturmak sabah akşam yapılan rutin işlerden biri hâline getirilmelidir. Sabahları giyinmeden önce, akşam yemekten sonra, yatmadan önce belli bir zaman oturağa ayrılmalıdır. Ancak çocuk zorlanmamalı, uzun ve sıkıcı oturak deneyimlerinden uzak durulmalıdır.
• Başlangıçta çocukla tuvalet eğitimi hakkında kısaca konuşulmalıdır.
• Bez çıkartıldıktan sonra ilk birkaç gün, çocuk sık aralıklarla tuvalete götürülmelidir. Daha sonraki zamanlarda çocuk uyku öncesinde tuvalete götürülmelidir.
• Tuvaletini oturağa veya klozete yaptığında ödüllendirilmelidir. Örneğin “Tuvaletini yapınca sifonu sen çekeceksin.”, “Ellerini yıkadıktan sonra şu oyuncağını da yıkayabilirsin.”, “Aferin, başardın.” gibi sözler söylenebilir. Alkışlamak, sarılmak vb. yöntemler
kullanılabilir.
• Çocuk başaramadığında, denemelere devam etmesi için teşvik edilmelidir. Örneğin “Neredeyse olacaktı.”, “Yarın daha kolay olacak.”, “Bir dahaki sefere olur.” vb. sözler söylenebilir.
2 Yaşındaki Çocuk Neler Yapabilir?
• Açık bir biçimde bağımsız olmak ister.
• Bazı şeyleri kendi kendine yapmak konusunda ısrarlıdır.
• İnatçı davranabilir, öfke nöbetleri geçirebilir.
• Kelime dağarcığı hızla gelişir.
• Dikkat süresi oldukça sınırlıdır.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Kendi seçimlerini yapmasına fırsat verilmelidir. Örneğin: “Yeşil çoraplarını mı giymek istersin yoksa mavi olanı mı?”
• Net ve mantıklı sınırlar konulmalıdır. Örneğin içinde deterjanların durduğu dolabı açmasının yasaklanması gibi.
• Koyulan kuralların gerekçeleri anlatılmalıdır. Örneğin: “Boya kalemlerini yerde bırakma, biri üstlerine basarsa uçları kırılabilir.”
• Basit düzeyde yapboz gibi oyuncaklarla oynaması sağlanmalıdır. Böylece parmak becerisi desteklenmiş olur.
• Farklı duyuları uyaracak ve yeni şeylerle karşılaşmasını sağlayacak fırsatlar oluşturulmalıdır. Örneğin, anne yemek yaparken farklı otları koklatabilir. Farklı dokusu olan kumaşlara dokunması sağlanabilir.
• Neden sonuç ilişkilerini kurmasını sağlayacak fırsatlar verilmelidir. Örneğin: “Araba ileri gitti çünkü arkasından ittik.”
• Harf ve sayılarla oynamasını sağlayacak oyuncaklar seçilebilir.
• Kâğıt üzerine kalemle karalamalar yaptırılabilir.
3 Yaşındaki Çocuk Neler Yapabilir?
• Benlik ve cinsiyet algısı geliştirmeye başlar.
• Hem kendisinin hem de diğer insanların duygu ve düşüncelerinin daha fazla farkına varır.
• Kelime dağarcığı 250’den 1000’lere ulaşabilir.
• 2, 3 ve 4 kelimeden oluşan cümleler kurabilir.
• Koşabilir, atlayabilir, tırmanabilir.
• Mekanik olarak saymaya başlayabilir. Bir başka ifadeyle sayılardaki artış ya da azalmanın anlamını kavramadan, onları arka arkaya tekrar edebilir.
• Sevdiği kitap ve hikâyelerin yüksek sesle okunmasını ister.
• Hâlâ inatçılık yapabilir, öfke nöbetleri görülebilir.
• Daire çizebilir.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Göz ve el hareketlerini eş zamanlı olarak düzenleyebilmeyi geliştirecek faaliyetler yapılmalıdır. Örneğin, kalem kâğıtla karalama yaptırılabilir, yapbozlarla oynatılabilir.
• Bazı şeyleri kendi kendine yapabilmesi sağlanmalıdır. Örneğin kıyafetlerinin bazılarını kendisi giyebilir.
• Sosyal becerilerini geliştirme fırsatı verilmelidir. Örneğin diğer çocuklarla oynaması sağlanabilir.
• Çocuğun genel bilgisi ve kelime dağarcığı zenginleştirilmelidir. Örneğin hayvanat bahçesi, park vb. yerler ziyaret edilebilir.
4 Yaşındaki Çocuk Neler Yapabilir?
• Dikkat süresi biraz daha genişlediği için, grup oyunlarından daha fazla zevk almaya başlar.
• Sıra bekleme, paylaşma, diğer insanların hakları ve ne hissettikleri konularında anlayışı gelişir.
• Yavaş yavaş kendi ihtiyaçlarını kendisi karşılamaya başlar. Örneğin kendi başına giyinebilir.
• Bazı korkular ya da hayali arkadaşlar edinebilir.
• Yürürken, koşarken, atlarken ya da parmaklarını kullanırken daha fazla kas kontrolüne sahiptir.
• Sayıları tanır. Örneğin iki elma gördüğünde bunu 2 sayısıyla eşleştirebilir.
• Talimatları anlar ve takip eder.
• Yeni kelimeler ve daha uzun cümleler kullanır.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Diğer çocuklarla birlikte zaman geçirme fırsatı sunulmalıdır. Böylelikle, sıra beklemeyi, paylaşmayı öğrenir.
• Sayabileceği, ölçebileceği faaliyetlerde bulunması sağlanmalıdır.
• Oyuncaklarını toplaması, giyinip soyunabilmesi için fırsatlar sunulmalıdır.
5 Yaşındaki Çocuk Neler Yapabilir?
• Oyunlarında oldukça hareketlidir, bazen saldırgan da davranabilir.
• Grup oyunlarından daha fazla zevk almaya başlar.
• Okul için önemli olan bazı kavramları kullanır. Örneğin renklerin isimlerini, sayıları, şekillerin adlarını söyler.
• Günlük hayatta önemli bazı bilgileri söyleyebilir. Örneğin oturduğu sokağın ismini bilebilir.
• Araştırma inceleme içeren faaliyetlerden keyif alır.
• Nesneleri şekillerine, büyüklüklerine, renklerine göre gruplar.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Kendi düzeyine uygun araştırma-inceleme imkânları sunulmalıdır. Örneğin parka, kıra, ormana vb. giderek farklı yaprak dokuları birlikte incelenebilir.
• Gruplanabilecek şekilde oyuncaklar temin edilebilir ya da gündelik faaliyetlerden bu tür oyunlar oluşturulabilir. Örneğin mutfakta yemek yapılırken çocuğun tezgâhın üzerindeki sebze ve meyveleri farklı özelliklere göre bir araya toplaması istenebilir.
• Dil becerilerini geliştirmesi için konuşma ve dinleme fırsatları sunulmalıdır.
6 Yaşındaki Çocuk Neler Yapabilir?
• Zihinsel ve duygusal olarak daha bağımsız hâle gelir.
• Meraklı ve aktiftir.
• Katı, talepkâr ve uyumsuz davranabilir.
• Eleştirilmekten, suçlanmaktan ve ceza almaktan incinebilir.
• Somut düşünmeye doğru yönelir.
• Mantıklı düşünmeye başlar.
• Kazanmaya ihtiyaç duyar, zaman zaman kuralları kendine uydurmaya çalışabilir.
• Bisiklete binebilir.
• Müziğe uygun hareket edebilir.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Evde işlerin tutarlı ve yapılanmış şekilde gitmesi, çocuğun okula ve okuldaki kurallara uyumunu kolaylaştırabilir.
• Becerilerini geliştirebilmesi için fiziksel faaliyet imkânları sunulmalıdır.
• Muhtemel bencil davranışları konusunda sabırlı davranılmalıdır. Bunların geçici olduğu unutulmamalıdır.
• Çaba ve başarıları bol bol ödüllendirilmelidir.
2–2,5 Yaş Krizi
2–2,5 yaş döneminin en belirgin özelliği, çocuğun bağımsızlık kazanmaya çalışmasıdır. Çocuk bu dönemde yapabildiklerinin farkına varır. Giderek daha fazla şeyi kendi başına yapmaya, başardığı şeylerin sınırlarını genişletmeye çalışır. Örneğin “Ben yapacağım.” diyerek dizilen oyuncakları bozabilir, “Kapının ziline ben basacağım.” diyerek zaten açılmış bir sokak kapısının kapatılmasını isteyebilir. Bu evrede çocuk, dengesiz, olumsuz, isyankâr ve çoğu zaman kararsızdır. Bir şey yapması engellendiğinde kızar, kendisine “yap” denileni yapmaz, hatta tam tersini yapar. Kendisine sorulmadan kendisi için bir şey yapılmasından hiç hoşlanmaz. Genellikle yardım istemez, her şeyi kendisi yapmak ister. Günlük yaşamda en çok kullandığı kelimeler “hayır”, “istemiyorum”, “yapmayacağım” ve benzerleridir. Tüm bu özellikler doğal ve geçicidir.
Ne Yapılabilir?
• Bu dönemin doğal ve geçici olduğu akıldan çıkartılmamalı ve olabildiğince sabırlı davranılmalıdır.
• Çocuğun gösterdiği öfke ve terslikler mümkünse görmezden gelinmelidir.
• Çocukla sürtüşmeye ya da inatlaşmaya girmekten kaçınılmalıdır. Bunu sağlamak için çocuğun dikkatini gerginlik yaratan konudan başka bir konuya çekmek, çoğu zaman işe yarayabilir.
• Çocuğun tek başına başardığı bütün işler ve bağımsızlık çabası desteklenmeli, bununla birlikte çocuğun anlayabileceği net sınırlar koyulmalıdır. Sınır koyarken gerekçeleri çocuğa açıklanmalıdır.
Çocuğa Temel Alışkanlıkların Kazandırılması
2–6 yaş dönemi, duygusal ve sosyal anlamda bağımsızlığın, kendi kendine yetebilme duygusunun gelişiminde önemlidir. Bunlara paralel olarak, bu dönemde çocuğun kendisiyle ilgili temel alışkanlıkları edinme konusunda yeterlilik kazanması gerekir.
Beslenme, uyku, tuvalet gibi temel alışkanlıkların çocuğa kazandırılması sırasında her çocuğun kendine ait özellikleri ve hızı olduğu, en sağlıklı alışkanlıkların huzurlu ve sakin ortamlarda gerçekleştiği, akıldan çıkarılmamalıdır. Çocuğa yeni bir davranış kazandırırken anne baba sabırlı davranmalı, yenilikçi fikirler geliştirmelidir. Çocuğa uymayan koşullar doğduğunda ısrarcı olmamalı, bunu çocuğa ve beklentilere uyacak başka koşullarla değiştirebilmelidir. Örneğin meyve suyunu içmeyen bir çocuğa, bir dahaki sefere meyve suyu renkli bardak ve pipetle cazip hâle getirilmiş şekilde sunulabilir.
Artık Yemeğini Kendisi Yiyebiliyor!
2 yaşındaki bir çocuk kendi kendine yemek yemeye başlayabilir. Ancak bunun için yaklaşık 1,5 yaşından itibaren ufak alıştırmalar yaptırılmış olmalıdır. Çocuk 3 yaşına geldiğinde artık kendi yemeğini rahatlıkla yiyebilir.
Çocuğa yemek yeme alışkanlığının kazandırılması sırasında anne babanın dikkat etmesi gereken bazı hususlar vardır:
• Yemek yeme, çocukla ebeveyn arasında kesinlikle bir baskı konusu olmamalıdır.
• Sofra herkesin huzur içinde oturup ailece keyifle bir şeylerin paylaşıldığı bir ortam olmalıdır. Sofrada tartışmalardan uzak durulmalıdır. Çocuk aile ile birlikte sofraya oturup aile bütünlüğünü ve huzurunu hissetmeli, tabağında onun için hazırlanan yiyeceklerden istediği kadar yemeli, kalkmak istediğinde kalkabilmelidir.
• Çocuk, bağımsızlıkla ilgili ihtiyacının bir uzantısı olarak yemek yerken kendi seçimlerini yapmak isteyebilir. Bununla ilgili olarak çocukla çatışmaya girilmemelidir. Örneğin peynir yemek istemiyorsa yemeyebilir.
• Çocuğun tercih edebileceği sağlıklı olmayan yiyecekler (içinde yapay renklendirici, kimyasallar ve katkı maddesi bulunan yiyecekler gibi) mümkün olduğunca evde bulundurulmamalıdır.
• İyi beslenmeyi çekici hâle getirecek tedbirler alınmalıdır. Örneğin peynir yemeyen bir çocuğa, içine peynir konulup yoğrulmuş patates topçukları eğlenceli şekilde sunulabilir.
• Çocuk kendi kendine yemeye yeni başladığında çevreyi ve kıyafetlerini çokça kirletebilir. Bu durum anlayış ve sabırla karşılanmalı, “yapamıyor” diyerek kendi kendine yemesi engellenmemelidir.
• Anne babayla çocuk arasında beslenme konusunda çatışma yaşanıyorsa anne baba kendi beslenme alışkanlıklarını gözden geçirmelidir. Çünkü çocuklar pek çok şeyi olduğu gibi beslenme alışkanlıklarını da anne babalarını gözlemleyip onların yaptıklarını
modelleyerek öğrenmektedirler.
• Birçok anne baba çoğu zaman çocuğu yeterince yediği hâlde az yediğini düşünür. Bu yanılgıya düşmekten kaçınılmalıdır.
Çocuğun bir gün içinde yediklerinin sayılıp gözden geçirilmesi, yeterli gıdayı alıp almadığını anlamak açısından faydalı olabilir.
2 yaş civarı, çocuğun yemek yemeyle ilgili sıkıntılar yaşadığı bir dönem olabilir. Bu yaşlarda çocuk biraz daha az yemeye ihtiyaç duyabilir.
Acaba Tuvalet Eğitimine Hazır mı?
Bir çocuğun tuvaletinin geldiğine dair işaretleri anlaması, zamanında tuvalete gidebilmesi, tuvaletini ve temizliğini yapmayı öğrenmesi, bir eğitim ve olgunluk sonucu oluşur. Başarılı tuvalet eğitimi çocuğun ve anne babanın hazır oluş seviyeleri ile alakalıdır. Bunun için anne baba şu hususları gözden geçirmelidir: Çocuk mesane gelişimi itibarıyla buna hazır mı?
• Çocuk belli bir süre kuru kalabiliyor mu? 2-3 saatte bir bez açıldığında kuru olduğu görülüyor mu?
• Tuvaletini bezine yaptığında rahatsız oluyor mu?
• Tuvalet ihtiyacı geldiğinde bunu duruşuyla, mimikleriyle ya da sözleriyle ifade edebiliyor mu? Mesela tuvaletini özel bir yere gidip mi yapıyor? Çocuğun bedensel gelişimi uygun mu?
• Göz ve el hareketlerini eş zamanlı olarak düzenleyebiliyor mu? Örneğin lego parçalarını takıp sökebiliyor mu?
• Kıyafetlerini çıkartabiliyor mu? Pantolon ya da külotunu çekebiliyor mu?
• Ellerini yıkayabiliyor mu?
Çocuğun zihinsel gelişimi yeterli mi?
• Yüzündeki organları gösterebiliyor mu?
• Basit işleri taklit edebiliyor mu?
• “Odana git.”, “Tuvalete git.”, “Bebeğini getir.” gibi basit talimatları yerine getirebiliyor mu?
Çocuk dil gelişimi açısından hazır mı?
• “Çiş”, “kaka”, “oturak”, “tuvalet” gibi kelimelerin anlamını biliyor mu?
• “Çişim geldi.”, “Kakam geldi.” diyebiliyor mu?
Tuvalet Eğitimi Verirken...
• Diğer insanların ne söylediklerine ve diğer çocukların neyi ne zaman başardığına odaklanılmamalıdır. Genel olarak 2–2,5 yaş tuvalet eğitimi için uygun olmakla birlikte, başlamak için en önemli kriter çocuğun hazır oluşudur.
• Çocuğun ve anne babanın hayatında değişiklik oluşturacak dönemlerde (tatil öncesi, yeni bir kardeşin doğumu vb.) tuvalet eğitimine başlanmamalıdır. Anne babanın eğitim konusunda istikrarlı olabilmesi, bir yöntem uygulamaya koyduktan sonra takip edebilmesi, çok önemlidir.
• Banyoda çocuk için güvenli bir ortam sağlanmalıdır. Tıraş bıçaklarını ve deterjanları kilit altına almak, kırılıp çocuğu kesebilecek eşyaları güvenli olanlarla değiştirmek, lavabonun önüne ellerini yıkarken çıkabileceği küçük bir tabure koymak vb.
• Sabırlı olunmalıdır.
• Anne baba tuvalet eğitimi konusunda ne hissettiğini gözden geçirmelidir. Bu konuda kaygıları varsa bununla baş ettikten sonra eğitime başlamalıdır. Çocuğun doğumdan o güne kadar başardıklarına (oturma, yürüme, konuşmaya başlama vb.) odaklanılmalı, tuvalet eğitimi başarılıp arkada bırakılacak küçük hedeflerden biri olarak görülmelidir. Anne baba, her çocuk gibi kendi çocuklarının da bir biçimde tuvalet alışkanlığını edineceğini kabul etmelidir.
• Oturağa (ya da çocuk klozet kapağı ile klozete) oturmak sabah akşam yapılan rutin işlerden biri hâline getirilmelidir. Sabahları giyinmeden önce, akşam yemekten sonra, yatmadan önce belli bir zaman oturağa ayrılmalıdır. Ancak çocuk zorlanmamalı, uzun ve sıkıcı oturak deneyimlerinden uzak durulmalıdır.
• Başlangıçta çocukla tuvalet eğitimi hakkında kısaca konuşulmalıdır.
• Bez çıkartıldıktan sonra ilk birkaç gün, çocuk sık aralıklarla tuvalete götürülmelidir. Daha sonraki zamanlarda çocuk uyku öncesinde tuvalete götürülmelidir.
• Tuvaletini oturağa veya klozete yaptığında ödüllendirilmelidir. Örneğin “Tuvaletini yapınca sifonu sen çekeceksin.”, “Ellerini yıkadıktan sonra şu oyuncağını da yıkayabilirsin.”, “Aferin, başardın.” gibi sözler söylenebilir. Alkışlamak, sarılmak vb. yöntemler
kullanılabilir.
• Çocuk başaramadığında, denemelere devam etmesi için teşvik edilmelidir. Örneğin “Neredeyse olacaktı.”, “Yarın daha kolay olacak.”, “Bir dahaki sefere olur.” vb. sözler söylenebilir.
18 Mart 2015 Çarşamba
0-2 YAŞ ÇOCUKLARIN GELİŞİM ÖZELLİKLERİ
Bir Bebeğin En Temel İhtiyacı: Güven Duygusu
Bebeğin en temel ihtiyaçlarından biri güven duymaktır. Bebeğe dokunmak, kucaklamak, onunla konuşmak, rahat etmesini sağlamak, ihtiyaçlarını zamanında, sevgi dolu ve tutarlı şekilde karşılamak, bebeğin ihtiyaç duyduğu güvenlik duygusunu geliştirir. Güven duygusu yeterince gelişen bebek dünyayı tanımak için hevesli olur.
Bir Bebek Başka Nelere İhtiyaç Duyar?
• Ağlama ve agulamalarına cevap veren, onu rahat ve güvende tutan büyükleri tarafından sevilmeye ve onları sevebilmeye,
• Yeni fiziksel becerileri geliştirebilmek için hareket etmeye,
• Güvenli ortamlarda güvenli oyuncak ve eşyaları keşfetmeye,
• Konuşulan dili duymaya ve bazı sesler çıkarmaya...
Ayrıca 1-2 yaşları arasında enerjisini boşaltabileceği, merak duygusunu giderebileceği ortam ve girişimlere ihtiyaç duyar.
Kız mı Erkek mi?
Doğum öncesi dönemde cinsiyet bebeğin en temel özelliklerinden biri olarak görülür. Hamile birine sorulan ilk sorulardan biri bebeğin cinsiyetinin ne olduğu şeklindedir. Yaşanılan toplumun geleneklerine ya da ailenin beklentilerine bağlı olarak belli bir cinsiyetin tercih edilmesi sıklıkla rastlanan bir durumdur. Oysa doğal yollarla gerçekleşen bir hamilelikte, kadın ya da erkeğin çocuğun cinsiyetini
belirleyecek bir şey yapabilmeleri kesinlikle mümkün değildir. Bebeğin cinsiyeti hamileliğin 12. haftasından sonra öğrenilebilmektedir. Doğum öncesi dönemde bebeklerde çok fazla cinsiyet farklılığı olmaz.
Doğmadan önce;
• Erkek bebekler kızlara göre daha fazla hareket ederler.
• Kız bebekler dışarıdan gelen etkilere erkeklere göre daha fazla tepki verirler.
• Kızlar daha hızlı gelişirler. Ancak doğum anında erkekler daha uzun ve ağır olurlar. Buna karşın kızların da doğduklarında kemik yapıları daha gelişkindir.
• Erkek bebeklerde düşük oranı daha fazladır.
• Doğumla gelen yapısal bozukluklar, doğum sırasında yaralanma vb. problemler erkek bebeklerde daha çok görülür.
Doğal yollarla gerçekleşen bir hamilelikte anne ya da baba, çocuğun istedikleri cinsiyette doğmasını sağlayacak hiçbir şey yapamazlar.
Erkek bebekler hem doğum öncesinde hem de doğum
sonrasında kız bebeklere göre daha hassastır.
Yeni Doğan (0–1 Aylık) Bebek Neler Yapabilir?
• Ayakları yere değecek şekilde tutulduğunda bacaklarını yürümeye benzer bir şekilde hareket ettirir.
• Gözleriyle anneyi izler.
• Ağlayarak ilgi çekmeye çalışır.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Egzersizler bacak kaslarını geliştirir. Yürüme oyunları erken yürümeyi sağlar.
• Ağlayan çocuğun anne baba ile iletişim kurmaya çalıştığı unutulmamalıdır. Yeni doğan döneminde bebek ağladığında ihtiyacının hemen karşılanması önemlidir.
1–2 Aylık Bebek Neler Yapabilir?
• Heyecanlandığı zaman tekmeler atar ve kollarını sallar.
• Hareketsiz durumda ya da uyku sırasında eller kapalı, parmaklar içe kıvrılmıştır.
• Yüzükoyun konumda baş hemen yana çevrilir, kol ve bacaklar bükülür, dirsekler gövdeden ayrı durur, kalçalar biraz yukarı kalkmış konumdadır.
• Sert bir zeminde ayakta durma pozisyonuna getirildiğinde ayaklarını yere basar, gövde dikleşir, genellikle ileriye doğru otomatik bir yürüme hareketi yapar.
• 5–6 haftalığa doğru insanlara gülümsemeye başlar.
• Yakında konuşan kişinin yüzüne bakabilmek için ona doğru döner.
• Elini ağzına götürüp parmak emmeye başlar.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Bebeğin karşısına geçip göz göze gelerek yumuşak bir tonla konuşulabilir. Karşılıklı olarak gülümsenir.
• Hoş bir tonla abartılı mimikler yapılabilir. Bebek bir süre sonra yetişkini taklit etmeye başlayabilir.
3–4 Aylık Bebek Neler Yapabilir?
• Yüzükoyun konumda destek alarak başını ve göğsünün üst kısmını kaldırır.
• Bir oyuncak (örneğin çıngırak) tutabilir.
• Sırt üstü yatıp parmaklarıyla oynayabilir.
• Görüş alanı içindeki nesneleri tutmak, hissetmek, ağzına götürmek ister.
• İnsanlarla ilgilenir, birlikte zaman geçirdiği kişileri tanır, yalnız kaldığında sıkılır.
• Tanıdık durumlara tepki vermeye başlar. Örneğin yemek, banyo gibi faaliyetlere gülümseyerek tepki verir.
• Kumru gibi ses çıkartmaya (cıvıldamaya) başlar.
• Bebek rastlantı sonucu ortaya koyduğu davranışı sürekli olarak tekrarlar. Bu tekrarlar alışkanlık hâline gelir.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Kucağa alındığında başını dik tutabilmesini sağlamak için sesli bir oyuncak sallanabilir.
• El ve ayak bileklerine renkli ipler ya da bilezikler bağlayarak izlemesi sağlanabilir.
• Görüş alanı içerisine çıngırak ya da yumuşak oyuncaklar konulabilir.
• Çeşitli sesler çıkartarak bebekle konuşulabilir. Bebeğin verdiği sesli tepkiler dinlendikten sonra, bu sesler taklit edilebilir.
• Bebeğin tüm davranışları, jest ve mimikleri övgülerle ödüllendirilebilir.
6 Aylık Bebek Neler Yapabilir?
• Koltuk altından tutulduğunda başını dik tutabilir, beden ağırlığının çoğunu taşıyabilir.
• Beşikte ya da bebek sandalyesinde destekle oturur, çevresine bakmak için başını sağa sola çevirir.
• Onu kucağına almaya çalışan kişiyi ayaklarıyla itmeye çalışır, hatta kendi kendine kalkma girişimlerinde bulunur.
• Hareket ederken sırtını dik tutar ve dengesini sağlar.
• Avuçla kavrarken tüm elini kullanır.
• Her şeyi ağzına götürür. Bu sayede dış dünyayı tanımaya başlar.
• Tanıdığı kişilere daha çok gülümser. Onların yanında sakinleşir.
• Bağlılık geliştireceği kişileri seçmeye başlar. Yaklaşık 8. aydan itibaren yabancılara yönelik açık bir çekingenlik
sergiler.
• Tek heceli sesler çıkartmaya başlar.
• Eğleniyorken neşe çığlıkları atar.
• Kızdığında bağırır.
• Gördüğü nesneyi almak için uzanır.
• Bilerek yaptığı yeni davranışlar edinir.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Dışarıya çıkarken ya da alışveriş yaparken bebek bir kanguru aracılığıyla taşınabilir. Bebek bu sayede kendisini annenin beden hareketlerine uydurmayı öğrenebilir. Ayrıca nefes alıp vermesini anneye göre ayarlayabilir.
• 10 dakikayı aşmamak kaydıyla sırtını ve yanlarını destekleyerek oturması sağlanabilir.
• Farklı yönlerden seslenilerek değişik pozisyonlara dönmesi sağlanabilir.
• Yüzükoyun konumda yatarken biraz uzağa sevdiği oyuncak konulur ve oraya doğru sürünerek gitmesi sağlanabilir. Bu esnada vücudunu hareket ettirebilmesi için tabanlarından destek verilmelidir.
• Çocuğun uzanabileceği mesafelerde tehlikeli olabilecek küçük nesneler bulundurulmamalıdır.
• Bebek yabancılardan tedirgin olmaya başladığında, tanımadığı kişilerin kucağına verilmemelidir
• Mutsuz olduğunda yalnız bırakılmamalıdır.
• Bebeğin çıkarttığı sesler tekrar edilebilir.
• Yumuşak bir sesle çocuk şarkıları ya da ninni söylenebilir.
• Kimlik duygusunun gelişimine yardımcı olmak için aynada yansıması gösterilebilir. Adı yüksek sesle söylenip dikkat çekilebilir.
9 Aylık Bebek Neler Yapabilir?
• Eşyalara tutunarak ayağa kalkabilir.
• Yerde tek başına ve desteksiz 15 dakika oturabilir.
• Yerde yuvarlanır. Bir o yana bir bu yana dönerek ilerler.
• Emeklemeye çalışır.
• Belli insanlara bağlanır. Kendisine bakan kişiyi hep yanında ister.
• Baba, mama gibi iki heceli sesler çıkartır.
• Oynadığı bir oyuncağın üstüne örtü örtüldüğünde arar.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Ata biner gibi dize oturtularak bazı oyunlar oynatılabilir. Böylece bebek hareket ederken beden duruşunu ayarlamayı öğrenir.
• Oyuncağı biraz yüksek bir yere (örneğin kanepenin üstüne) konulur ve böylece tutunarak kalkması, oyuncağı alması sağlanabilir. Aldığında alkışlanabilir.
• Mama sandalyesi, koltuk, sedir vb. yüksek bir yerde otururken aşağı güvenle fırlatabileceği küçük oyuncaklar verilebilir.
• Yanından ayrılırken onu öpüp “Allahaısmarladık” denebilir. Yanına gidildiğinde özel bir şekilde selamlanılabilir. Bu tür tepkiler bebeğin sosyalleşmesine yardımcı olur.
• Bebekle açık ve anlaşılır biçimde konuşup tepki vermesi sağlanabilir.
• Severek oynadığı oyuncak ondan alınıp ucu görünecek şekilde örtünün altına konulabilir. Bebek, örtüyü kaldırıp oyuncağı bulursa ödüllendirilebilir. Bulamazsa oyuncak örtünün altından çıkartılıp gösterilebilir. Tekrar aynı şekilde saklanıp bulması beklenebilir.
12 Aylık Bebek Neler Yapabilir?
• Destek almadan bir süre ayakta durabilir.
• Tek elinden tutulduğunda yürür.
• Yabancı insan ve yerlere ilişkin korku ve tepkileri artabilir.
• “Hayır” dendiğinde yapacaklarından vazgeçebilir.
• El sallayabilir.
• Günlük alışkanlıklar kendini güvende hissetmesine, değişiklikler ise huzursuzluk yaşamasına neden olabilir.
• 12–18 ay arasında ilk anlamlı sözcüklerini kullanmaya başlar. Örneğin “fu” diyerek su isteyebilir.
• Semboller kullanmaya başlar. Örneğin araba yerine “düt” diyebilir.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Anne babaya yürüyerek gelmesi için teşvik edilebilir.
• Eşyalar birbirlerinden uzaklaştırılarak arayı tutunmadan yürümesi sağlanabilir.
• Evdeki eşyaların bebek ayağa kalkmak için tutunduğunda devrilmeyecek türden olması sağlanmalıdır.
• Yürümeye yeni başlayan çocuk bir süre sık sık düşeceği için, evde onun zarar görmesini engelleyecek önlemler alınmalıdır. Örneğin köşeli eşyalar kaldırılmalı ya da köşeleri sünger ve benzeri malzemeyle kaplanarak güvenli hâle getirilmelidir.
• Tatil vb. bir sebeple evden uzaklaşmak gerekirse çocuğun alıştığı eşyalar birlikte götürülebilir.
• Bebeğin kullandığı semboller yetişkinler tarafından kullanılmamalıdır. Örneğin bebek araba yerine “düt” dediğinde “Evet o bir araba” denebilir.
18 Aylık Bebek Neler Yapabilir?
• İleriye doğru, yanlamasına ya da arkaya yürüyebilir.
• İpe bağlı bir oyuncağı çekebilir, itebilir veya oyuncak kamyonuna binebilir.
• Koşabilir ama hâlâ sık sık düşer.
• Yürürken oyuncak taşımayı sever.
• Elinden tutulduğunda yavaşça merdivenden yukarı çıkabilir.
• Tahta küplerden üçlü kuleler yapar.
• Başta annesi olmak üzere tanıdık yetişkinlere duygusal açıdan hâlâ bağımlıdır.
• Bebeğine yemek yedirme, onu uyutma gibi basit günlük faaliyetlerden bazılarını kendince taklit eder.
• 12–18. aylarda 30 civarında sözcük söyleyebilir. 16- 20. aylarda yaklaşık 50 sözcük kullanabilir.
• Belli eşyaları belli yerlerde bulmayı, belli zamanlarda belli şeylerin olmasını bekler.
• Sürekli yeni şeyler dener, öğrendiklerini uygular.
• Bir nesne o an ortamda olmasa bile onun adını hatırlayabilir.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Oyuncakları itip çekerek ona model olunabilir. Giyinip soyunma, yemek yeme gibi faaliyetleri kendi başına yapması teşvik edilebilir.
• Merdiven çıkarken elinden tutulabilir.
• Diğer çocuklarla bir arada olması ve onlarla oynaması sağlanabilir.
• Bebekle mümkün olduğunca çok konuşulmalıdır. Her yerde her şeyin ismi söylenebilir, sayılar kullanılmaya başlanabilir. Örneğin “Bakalım tabakta kaç bisküvi var? 1, 2, 3. Evet 3 bisküvi var.” gibi.
• Çocukla baskısız ve kaygısız biçimde konuşulmalıdır.
• Resimli kısa hikâye kitabı okunabilir, bebeğin bildiği nesnelerin adı söylenerek kitapta göstermesi istenebilir.
• İki komut içeren cümleler söylenebilir. Örneğin “Bebeğini al, yanıma gel.” gibi.
Bebeğin en temel ihtiyaçlarından biri güven duymaktır. Bebeğe dokunmak, kucaklamak, onunla konuşmak, rahat etmesini sağlamak, ihtiyaçlarını zamanında, sevgi dolu ve tutarlı şekilde karşılamak, bebeğin ihtiyaç duyduğu güvenlik duygusunu geliştirir. Güven duygusu yeterince gelişen bebek dünyayı tanımak için hevesli olur.
Bir Bebek Başka Nelere İhtiyaç Duyar?
• Ağlama ve agulamalarına cevap veren, onu rahat ve güvende tutan büyükleri tarafından sevilmeye ve onları sevebilmeye,
• Yeni fiziksel becerileri geliştirebilmek için hareket etmeye,
• Güvenli ortamlarda güvenli oyuncak ve eşyaları keşfetmeye,
• Konuşulan dili duymaya ve bazı sesler çıkarmaya...
Ayrıca 1-2 yaşları arasında enerjisini boşaltabileceği, merak duygusunu giderebileceği ortam ve girişimlere ihtiyaç duyar.
Kız mı Erkek mi?
Doğum öncesi dönemde cinsiyet bebeğin en temel özelliklerinden biri olarak görülür. Hamile birine sorulan ilk sorulardan biri bebeğin cinsiyetinin ne olduğu şeklindedir. Yaşanılan toplumun geleneklerine ya da ailenin beklentilerine bağlı olarak belli bir cinsiyetin tercih edilmesi sıklıkla rastlanan bir durumdur. Oysa doğal yollarla gerçekleşen bir hamilelikte, kadın ya da erkeğin çocuğun cinsiyetini
belirleyecek bir şey yapabilmeleri kesinlikle mümkün değildir. Bebeğin cinsiyeti hamileliğin 12. haftasından sonra öğrenilebilmektedir. Doğum öncesi dönemde bebeklerde çok fazla cinsiyet farklılığı olmaz.
Doğmadan önce;
• Erkek bebekler kızlara göre daha fazla hareket ederler.
• Kız bebekler dışarıdan gelen etkilere erkeklere göre daha fazla tepki verirler.
• Kızlar daha hızlı gelişirler. Ancak doğum anında erkekler daha uzun ve ağır olurlar. Buna karşın kızların da doğduklarında kemik yapıları daha gelişkindir.
• Erkek bebeklerde düşük oranı daha fazladır.
• Doğumla gelen yapısal bozukluklar, doğum sırasında yaralanma vb. problemler erkek bebeklerde daha çok görülür.
Doğal yollarla gerçekleşen bir hamilelikte anne ya da baba, çocuğun istedikleri cinsiyette doğmasını sağlayacak hiçbir şey yapamazlar.
Erkek bebekler hem doğum öncesinde hem de doğum
sonrasında kız bebeklere göre daha hassastır.
Yeni Doğan (0–1 Aylık) Bebek Neler Yapabilir?
• Ayakları yere değecek şekilde tutulduğunda bacaklarını yürümeye benzer bir şekilde hareket ettirir.
• Gözleriyle anneyi izler.
• Ağlayarak ilgi çekmeye çalışır.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Egzersizler bacak kaslarını geliştirir. Yürüme oyunları erken yürümeyi sağlar.
• Ağlayan çocuğun anne baba ile iletişim kurmaya çalıştığı unutulmamalıdır. Yeni doğan döneminde bebek ağladığında ihtiyacının hemen karşılanması önemlidir.
1–2 Aylık Bebek Neler Yapabilir?
• Heyecanlandığı zaman tekmeler atar ve kollarını sallar.
• Hareketsiz durumda ya da uyku sırasında eller kapalı, parmaklar içe kıvrılmıştır.
• Yüzükoyun konumda baş hemen yana çevrilir, kol ve bacaklar bükülür, dirsekler gövdeden ayrı durur, kalçalar biraz yukarı kalkmış konumdadır.
• Sert bir zeminde ayakta durma pozisyonuna getirildiğinde ayaklarını yere basar, gövde dikleşir, genellikle ileriye doğru otomatik bir yürüme hareketi yapar.
• 5–6 haftalığa doğru insanlara gülümsemeye başlar.
• Yakında konuşan kişinin yüzüne bakabilmek için ona doğru döner.
• Elini ağzına götürüp parmak emmeye başlar.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Bebeğin karşısına geçip göz göze gelerek yumuşak bir tonla konuşulabilir. Karşılıklı olarak gülümsenir.
• Hoş bir tonla abartılı mimikler yapılabilir. Bebek bir süre sonra yetişkini taklit etmeye başlayabilir.
3–4 Aylık Bebek Neler Yapabilir?
• Yüzükoyun konumda destek alarak başını ve göğsünün üst kısmını kaldırır.
• Bir oyuncak (örneğin çıngırak) tutabilir.
• Sırt üstü yatıp parmaklarıyla oynayabilir.
• Görüş alanı içindeki nesneleri tutmak, hissetmek, ağzına götürmek ister.
• İnsanlarla ilgilenir, birlikte zaman geçirdiği kişileri tanır, yalnız kaldığında sıkılır.
• Tanıdık durumlara tepki vermeye başlar. Örneğin yemek, banyo gibi faaliyetlere gülümseyerek tepki verir.
• Kumru gibi ses çıkartmaya (cıvıldamaya) başlar.
• Bebek rastlantı sonucu ortaya koyduğu davranışı sürekli olarak tekrarlar. Bu tekrarlar alışkanlık hâline gelir.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Kucağa alındığında başını dik tutabilmesini sağlamak için sesli bir oyuncak sallanabilir.
• El ve ayak bileklerine renkli ipler ya da bilezikler bağlayarak izlemesi sağlanabilir.
• Görüş alanı içerisine çıngırak ya da yumuşak oyuncaklar konulabilir.
• Çeşitli sesler çıkartarak bebekle konuşulabilir. Bebeğin verdiği sesli tepkiler dinlendikten sonra, bu sesler taklit edilebilir.
• Bebeğin tüm davranışları, jest ve mimikleri övgülerle ödüllendirilebilir.
6 Aylık Bebek Neler Yapabilir?
• Koltuk altından tutulduğunda başını dik tutabilir, beden ağırlığının çoğunu taşıyabilir.
• Beşikte ya da bebek sandalyesinde destekle oturur, çevresine bakmak için başını sağa sola çevirir.
• Onu kucağına almaya çalışan kişiyi ayaklarıyla itmeye çalışır, hatta kendi kendine kalkma girişimlerinde bulunur.
• Hareket ederken sırtını dik tutar ve dengesini sağlar.
• Avuçla kavrarken tüm elini kullanır.
• Her şeyi ağzına götürür. Bu sayede dış dünyayı tanımaya başlar.
• Tanıdığı kişilere daha çok gülümser. Onların yanında sakinleşir.
• Bağlılık geliştireceği kişileri seçmeye başlar. Yaklaşık 8. aydan itibaren yabancılara yönelik açık bir çekingenlik
sergiler.
• Tek heceli sesler çıkartmaya başlar.
• Eğleniyorken neşe çığlıkları atar.
• Kızdığında bağırır.
• Gördüğü nesneyi almak için uzanır.
• Bilerek yaptığı yeni davranışlar edinir.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Dışarıya çıkarken ya da alışveriş yaparken bebek bir kanguru aracılığıyla taşınabilir. Bebek bu sayede kendisini annenin beden hareketlerine uydurmayı öğrenebilir. Ayrıca nefes alıp vermesini anneye göre ayarlayabilir.
• 10 dakikayı aşmamak kaydıyla sırtını ve yanlarını destekleyerek oturması sağlanabilir.
• Farklı yönlerden seslenilerek değişik pozisyonlara dönmesi sağlanabilir.
• Yüzükoyun konumda yatarken biraz uzağa sevdiği oyuncak konulur ve oraya doğru sürünerek gitmesi sağlanabilir. Bu esnada vücudunu hareket ettirebilmesi için tabanlarından destek verilmelidir.
• Çocuğun uzanabileceği mesafelerde tehlikeli olabilecek küçük nesneler bulundurulmamalıdır.
• Bebek yabancılardan tedirgin olmaya başladığında, tanımadığı kişilerin kucağına verilmemelidir
• Mutsuz olduğunda yalnız bırakılmamalıdır.
• Bebeğin çıkarttığı sesler tekrar edilebilir.
• Yumuşak bir sesle çocuk şarkıları ya da ninni söylenebilir.
• Kimlik duygusunun gelişimine yardımcı olmak için aynada yansıması gösterilebilir. Adı yüksek sesle söylenip dikkat çekilebilir.
9 Aylık Bebek Neler Yapabilir?
• Eşyalara tutunarak ayağa kalkabilir.
• Yerde tek başına ve desteksiz 15 dakika oturabilir.
• Yerde yuvarlanır. Bir o yana bir bu yana dönerek ilerler.
• Emeklemeye çalışır.
• Belli insanlara bağlanır. Kendisine bakan kişiyi hep yanında ister.
• Baba, mama gibi iki heceli sesler çıkartır.
• Oynadığı bir oyuncağın üstüne örtü örtüldüğünde arar.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Ata biner gibi dize oturtularak bazı oyunlar oynatılabilir. Böylece bebek hareket ederken beden duruşunu ayarlamayı öğrenir.
• Oyuncağı biraz yüksek bir yere (örneğin kanepenin üstüne) konulur ve böylece tutunarak kalkması, oyuncağı alması sağlanabilir. Aldığında alkışlanabilir.
• Mama sandalyesi, koltuk, sedir vb. yüksek bir yerde otururken aşağı güvenle fırlatabileceği küçük oyuncaklar verilebilir.
• Yanından ayrılırken onu öpüp “Allahaısmarladık” denebilir. Yanına gidildiğinde özel bir şekilde selamlanılabilir. Bu tür tepkiler bebeğin sosyalleşmesine yardımcı olur.
• Bebekle açık ve anlaşılır biçimde konuşup tepki vermesi sağlanabilir.
• Severek oynadığı oyuncak ondan alınıp ucu görünecek şekilde örtünün altına konulabilir. Bebek, örtüyü kaldırıp oyuncağı bulursa ödüllendirilebilir. Bulamazsa oyuncak örtünün altından çıkartılıp gösterilebilir. Tekrar aynı şekilde saklanıp bulması beklenebilir.
12 Aylık Bebek Neler Yapabilir?
• Destek almadan bir süre ayakta durabilir.
• Tek elinden tutulduğunda yürür.
• Yabancı insan ve yerlere ilişkin korku ve tepkileri artabilir.
• “Hayır” dendiğinde yapacaklarından vazgeçebilir.
• El sallayabilir.
• Günlük alışkanlıklar kendini güvende hissetmesine, değişiklikler ise huzursuzluk yaşamasına neden olabilir.
• 12–18 ay arasında ilk anlamlı sözcüklerini kullanmaya başlar. Örneğin “fu” diyerek su isteyebilir.
• Semboller kullanmaya başlar. Örneğin araba yerine “düt” diyebilir.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Anne babaya yürüyerek gelmesi için teşvik edilebilir.
• Eşyalar birbirlerinden uzaklaştırılarak arayı tutunmadan yürümesi sağlanabilir.
• Evdeki eşyaların bebek ayağa kalkmak için tutunduğunda devrilmeyecek türden olması sağlanmalıdır.
• Yürümeye yeni başlayan çocuk bir süre sık sık düşeceği için, evde onun zarar görmesini engelleyecek önlemler alınmalıdır. Örneğin köşeli eşyalar kaldırılmalı ya da köşeleri sünger ve benzeri malzemeyle kaplanarak güvenli hâle getirilmelidir.
• Tatil vb. bir sebeple evden uzaklaşmak gerekirse çocuğun alıştığı eşyalar birlikte götürülebilir.
• Bebeğin kullandığı semboller yetişkinler tarafından kullanılmamalıdır. Örneğin bebek araba yerine “düt” dediğinde “Evet o bir araba” denebilir.
18 Aylık Bebek Neler Yapabilir?
• İleriye doğru, yanlamasına ya da arkaya yürüyebilir.
• İpe bağlı bir oyuncağı çekebilir, itebilir veya oyuncak kamyonuna binebilir.
• Koşabilir ama hâlâ sık sık düşer.
• Yürürken oyuncak taşımayı sever.
• Elinden tutulduğunda yavaşça merdivenden yukarı çıkabilir.
• Tahta küplerden üçlü kuleler yapar.
• Başta annesi olmak üzere tanıdık yetişkinlere duygusal açıdan hâlâ bağımlıdır.
• Bebeğine yemek yedirme, onu uyutma gibi basit günlük faaliyetlerden bazılarını kendince taklit eder.
• 12–18. aylarda 30 civarında sözcük söyleyebilir. 16- 20. aylarda yaklaşık 50 sözcük kullanabilir.
• Belli eşyaları belli yerlerde bulmayı, belli zamanlarda belli şeylerin olmasını bekler.
• Sürekli yeni şeyler dener, öğrendiklerini uygular.
• Bir nesne o an ortamda olmasa bile onun adını hatırlayabilir.
Anne Baba Nasıl Yardımcı Olabilir?
• Oyuncakları itip çekerek ona model olunabilir. Giyinip soyunma, yemek yeme gibi faaliyetleri kendi başına yapması teşvik edilebilir.
• Merdiven çıkarken elinden tutulabilir.
• Diğer çocuklarla bir arada olması ve onlarla oynaması sağlanabilir.
• Bebekle mümkün olduğunca çok konuşulmalıdır. Her yerde her şeyin ismi söylenebilir, sayılar kullanılmaya başlanabilir. Örneğin “Bakalım tabakta kaç bisküvi var? 1, 2, 3. Evet 3 bisküvi var.” gibi.
• Çocukla baskısız ve kaygısız biçimde konuşulmalıdır.
• Resimli kısa hikâye kitabı okunabilir, bebeğin bildiği nesnelerin adı söylenerek kitapta göstermesi istenebilir.
• İki komut içeren cümleler söylenebilir. Örneğin “Bebeğini al, yanıma gel.” gibi.
11 Mart 2015 Çarşamba
ÇOCUK GELİŞİMİNDE ANNE BABA TUTUMLARI
Çocuk yetiştirmede amaç sağlıklı kişilik oluşturmaktır. Kişilik
kalıtımsal niteliklerle çevrenin sürekli etkileşimi sonucu biçimlenir.
Çocuğun kimi davranış ve tepkileri ana-babadan destek görür, kimisi de
engellenir. Çocuk kendi yararına olan ve karşı çıkılmayan tepkilerini
yineleme eğilimi gösterir. Kendisine kolay gelen ve amacına ulaştıran
tutum ve davranışları benimser. Yinelenen tepkiler giderek kalıplaşır ve
kişilik çizgilerini oluştururlar (Yörükoğlu, 1996).
Kişiliğin temelleri ilk 5-6 yıl içinde atılır. Her çocuk kendine özgü bir kişilik geliştirir. Kişiliğin dengeli ve uyumlu olabilmesi, gelişim basamaklarının başarılı bir şekilde aşılmasına bağlıdır. Gelişim basamaklarının başarılı bir şekilde aşılmasında anne-babaya birçok görevler düşmektedir (Yörükoğlu, 1996)
Anne babaların ilk görevleri çocuğun bakımını sağlamak, onu korumaktır. Çocuk büyüdükçe ana-babanın işlevi çocuğun davranışını denetleme, yönlendirme, cesaretlendirme etrafında yoğunlaşır. Çocuğun gelişimi, sağlıklı bir insan olabilmesi için duygusal gereksinimlerinin de karşılanması çok önemlidir. Toplumsal gereksinimler, duygusal gereksinimlerle sıkı sıkıya bağlıdır. Çocukların gerek yaşıtlarıyla gerekse aile içinde bireylerle iyi ilişkiler kurabilmeleri için fırsatların sağlanması ve bunların geliştirilmesi de ana-babanın görevidir. Ana-babanın işlevi çocuklarına en geniş anlamda bilgi sağlamayı ve beceri kazandırmayı öğretmektir. Her anne-babanın bilerek ya da bilmeyerek çocuklarına karşı tutumu değişik olabilmektedir. Bazı çocuklar daha çok sevilmekte, bazılarına baskı yapılmaktadır. Bazıları istenmeyen çocuk olarak görülmekte, bazılarına ise daha çok hoşgörü gösterilmektedir. Bütün bu ana-baba tutumları, çocuğun hem kişiliğinin, hem de sosyal gelişiminin değişik biçimler kazanmasına neden olmaktadır (Yavuzer, 1996).
Ailenin çocuğun kişilik gelişimindeki önemi: çocuğun aile üyeleriyle olan ilişkileri, diğer bireylere, nesnelere ve tüm yaşama karşı aldığı tavırların benimsendiği davranış ve tutumlarının temelini oluşturur. Aile aynı zamanda çocuğa aile ve toplumun bir üyesi olduğu bilincini aşılar ve uyum biçimlerinin temelini atar (Yavuzer, 1996).
Çocuğun Gelişiminde Ailenin Yardımları:
Aile, grup içinde dengeli bir birey olabilmesi için çocuğa güven duygusu aşılar.
Onun sosyal kabul görebilmesi için gerekli ortamı hazırlar.
Sosyalleşmeyi öğrenebilmesi için kabul edilmiş uygun davranış biçimlerini oluşturan bir model oluşturur.
Çocuğun yaşam ortamına uyum sağlarken rastladığı sorunlarına çözüm getirir.
Uyum için gerekli olan davranışla ilgili, sözlü ve toplumsal alışkanlıkların kazanılmasına yardımcı olur.
Okul ve sosyal yaşamda başarılı olabilmesi için çocuğun yeteneklerini uyarır ve geliştirir.
Çocuğun ilgi ve yeteneklerine uygun tarzların gelişmesine yardım eder (Yavuzer 1996).
Anne-babanın aile içinde çocuklara karşı davranışlarının önemi: anne-baba-çocuk ilişkisi, temelde anne-babanın tutumlarına bağlıdır. Çocuklar arasında uyum bozukluğuna yol açan birçok vakaya, yeterli ve uygun olmayan ilk anne-baba-çocuk ilişkilerinin neden olduğu saptanmıştır (Yavuzer, 1996).
Aile içinde anne-babaların çocuklarına karşı olan tutumları, çocuğun gelişimi açısından çok önemlidir. Anne-babalar çocuklarına karşı çok önemlidir. Anne-babalar çocuklarına karşı çok farklı tutumlar sergilerler.
Aşırı Koruyucu Tutum
Koruma ve himaye etme normal bir annelik ve babalık davranışıdır. Ancak koruma ve kollama davranışının çocuğun kendini gerçekleştireceği faaliyetleri engelleyecek şekilde yaygınlaştırmak aşırı koruyucu ebeveyn davranışı olarak değerlendirilmektedir. Bu tutumla çocuklara aile içinde devamlı korunmaya muhtaçmış gibi davranılır. Çocuğa kendi kararlarını vermesi için yeterli zemin hazırlanmaz. Hiçbir engelle karşılaşılmasına izin verilmediği için yetenekleri gereğince gelişmemiştir. Yetişkin yaşamına yeterli hazırlığı yapma olanağı bulamamıştır. Bu çocukların özellikleri: aile dışındaki kişilerle ilişki kuramazlar, başkalarından çok kendilerini düşünürler. Dünyayı düşman bir çevre olarak algılarlar. Hayatın önemli yönleriyle karşılaşacak şekilde yetiştirildiklerinden güçlükler karşısında beceriksiz tavırlar almasına, günlük yaşamdaki değişikliklerden kaygı duyup ileriki yaşamlarında da sürekli bir koruyucu aramalarına neden olur. Bu çocuklar yetişkinlikte toplumun kendisine bir yaşam sağlamakla yükümlü olduğuna inanırlar. Dolayısıyla toplumun vermediği hakları kendilerine tanımaya kalkışırlar, sonuçta pek çok hatalar ve başarısızlıklar yaşarlar.
Aşırı Baskılı-Otoriter Tutum
Otoriter ana-babalık etme, çocuklarla tartışmadan, anlaşmadan, onların isteklerini hiçbir şekilde kabul etmeksizin ana-babalar tarafından kural ve emirlerin çok sıkı uygulanmasıdır. Otoriter ailelerdeki iletişim boyutundaki davranışlara bakıldığında iletişim konuları sınırlıdır, çocuk ebeveynlerinin konuşmasına karışmaz, babayla iletişimde çoğu kez anne tampon olur, sürpriz ve kritik sorulara kaçak cevap verilir. Anne-babaya kızmasına izin verilmez, çocuğa karşı duyulan sevgi gösterilirse, çocuk haddini aşar veya zayıf karakterli olur diye düşünülür.
Sosyal ilişkiler boyutunda ise çocuk ebeveyninin uygun görmediği bir kimseyle arkadaşlık edemez, hiçbir arkadaşının evine gidemez, çocuğun ne yediği ne kadar yediği ile yakından ilgilenilir, çocuğa duygularını kontrol etmesini öğretir çocuğun ana-babanın bilmediği sırları almamalıdır diye düşünülür.
Bu ailelerde fiziksel ceza en iyi disiplin diye düşünülür. Sözel saldırganlığa sık sık başvurulur. Kullanılan ceza türlerinde birisi de sevgiyi kısmaktır. Azarlama ve negatif eleştirilerin çocuğu daha iyiye götürdüğüne inanılır. Böyle bir ortamda yetişen çocukta, otoriteye tam itaat, yabancı olan her şeye karşı güvensizlik, dünyayı tehdit edici olarak görme, düşüncede katılık, kudrete karşı aşırı hayranlık ve zayıflığı hoş görme, kendi bastırılmış dürtülerini başkalarına yansıtma gibi otoriteryen kişilik yapısına uygun özellikler gelişir.
İhmal Eden Ana-Baba Tutumu
İhmal, ana-babanın çocuğa bakma ve koruma yükümlülüklerini gereğince yerine getirmemeleri biçiminde tanımlanabilir. İhmal tipleri: çocuğun sağlığına önem vermemek, günlük bakımını reddetmek veya geciktirmek yol göstermemek, terk etmek, uygun bir ev ortamı sağlamamak, evdeki risklerden ve hastalıklardan korumamak, beslenmesine dikkat etmemek, eğitimine önem vermemek, sorunlu davranışlar gösterdiğinde aldırmamak, duygusal açıdan çocuğa sevildiğini, istendiğini hissettirmemek, bir anlamda onu reddetmek şeklindedir (Wihirter-Volton-Acar, 85).
İhmalin dolaylı ve dolaysız belirtilerinden sözedilebilir. Dolaysız belirtiler pislik ve bakımsızlık şeklinde kendini gösterebilir. Dolaylı belirtiler ise büyüme geriliği, sık hasta olma, beslenme bozukluğu şeklinde ortaya çıkar. Buna fiziksel ve zihinsel gelişme geriliği de eşlik edebilir. İhmal edilen çocukların dil gelişiminin geri kaldığı bulunmuştur.
İhmalkar ana-babaların çocukları yetişkin rolü almada başarısızdırlar. Sosyal olarak içine kapanık ve kendine dönük olabilirler (Whirter-Voltan-Acar, 1985).
Aşırı Hoşgörülü Tutum
Ana-baba çocuğun isteklerini hiçbir denetim ve sınırlama getirmeksizin daima kabul ederler.
Kimi ailelerde disiplin yok denecek ölçüde gevşektir. Çoğu olumsuz davranışlar aşırı bir hoşgörüyle karşılanır. Çocuk bile bile kırıp dökse de, ana-baba belirli bir tepki göstermez. Neyin doğru ya da neyin yanlış olduğu öğretilse bile uygulama ve denetleme düzensizdir (Yörükoğlu, 1996).
Bu tutumun sürekliliği, çocuğun gereğinde duygu, istek ve dürtülerini denetleyebilme yeteneğinin gelişimini olumsuz etkiler, agresif davranışların artmasına neden olur.
İkili Çıkmaz;
Ana-babanın aynı anda iki veya daha çok, birbirleriyle çatışan ve uyuşmayan mesajlar vermesi ve çocuktan da bu mesajlar doğrultusunda hareket etmesinin beklenmesidir .
Demokratik Tutum
Bu tutuma sahip ana-babalar çocuklarını ayrı bir kişi olarak kabul edip değer vermekte ve bağımsız kişilik geliştirmelerini teşvik etmektedir. Hem çocuğun hem de ebeveyninin doğruları tanınmaktadır. Bu ailede iletişim konusunda sınır yoktur, çocuk ebeveynlerinden baskı görmeden düşüncelerini rahatça açabilir, cinsellikle ilgili, tanrı ile ilgili sorunlarını, ülke ve okuldaki düzen ile ilgili eleştirilerini evde dile getirebilir.
Bu ana-babalar genellikle ailedeki kurallar üzerinde konuşulmasına izin verir ya da çocuğu bu konuda da destekler. Çocuğun kabul edilmeyen davranışlarının nedenleri olumlu bir şekilde açıklanabilir. Birçok davranış hoş görülür (Wihirter-Voltan-Acar, 1985).
Anne-babanın çocuklarına karşı hoşgörü sahibi olmaları, çocukların bazı kısıtlamalar dışında, arzularını diledikleri biçimde gerçekleştirmelerine izin vermemeleri anlamına gelir. Böyle durumlarda çocuk, evine yönelik bir birey olur. Eğer anne-babanın hoşgörüsü normal bir düzeydeyse, çocuğun kendine güvenen, yaratıcı toplumsal bir birey olmasına yardım eder (Yavuzer, 1996).
Demokratik ana-baba çocuğun arzu ve iç tepkilerine karşı onaylayıcı, kabul edici bir tutum takınır, kendisini çocuğa istediği zaman kullanabileceği bir kaynak olarak sunar, çocuğun hareketlerini kontrolden kaçınır (Kuzgun, 1971).
Demokratik ailelerde anne sıcak ve sevecendir. Gerektiğinde çocuklarına sınır koyabilir, ceza verebilir. Baba ise ılımlı ve esnek bir tutum sergiler. Çocuklar babaya sokulabilir, ondan korkmak yerine sayarlar (Öztürk, 1990).
Demokratik tutum sergileyen ana-baba çocuklarına deneme ve yanılma payı bırakır. Çocuğu buyruklarla değil yol göstererek ve uyararak eğitirler. Çocuğun kişiliğine saygı gösterirler, çocuktan yaşından (büyük) olgun davranış beklenmez. Bağımsız davranması için ana-baba çocuğu destekler, kendi işini kendi görmeye alıştırırlar. Özgür davranışı ana-baba onaylar ana-baba serbestlik tanıyarak, çocukların belli davranışları yapmada ve yeteneklerine uygun kararlar vermesinde yardımcı olurlar (Öztürk, 1990).
Demokratik ana-babaların çocukları etkin, sosyal, arkadaş canlısı olma eğilimindedirler. Sosyal konularda saldırgan bir tutum içerisine girerler. Genellikle yaratıcı, bağımsız, başarılı tiplerdir (Whirter-Voltan-Acar, 1995).
Hatalı Ana-Baba Tutumlarının Nedenleri
Evlilik Çatışması
Eşler arasındaki ilişkinin doyuruculuğu ve eşlerin kendi yaşamlarından memnun olup olmamalarının, çocuklarından beklentilerini ve çocuğa dönük davranışlarını etkilediğini araştırmalar ortaya koymuştur (Yavuzer 1996).
Evliliklerinden memnun olan annelerin, mutsuz olanlara kıyasla çocukları ile daha çok konuştukları, onlara daha ayrıntılı ve aydınlatıcı yanıtlar verdikleri, çocuklarına daha az karıştıkları görülmektedir. Eşler arasında anlaşmazlık varsa bu birlikteliğin ürünü olan çocuğa da olumsuz duyguların beslenmesi olasıdır. Bazen ilişkileri düzene sokmak amacıyla dünyaya getirilen çocuk, bunu başaramamışsa düşmanca duygulara hedef olabilir. Çocuğun reddeden mutsuz anneye sahip bir çocuk en azından ihmal ediliyor demektir. Ayrıca yaşamlarında çok az yer alan anneler (eşleri) kocası ile özlediği ilişkiyi çocuğu ile giderme yoluna giderek aşırı koruyucu bir tutum içine girebilirler
Anne-Babanın Geçmiş Deneyimleri
Çocuklarında sevgi ve saygı ortamında yetişen anne-babanın deneyimleri, şimdiki tutumlarında etkili olabilir. (Yavuzer, 1996).
Çocukluk yıllarında kendi anne-babasıyla sağlıklı bir iletişim kuramayan, yeterli saygı göstermeyen ve gösterilmeyen bir baba ya da genç kızlık yıllarında aşırı baskı altında büyümüş bir annenin tutumları, bu kötü deneyimler nedeniyle olumsuz olabilir (Yavuzer, 1996).
Sevgi ve sıcaklıktan yoksun ailelerde büyüyen bazı anneler ise kendi çocuklarında yoksun oldukları sevgiyi çocuklarına verirken aşırı şekilde davranabilmektedirler.
Çocuğun Özellikleri
Ana-babaların zihinlerinde daha çocuk doğmadan nasıl bir çocuk istedikleri konusunda hayali bir çocuk kavramı oluşur. Dünyaya gelen çocuk, anne-babasının beklentilerine uygun olmadığı takdirde oluşan kırıklık sonucu, anne ve babada reddetme davranışı gelişebilir (Yavuzer, 1996)
Ayrıca çocuklarının sayı, cinsiyet ve kişilik özelliklerinden memnun olan anne-baba daha uygun davranışlar içinde olabilirler. Çocuğun olumlu ve olumsuz davranışlarının annelerin tepkilerinde önemli rolü vardır. Ayrıca annelerin ilk çocuklarının ölümü, uzun zaman hiç çocuklarının olmaması, çok güç bir doğum, çok güç bir hamilelikten sonra çocuğa sahip olma aşırı hoş görülü ya da koruyucu tutum geliştirmesine neden olabilir.
Dış ve İç Faktörler
Ekonomik yetersizlik, yoksulluk, işsizlik, borçlanma, iyi beslenememe, yetersiz ev koşulları, anne-babanın sosyal çevreden kopmuş olmaları, erken ana-babalık ve duygusal olarak yetişkinliğe ulaşmamış olmak, çiftlerden birinin alkol veya uyuşturucu bağımlısı olması, hapse girmesi, aile farklarından birisinin kronik rahatsızlığı veya ölümü aile içinde kriz yaratarak anne-babayı aşırı duyarlı hale getirip, dayanıklılığını azaltır.
Toplumun Kültürel Değerleri
Toplumun kültürel değerleri, çocuklarını yetiştirme konusunda anne-babaların tutumlarını etkiler (Yavuzer, 1996).
Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de ataerkil, geniş ve geleneksel aile yağısı yaygındır. Baba ailenin başıdır ve anne gereğinden fazla koruyucudur. Erkek dış dünya ile ilgili iken kadının yeri ev, çocuk bakımı, eve ait işlerdir. Türkiye’de disiplinin yaygın anlamı utandırma, iz bırakma, çocukta doğaüstü olmasını bekleme, dövmedir. Ancak diğer taraftan Türk silesi çocuğa karşı sıcak ve sevecendir, sevgi ve kontrol birliktedir. Ayrıca son yapılan çalışmalarda alt, orta ve üst sınıf ebeveynler arasında fiziksel cezadan kaçınma ve disipline bakışta demokratik eşitlikçi olmaya eğilimin arttığı bulunmuştur.
Anne-Baba Tutumları ve Çocuğun Ruhsal Sorunları
Saldırgan çocukların ana-babalarının da saldırgan oldukları araştırmalarla da kanıtlanmıştır. Saldırgan çocukların evlerinde yapılan doğal özlemlerde bu çocukların ana-babalarının açıklamasız ve belirsiz istemleri tehditkar ve sınırlı bir tavırla ifade ettikleri ve davranışlarında tutarlılık olmadığı gözlenmiştir. Bu tutarsızlıklar çocuğun davranışlarını da yansıyarak değer yargılarının oluşumunu güçlendirir.
Depresif çocukların ailelerinde ise ebeveyn çocuk çatışması, aile içi çatışma, evliliğe ait çatışmalar vardır.
Araştırma sonuçlarına göre demokratik ana baba tutumları ile hem durumluluk hem de sürekli kaygı durumu arasında olumsuz ilişki varken, ilgisiz ana-baba tutumları ile olumlu yönde ilişki vardır. Ayrıca aşırı destek gören çocuklarda nevrotik savunma mekanizmalarının daha çok kullanıldığı belirtilmiştir.
Hatalı ana-baba tutumları çocuğun gelecekte kendisinin, ailesinin, yakın çevrenin, giderek toplumun ondan beklediklerine tümüyle ters düşen, herkesin kendisine yönelik umutlarını başa çıkaran karanlık bir geleceğe yönelmesine yani ters bir kimlik geliştirmesine neden olabilir.
Sağlıklı Aileleri Hangi Faktörler Yaratır?
Ailenin sınırları belirlenmiş ve ebeveynler tarafından paylaşılan liderlik vardır.
Otorite vardır ama otoriter davranış yoktur.
Bu tip ailelerde birbirine yakınlık söz konusu olsa bile bireyselliğe önem ve izin verilir.
Her aile üyesinin fikirlerini ve görüşlerini söylemesine olanak tanınır.
Her kas kendi adına konuşur. Başkalarının adına konuşarak sınırını aşmaz.
Aile bireyleri birbirlerine saygı duyar.
Ebeveynin, anne-baba olmaktan öte değerleri ve özellikleri olan bu ailelerde sağlıklı bir ortam yaratılır. Bunun yanında çocuğun yaşamının ilk yıllarında sınırlamalar koymak gerekliliği vardır. Çocuklara konan kurallar basit ve ulaştırılabilir olmalıdır ancak, daha da önemlisi açık, öz ve tutarlı bir şekilde çocuğa iletilmelidir.
SONUÇ
Aile çocuğun ilk sosyal deneyimlerini edindiği yerdir. Doğumdan sonraki ilk yıllarda çocuğun çevresindeki en yakın, en önemli ve gereksinimlerini birinci derecede karşılayan kimseler anne ve babasıdır. Anne-baba çocuğun koruyucu ve çevreyle arasında önemli bir bağ pozisyonundadır. Çocuk ilk yıllarda anne-babanın yardımıyla gereksinimlerini giderir. Onlar yoluyla dış dünyayı öğrenmeye ve anlamaya çalışır. Çocuğa yöneltilen davranış ve ona takınılan tavırlar, bu ilk yaşantının görülmesiyle büyük önem taşır. Yine okul öncesi dönemde çocuğun sosyalleşmesi yönünde kendisine tanınan deneyim fırsatlarını değeri büyüktür. Bu dönemde çocuk, sosyal bir birey olmayı öğrenirken, aynı zamanda en küçük ayrıntısına kadar kopya edeceği bir modele gereksinim duyar. Kişiliğin oluşumu için gerekli olan bu özdeşleşme, aile içindeki yakın üyelerle gerçekleştirilebilir.
Çocuğun geliştiği, yetiştiği ailenin yapısı, genişliği, ekonomik ve kültürel düzeyi onun ilk sosyal deneyimlerini, dolayısıyla duygusal ve toplumsal gelişimini etkileyecektir.
Kişiliğin temelleri ilk 5-6 yıl içinde atılır. Her çocuk kendine özgü bir kişilik geliştirir. Kişiliğin dengeli ve uyumlu olabilmesi, gelişim basamaklarının başarılı bir şekilde aşılmasına bağlıdır. Gelişim basamaklarının başarılı bir şekilde aşılmasında anne-babaya birçok görevler düşmektedir (Yörükoğlu, 1996)
Anne babaların ilk görevleri çocuğun bakımını sağlamak, onu korumaktır. Çocuk büyüdükçe ana-babanın işlevi çocuğun davranışını denetleme, yönlendirme, cesaretlendirme etrafında yoğunlaşır. Çocuğun gelişimi, sağlıklı bir insan olabilmesi için duygusal gereksinimlerinin de karşılanması çok önemlidir. Toplumsal gereksinimler, duygusal gereksinimlerle sıkı sıkıya bağlıdır. Çocukların gerek yaşıtlarıyla gerekse aile içinde bireylerle iyi ilişkiler kurabilmeleri için fırsatların sağlanması ve bunların geliştirilmesi de ana-babanın görevidir. Ana-babanın işlevi çocuklarına en geniş anlamda bilgi sağlamayı ve beceri kazandırmayı öğretmektir. Her anne-babanın bilerek ya da bilmeyerek çocuklarına karşı tutumu değişik olabilmektedir. Bazı çocuklar daha çok sevilmekte, bazılarına baskı yapılmaktadır. Bazıları istenmeyen çocuk olarak görülmekte, bazılarına ise daha çok hoşgörü gösterilmektedir. Bütün bu ana-baba tutumları, çocuğun hem kişiliğinin, hem de sosyal gelişiminin değişik biçimler kazanmasına neden olmaktadır (Yavuzer, 1996).
Ailenin çocuğun kişilik gelişimindeki önemi: çocuğun aile üyeleriyle olan ilişkileri, diğer bireylere, nesnelere ve tüm yaşama karşı aldığı tavırların benimsendiği davranış ve tutumlarının temelini oluşturur. Aile aynı zamanda çocuğa aile ve toplumun bir üyesi olduğu bilincini aşılar ve uyum biçimlerinin temelini atar (Yavuzer, 1996).
Çocuğun Gelişiminde Ailenin Yardımları:
Aile, grup içinde dengeli bir birey olabilmesi için çocuğa güven duygusu aşılar.
Onun sosyal kabul görebilmesi için gerekli ortamı hazırlar.
Sosyalleşmeyi öğrenebilmesi için kabul edilmiş uygun davranış biçimlerini oluşturan bir model oluşturur.
Çocuğun yaşam ortamına uyum sağlarken rastladığı sorunlarına çözüm getirir.
Uyum için gerekli olan davranışla ilgili, sözlü ve toplumsal alışkanlıkların kazanılmasına yardımcı olur.
Okul ve sosyal yaşamda başarılı olabilmesi için çocuğun yeteneklerini uyarır ve geliştirir.
Çocuğun ilgi ve yeteneklerine uygun tarzların gelişmesine yardım eder (Yavuzer 1996).
Anne-babanın aile içinde çocuklara karşı davranışlarının önemi: anne-baba-çocuk ilişkisi, temelde anne-babanın tutumlarına bağlıdır. Çocuklar arasında uyum bozukluğuna yol açan birçok vakaya, yeterli ve uygun olmayan ilk anne-baba-çocuk ilişkilerinin neden olduğu saptanmıştır (Yavuzer, 1996).
Aile içinde anne-babaların çocuklarına karşı olan tutumları, çocuğun gelişimi açısından çok önemlidir. Anne-babalar çocuklarına karşı çok önemlidir. Anne-babalar çocuklarına karşı çok farklı tutumlar sergilerler.
Aşırı Koruyucu Tutum
Koruma ve himaye etme normal bir annelik ve babalık davranışıdır. Ancak koruma ve kollama davranışının çocuğun kendini gerçekleştireceği faaliyetleri engelleyecek şekilde yaygınlaştırmak aşırı koruyucu ebeveyn davranışı olarak değerlendirilmektedir. Bu tutumla çocuklara aile içinde devamlı korunmaya muhtaçmış gibi davranılır. Çocuğa kendi kararlarını vermesi için yeterli zemin hazırlanmaz. Hiçbir engelle karşılaşılmasına izin verilmediği için yetenekleri gereğince gelişmemiştir. Yetişkin yaşamına yeterli hazırlığı yapma olanağı bulamamıştır. Bu çocukların özellikleri: aile dışındaki kişilerle ilişki kuramazlar, başkalarından çok kendilerini düşünürler. Dünyayı düşman bir çevre olarak algılarlar. Hayatın önemli yönleriyle karşılaşacak şekilde yetiştirildiklerinden güçlükler karşısında beceriksiz tavırlar almasına, günlük yaşamdaki değişikliklerden kaygı duyup ileriki yaşamlarında da sürekli bir koruyucu aramalarına neden olur. Bu çocuklar yetişkinlikte toplumun kendisine bir yaşam sağlamakla yükümlü olduğuna inanırlar. Dolayısıyla toplumun vermediği hakları kendilerine tanımaya kalkışırlar, sonuçta pek çok hatalar ve başarısızlıklar yaşarlar.
Aşırı Baskılı-Otoriter Tutum
Otoriter ana-babalık etme, çocuklarla tartışmadan, anlaşmadan, onların isteklerini hiçbir şekilde kabul etmeksizin ana-babalar tarafından kural ve emirlerin çok sıkı uygulanmasıdır. Otoriter ailelerdeki iletişim boyutundaki davranışlara bakıldığında iletişim konuları sınırlıdır, çocuk ebeveynlerinin konuşmasına karışmaz, babayla iletişimde çoğu kez anne tampon olur, sürpriz ve kritik sorulara kaçak cevap verilir. Anne-babaya kızmasına izin verilmez, çocuğa karşı duyulan sevgi gösterilirse, çocuk haddini aşar veya zayıf karakterli olur diye düşünülür.
Sosyal ilişkiler boyutunda ise çocuk ebeveyninin uygun görmediği bir kimseyle arkadaşlık edemez, hiçbir arkadaşının evine gidemez, çocuğun ne yediği ne kadar yediği ile yakından ilgilenilir, çocuğa duygularını kontrol etmesini öğretir çocuğun ana-babanın bilmediği sırları almamalıdır diye düşünülür.
Bu ailelerde fiziksel ceza en iyi disiplin diye düşünülür. Sözel saldırganlığa sık sık başvurulur. Kullanılan ceza türlerinde birisi de sevgiyi kısmaktır. Azarlama ve negatif eleştirilerin çocuğu daha iyiye götürdüğüne inanılır. Böyle bir ortamda yetişen çocukta, otoriteye tam itaat, yabancı olan her şeye karşı güvensizlik, dünyayı tehdit edici olarak görme, düşüncede katılık, kudrete karşı aşırı hayranlık ve zayıflığı hoş görme, kendi bastırılmış dürtülerini başkalarına yansıtma gibi otoriteryen kişilik yapısına uygun özellikler gelişir.
İhmal Eden Ana-Baba Tutumu
İhmal, ana-babanın çocuğa bakma ve koruma yükümlülüklerini gereğince yerine getirmemeleri biçiminde tanımlanabilir. İhmal tipleri: çocuğun sağlığına önem vermemek, günlük bakımını reddetmek veya geciktirmek yol göstermemek, terk etmek, uygun bir ev ortamı sağlamamak, evdeki risklerden ve hastalıklardan korumamak, beslenmesine dikkat etmemek, eğitimine önem vermemek, sorunlu davranışlar gösterdiğinde aldırmamak, duygusal açıdan çocuğa sevildiğini, istendiğini hissettirmemek, bir anlamda onu reddetmek şeklindedir (Wihirter-Volton-Acar, 85).
İhmalin dolaylı ve dolaysız belirtilerinden sözedilebilir. Dolaysız belirtiler pislik ve bakımsızlık şeklinde kendini gösterebilir. Dolaylı belirtiler ise büyüme geriliği, sık hasta olma, beslenme bozukluğu şeklinde ortaya çıkar. Buna fiziksel ve zihinsel gelişme geriliği de eşlik edebilir. İhmal edilen çocukların dil gelişiminin geri kaldığı bulunmuştur.
İhmalkar ana-babaların çocukları yetişkin rolü almada başarısızdırlar. Sosyal olarak içine kapanık ve kendine dönük olabilirler (Whirter-Voltan-Acar, 1985).
Aşırı Hoşgörülü Tutum
Ana-baba çocuğun isteklerini hiçbir denetim ve sınırlama getirmeksizin daima kabul ederler.
Kimi ailelerde disiplin yok denecek ölçüde gevşektir. Çoğu olumsuz davranışlar aşırı bir hoşgörüyle karşılanır. Çocuk bile bile kırıp dökse de, ana-baba belirli bir tepki göstermez. Neyin doğru ya da neyin yanlış olduğu öğretilse bile uygulama ve denetleme düzensizdir (Yörükoğlu, 1996).
Bu tutumun sürekliliği, çocuğun gereğinde duygu, istek ve dürtülerini denetleyebilme yeteneğinin gelişimini olumsuz etkiler, agresif davranışların artmasına neden olur.
İkili Çıkmaz;
Ana-babanın aynı anda iki veya daha çok, birbirleriyle çatışan ve uyuşmayan mesajlar vermesi ve çocuktan da bu mesajlar doğrultusunda hareket etmesinin beklenmesidir .
Demokratik Tutum
Bu tutuma sahip ana-babalar çocuklarını ayrı bir kişi olarak kabul edip değer vermekte ve bağımsız kişilik geliştirmelerini teşvik etmektedir. Hem çocuğun hem de ebeveyninin doğruları tanınmaktadır. Bu ailede iletişim konusunda sınır yoktur, çocuk ebeveynlerinden baskı görmeden düşüncelerini rahatça açabilir, cinsellikle ilgili, tanrı ile ilgili sorunlarını, ülke ve okuldaki düzen ile ilgili eleştirilerini evde dile getirebilir.
Bu ana-babalar genellikle ailedeki kurallar üzerinde konuşulmasına izin verir ya da çocuğu bu konuda da destekler. Çocuğun kabul edilmeyen davranışlarının nedenleri olumlu bir şekilde açıklanabilir. Birçok davranış hoş görülür (Wihirter-Voltan-Acar, 1985).
Anne-babanın çocuklarına karşı hoşgörü sahibi olmaları, çocukların bazı kısıtlamalar dışında, arzularını diledikleri biçimde gerçekleştirmelerine izin vermemeleri anlamına gelir. Böyle durumlarda çocuk, evine yönelik bir birey olur. Eğer anne-babanın hoşgörüsü normal bir düzeydeyse, çocuğun kendine güvenen, yaratıcı toplumsal bir birey olmasına yardım eder (Yavuzer, 1996).
Demokratik ana-baba çocuğun arzu ve iç tepkilerine karşı onaylayıcı, kabul edici bir tutum takınır, kendisini çocuğa istediği zaman kullanabileceği bir kaynak olarak sunar, çocuğun hareketlerini kontrolden kaçınır (Kuzgun, 1971).
Demokratik ailelerde anne sıcak ve sevecendir. Gerektiğinde çocuklarına sınır koyabilir, ceza verebilir. Baba ise ılımlı ve esnek bir tutum sergiler. Çocuklar babaya sokulabilir, ondan korkmak yerine sayarlar (Öztürk, 1990).
Demokratik tutum sergileyen ana-baba çocuklarına deneme ve yanılma payı bırakır. Çocuğu buyruklarla değil yol göstererek ve uyararak eğitirler. Çocuğun kişiliğine saygı gösterirler, çocuktan yaşından (büyük) olgun davranış beklenmez. Bağımsız davranması için ana-baba çocuğu destekler, kendi işini kendi görmeye alıştırırlar. Özgür davranışı ana-baba onaylar ana-baba serbestlik tanıyarak, çocukların belli davranışları yapmada ve yeteneklerine uygun kararlar vermesinde yardımcı olurlar (Öztürk, 1990).
Demokratik ana-babaların çocukları etkin, sosyal, arkadaş canlısı olma eğilimindedirler. Sosyal konularda saldırgan bir tutum içerisine girerler. Genellikle yaratıcı, bağımsız, başarılı tiplerdir (Whirter-Voltan-Acar, 1995).
Hatalı Ana-Baba Tutumlarının Nedenleri
Evlilik Çatışması
Eşler arasındaki ilişkinin doyuruculuğu ve eşlerin kendi yaşamlarından memnun olup olmamalarının, çocuklarından beklentilerini ve çocuğa dönük davranışlarını etkilediğini araştırmalar ortaya koymuştur (Yavuzer 1996).
Evliliklerinden memnun olan annelerin, mutsuz olanlara kıyasla çocukları ile daha çok konuştukları, onlara daha ayrıntılı ve aydınlatıcı yanıtlar verdikleri, çocuklarına daha az karıştıkları görülmektedir. Eşler arasında anlaşmazlık varsa bu birlikteliğin ürünü olan çocuğa da olumsuz duyguların beslenmesi olasıdır. Bazen ilişkileri düzene sokmak amacıyla dünyaya getirilen çocuk, bunu başaramamışsa düşmanca duygulara hedef olabilir. Çocuğun reddeden mutsuz anneye sahip bir çocuk en azından ihmal ediliyor demektir. Ayrıca yaşamlarında çok az yer alan anneler (eşleri) kocası ile özlediği ilişkiyi çocuğu ile giderme yoluna giderek aşırı koruyucu bir tutum içine girebilirler
Anne-Babanın Geçmiş Deneyimleri
Çocuklarında sevgi ve saygı ortamında yetişen anne-babanın deneyimleri, şimdiki tutumlarında etkili olabilir. (Yavuzer, 1996).
Çocukluk yıllarında kendi anne-babasıyla sağlıklı bir iletişim kuramayan, yeterli saygı göstermeyen ve gösterilmeyen bir baba ya da genç kızlık yıllarında aşırı baskı altında büyümüş bir annenin tutumları, bu kötü deneyimler nedeniyle olumsuz olabilir (Yavuzer, 1996).
Sevgi ve sıcaklıktan yoksun ailelerde büyüyen bazı anneler ise kendi çocuklarında yoksun oldukları sevgiyi çocuklarına verirken aşırı şekilde davranabilmektedirler.
Çocuğun Özellikleri
Ana-babaların zihinlerinde daha çocuk doğmadan nasıl bir çocuk istedikleri konusunda hayali bir çocuk kavramı oluşur. Dünyaya gelen çocuk, anne-babasının beklentilerine uygun olmadığı takdirde oluşan kırıklık sonucu, anne ve babada reddetme davranışı gelişebilir (Yavuzer, 1996)
Ayrıca çocuklarının sayı, cinsiyet ve kişilik özelliklerinden memnun olan anne-baba daha uygun davranışlar içinde olabilirler. Çocuğun olumlu ve olumsuz davranışlarının annelerin tepkilerinde önemli rolü vardır. Ayrıca annelerin ilk çocuklarının ölümü, uzun zaman hiç çocuklarının olmaması, çok güç bir doğum, çok güç bir hamilelikten sonra çocuğa sahip olma aşırı hoş görülü ya da koruyucu tutum geliştirmesine neden olabilir.
Dış ve İç Faktörler
Ekonomik yetersizlik, yoksulluk, işsizlik, borçlanma, iyi beslenememe, yetersiz ev koşulları, anne-babanın sosyal çevreden kopmuş olmaları, erken ana-babalık ve duygusal olarak yetişkinliğe ulaşmamış olmak, çiftlerden birinin alkol veya uyuşturucu bağımlısı olması, hapse girmesi, aile farklarından birisinin kronik rahatsızlığı veya ölümü aile içinde kriz yaratarak anne-babayı aşırı duyarlı hale getirip, dayanıklılığını azaltır.
Toplumun Kültürel Değerleri
Toplumun kültürel değerleri, çocuklarını yetiştirme konusunda anne-babaların tutumlarını etkiler (Yavuzer, 1996).
Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de ataerkil, geniş ve geleneksel aile yağısı yaygındır. Baba ailenin başıdır ve anne gereğinden fazla koruyucudur. Erkek dış dünya ile ilgili iken kadının yeri ev, çocuk bakımı, eve ait işlerdir. Türkiye’de disiplinin yaygın anlamı utandırma, iz bırakma, çocukta doğaüstü olmasını bekleme, dövmedir. Ancak diğer taraftan Türk silesi çocuğa karşı sıcak ve sevecendir, sevgi ve kontrol birliktedir. Ayrıca son yapılan çalışmalarda alt, orta ve üst sınıf ebeveynler arasında fiziksel cezadan kaçınma ve disipline bakışta demokratik eşitlikçi olmaya eğilimin arttığı bulunmuştur.
Anne-Baba Tutumları ve Çocuğun Ruhsal Sorunları
Saldırgan çocukların ana-babalarının da saldırgan oldukları araştırmalarla da kanıtlanmıştır. Saldırgan çocukların evlerinde yapılan doğal özlemlerde bu çocukların ana-babalarının açıklamasız ve belirsiz istemleri tehditkar ve sınırlı bir tavırla ifade ettikleri ve davranışlarında tutarlılık olmadığı gözlenmiştir. Bu tutarsızlıklar çocuğun davranışlarını da yansıyarak değer yargılarının oluşumunu güçlendirir.
Depresif çocukların ailelerinde ise ebeveyn çocuk çatışması, aile içi çatışma, evliliğe ait çatışmalar vardır.
Araştırma sonuçlarına göre demokratik ana baba tutumları ile hem durumluluk hem de sürekli kaygı durumu arasında olumsuz ilişki varken, ilgisiz ana-baba tutumları ile olumlu yönde ilişki vardır. Ayrıca aşırı destek gören çocuklarda nevrotik savunma mekanizmalarının daha çok kullanıldığı belirtilmiştir.
Hatalı ana-baba tutumları çocuğun gelecekte kendisinin, ailesinin, yakın çevrenin, giderek toplumun ondan beklediklerine tümüyle ters düşen, herkesin kendisine yönelik umutlarını başa çıkaran karanlık bir geleceğe yönelmesine yani ters bir kimlik geliştirmesine neden olabilir.
Sağlıklı Aileleri Hangi Faktörler Yaratır?
Ailenin sınırları belirlenmiş ve ebeveynler tarafından paylaşılan liderlik vardır.
Otorite vardır ama otoriter davranış yoktur.
Bu tip ailelerde birbirine yakınlık söz konusu olsa bile bireyselliğe önem ve izin verilir.
Her aile üyesinin fikirlerini ve görüşlerini söylemesine olanak tanınır.
Her kas kendi adına konuşur. Başkalarının adına konuşarak sınırını aşmaz.
Aile bireyleri birbirlerine saygı duyar.
Ebeveynin, anne-baba olmaktan öte değerleri ve özellikleri olan bu ailelerde sağlıklı bir ortam yaratılır. Bunun yanında çocuğun yaşamının ilk yıllarında sınırlamalar koymak gerekliliği vardır. Çocuklara konan kurallar basit ve ulaştırılabilir olmalıdır ancak, daha da önemlisi açık, öz ve tutarlı bir şekilde çocuğa iletilmelidir.
SONUÇ
Aile çocuğun ilk sosyal deneyimlerini edindiği yerdir. Doğumdan sonraki ilk yıllarda çocuğun çevresindeki en yakın, en önemli ve gereksinimlerini birinci derecede karşılayan kimseler anne ve babasıdır. Anne-baba çocuğun koruyucu ve çevreyle arasında önemli bir bağ pozisyonundadır. Çocuk ilk yıllarda anne-babanın yardımıyla gereksinimlerini giderir. Onlar yoluyla dış dünyayı öğrenmeye ve anlamaya çalışır. Çocuğa yöneltilen davranış ve ona takınılan tavırlar, bu ilk yaşantının görülmesiyle büyük önem taşır. Yine okul öncesi dönemde çocuğun sosyalleşmesi yönünde kendisine tanınan deneyim fırsatlarını değeri büyüktür. Bu dönemde çocuk, sosyal bir birey olmayı öğrenirken, aynı zamanda en küçük ayrıntısına kadar kopya edeceği bir modele gereksinim duyar. Kişiliğin oluşumu için gerekli olan bu özdeşleşme, aile içindeki yakın üyelerle gerçekleştirilebilir.
Çocuğun geliştiği, yetiştiği ailenin yapısı, genişliği, ekonomik ve kültürel düzeyi onun ilk sosyal deneyimlerini, dolayısıyla duygusal ve toplumsal gelişimini etkileyecektir.
6 Mart 2015 Cuma
TEMEL GÜVEN VE BAĞLANMA İLİŞKİSİNİN PSİKOPATOLOJİK ETKİLERİ
İnsan doğumuyla birlikte kendisine bakım veren kişiye muhtaçtır. Onun
bakımına, ilgisine ve sevgisine ihtiyaç duyar. Bu noktayı keşfedenlerden
olan Erikson ilk on sekiz ayı psikososyal gelişim kuramında “temel
güvene karşı güvensizlik” evresi olarak tanımlamıştır. Bowlby de bu
evreyi bağlanmanın en önemli aşaması olarak görmüş ve bağlanmanın
temeline güveni oturtmuştur. Günümüzde bağlanma kuramı üzerine çalışan
uzmanlar, güven ve bağlanmanın bebeğin anne rahmine düştüğü andan
itibaren geliştiğini söylemektedirler.
Temel güven ve bağlanma süreçlerinin sonuçlarını belirleyen anne ya da bebeğe bakım veren kişinin tutumlarıdır. Birbirlerini derinden etkileyen bu süreçte annenin yaklaşımına bağlı olarak psikopatolojik durumlar ortaya çıkabilmektedir.
Bowlby’e göre bağlanma figürü çocuğa yakın ve ulaşılabilir olursa, çocuk hissedilen ilişkiyi anlayarak güvenli davranabilir ve çevresini keşfetmeye odaklanabilir ya da kendisi veya bağlanma figürü ile olan ilişkisini tehdit eden bir durumla karşılaştığında kaygılanmasına neden olur. Sıcak ve sevgi dolu annelere sahip çocuklar kendilerini de sevgiye layık görürler ve diğer insanları da güvenilir insanlar olarak algılarlar. Güven duygusundan yoksun çocuklar endişeli, yalnız ve ilişkilerinde başkalarına bağımlı bireyler olarak yetişme eğilimindedirler.
Erikson da bakım veren tarafından bebeğin ihtiyaçlarının yeterince karşılanmasının temel güven duygusunu geliştireceğini söylemektedir. Güven duygusu sadece bireyin kendisine değil çevresine ve diğer insanlara olan güven duygusunu da içermektedir.
Ainswort bağlanma ve temel güven duygusuna odaklanıp Bowlby’nin bağlanma kuramını biraz daha ileri götürerek, bebeklikten yetişkinliğe etkisi olan üç çeşit bağlanma stili ortaya koymuştur:
Güvenli bağlanmada, anne çocuk ilişkisinde anneler çocuklarına karşı ilgili ve duyarlıdırlar. Bu çocuklar anneleri yanında olmasa bile ulaşabileceklerini bilirler.
Kaygılı-kararsız bağlanma ilişkisinde anne çocuğun gereksinimlerine karşı ilgili ve duyarlı değildir. Bu çocuklar ise annelerinden ayrıldıkları zaman yoğun kaygı ve kızgınlık duygusu yaşamaktadırlar.
Kaçınan bağlanma stilinde ise anneler çocuklarına karşı duyarlı değildir. Çocuk bu tavra anneye karşı uzaklık ve duygusal kopukluk geliştirerek tepki gösterir. Annelerinin gidişinden rahatsızlık duymazlar, anne geri döndüğünde yakınlık göstermezler.
Bir bebek için tüm bu yaşantılar olumsuz olarak ilerledikçe psikopatoloji kaçınılmaz olarak ortaya çıkacaktır. Erken çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik döneminde psikopatolojik etkiler farklı olan rahatsızlıklara neden olabilmektedir.
Erken Çocukluk Dönemi Psikopatolojileri
Erken çocukluk döneminde görülebilecek psikopatolojilerden ilki bebeklik depresyonudur. Bebeklik depresyonu anne bebek ilişkisinin kısa ya da uzun süreli kesilmesine bağlı olarak oluşur. Kısa süreli anne yoksunluğunda anne üç ay içerisinde geri döndüğünde depresif belirtiler ortadan kaybolmaktadır. Uzun süreli anne yoksunluğunda, çocuk anneden ayrıldığında ya da bakım evlerinde kaldığında görülebilen bir durumdur. Yoğun depresif belirtiler, yemek yememe, uyku sorunları, ilişki ve arkadaşlık kuramama gibi semptomlara rastlanır.
Ayrılma Anksiyetesi genellikle 1-3 yaş arasında, anne ile temel güven ilişkisi içerisine girememiş ve bağlanma sorunları yaşayan çocuklarda sık olarak görülür. İleriki yaşlarda çocuğun okula başlaması ile bu kaygı durumu kendisini “Okul Fobisi” olarak gösterir. Ayrılık Anksiyetesinde;
-Anne-baba çocuğa okulda veya herhangi bir yerde bir şey olacak diye korkmaktadır
-Anne-babanın kronik anksiyeteleri vardır
-Anne baba tutumlarında çocuğa kendilerine bağımlı kalmalarını istemektedirler
-Çocuk kendi yokluğunda anne babasına bir şey olacak korkusunu yaşar
-Çocuk anne babasının yokluğunda kendisine bir şey olacakmış korkusunu yaşar
Tepkisel Bağlanma Bozukluğu; 5 yaşından önce başlar ve çocuğun gelişimine uygun olmayan bir şekilde toplumsal ilişki kurulur. Çocuk yabancı olduğu kişilere karşı bir yakınlık gösterebilmekte ve bağlanacağı kişileri gelişigüzel seçmektedir. Bu durum çocuğun cinsel istismar gibi travmatik yaşantılara açık hale gelmesine neden olabilmektedir.
Ergenlik ve Yetişkinlik Dönemi Psikopatolojileri
Çocukluk döneminde yaşanan güvensiz ortamlarda büyüme ve bağlanma sorunları ileriki yaşlarda; ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde ruhsal sıkıntılara neden olabilmektedir.
Ergenlik döneminin en önemli kritik evresi olan kimlik gelişimi ergenlikte krizlere neden olabilmektedir. Erken çocukluk döneminde güven ve bağlanma yeterince sağlanamadığında ergen kimlik gelişiminde çatışmalara girebilmektedir. Bu evrede ergen büyüdüğünü kabul ettirebilmek ve değer görebilmek açısından antisosyal davranışlar, çete oluşumları, madde kullanımı gibi davranışlar içerisine girebilmektedir. Ayrıca ergenlikte, çocukluk döneminde elde edilen bağlanma stillerinin yansımaları da görülür. Çocuklukta edindiği bağlanma stilini ergenlikte de sürdüren genç kaygılı ya da kaçınan bağlanmalar kurar. Gelişigüzel insanlarla ilişkiler kurma, aşk ya da sevgi adı altında yanlış bağlanmalar ergenleri travmatik yaşantılara itebilir ve ergenlerde intihar gibi depresyonun ileri boyutu görülebilir.
Depresyon ergenlik ve yetişkinlikte görülebilen bir rahatsızlıktır. Bilişsel terapiye göre depresyon, kişinin kendisi, çevresi ve geleceğiyle ilgili olumsuz inançlarından oluşur. Erken çocukluk döneminde oluşan olumsuz inançlar, şemalar şeklinde düşünce yapısını oluşturarak yetişkinlik döneminde bazı insanları depresif olarak etkileyebilmektedir. Erken çocukluk dönemindeki güvensizlik ve yanlış bağlanma stilleri bu kişilerin yetişkinlik döneminde daha kolay depresif belirtiler göstermesine neden olmaktadır.
Ayrıca erken çocukluk döneminde kaçınan bağlanma stili oluşturan çocukların yetişkinlik döneminde Obsesif-Kompulsif Bozukluk belirtileri gösterebileceği yapılan araştırmalarda bulunmuştur.
Erken çocukluk döneminde kendisine ve çevresine güven duymayarak yetişen bir çocuk, hem çocukluk döneminde hem de yetişkinlik döneminde Sosyal Fobi yaşayabilir. İnsanların içerisinde bulunmakta zorlanabilir, konuşma yapmak zor gelebilir. Bu gibi durumlar anksiyete düzeylerini yükseltir. Yüzleri kızarır, nefes almakta zorlanırlar, boğazlarına bir şey düğümleniyormuş gibi hissederler, sesleri sanki çıkmayacakmış gibi olur, gözleri dolar…
Erken çocukluk döneminde anne-babalar çocuklarına güvenli bir yatırım yaptıklarında, onlara sorumluluklar verdiklerinde, güvenli bağlanmalar oluştuğunda ruhsal gelişimi sağlıklı çocuklar yetişecektir.
Temel güven ve bağlanma süreçlerinin sonuçlarını belirleyen anne ya da bebeğe bakım veren kişinin tutumlarıdır. Birbirlerini derinden etkileyen bu süreçte annenin yaklaşımına bağlı olarak psikopatolojik durumlar ortaya çıkabilmektedir.
Bowlby’e göre bağlanma figürü çocuğa yakın ve ulaşılabilir olursa, çocuk hissedilen ilişkiyi anlayarak güvenli davranabilir ve çevresini keşfetmeye odaklanabilir ya da kendisi veya bağlanma figürü ile olan ilişkisini tehdit eden bir durumla karşılaştığında kaygılanmasına neden olur. Sıcak ve sevgi dolu annelere sahip çocuklar kendilerini de sevgiye layık görürler ve diğer insanları da güvenilir insanlar olarak algılarlar. Güven duygusundan yoksun çocuklar endişeli, yalnız ve ilişkilerinde başkalarına bağımlı bireyler olarak yetişme eğilimindedirler.
Erikson da bakım veren tarafından bebeğin ihtiyaçlarının yeterince karşılanmasının temel güven duygusunu geliştireceğini söylemektedir. Güven duygusu sadece bireyin kendisine değil çevresine ve diğer insanlara olan güven duygusunu da içermektedir.
Ainswort bağlanma ve temel güven duygusuna odaklanıp Bowlby’nin bağlanma kuramını biraz daha ileri götürerek, bebeklikten yetişkinliğe etkisi olan üç çeşit bağlanma stili ortaya koymuştur:
Güvenli bağlanmada, anne çocuk ilişkisinde anneler çocuklarına karşı ilgili ve duyarlıdırlar. Bu çocuklar anneleri yanında olmasa bile ulaşabileceklerini bilirler.
Kaygılı-kararsız bağlanma ilişkisinde anne çocuğun gereksinimlerine karşı ilgili ve duyarlı değildir. Bu çocuklar ise annelerinden ayrıldıkları zaman yoğun kaygı ve kızgınlık duygusu yaşamaktadırlar.
Kaçınan bağlanma stilinde ise anneler çocuklarına karşı duyarlı değildir. Çocuk bu tavra anneye karşı uzaklık ve duygusal kopukluk geliştirerek tepki gösterir. Annelerinin gidişinden rahatsızlık duymazlar, anne geri döndüğünde yakınlık göstermezler.
Bir bebek için tüm bu yaşantılar olumsuz olarak ilerledikçe psikopatoloji kaçınılmaz olarak ortaya çıkacaktır. Erken çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik döneminde psikopatolojik etkiler farklı olan rahatsızlıklara neden olabilmektedir.
Erken Çocukluk Dönemi Psikopatolojileri
Erken çocukluk döneminde görülebilecek psikopatolojilerden ilki bebeklik depresyonudur. Bebeklik depresyonu anne bebek ilişkisinin kısa ya da uzun süreli kesilmesine bağlı olarak oluşur. Kısa süreli anne yoksunluğunda anne üç ay içerisinde geri döndüğünde depresif belirtiler ortadan kaybolmaktadır. Uzun süreli anne yoksunluğunda, çocuk anneden ayrıldığında ya da bakım evlerinde kaldığında görülebilen bir durumdur. Yoğun depresif belirtiler, yemek yememe, uyku sorunları, ilişki ve arkadaşlık kuramama gibi semptomlara rastlanır.
Ayrılma Anksiyetesi genellikle 1-3 yaş arasında, anne ile temel güven ilişkisi içerisine girememiş ve bağlanma sorunları yaşayan çocuklarda sık olarak görülür. İleriki yaşlarda çocuğun okula başlaması ile bu kaygı durumu kendisini “Okul Fobisi” olarak gösterir. Ayrılık Anksiyetesinde;
-Anne-baba çocuğa okulda veya herhangi bir yerde bir şey olacak diye korkmaktadır
-Anne-babanın kronik anksiyeteleri vardır
-Anne baba tutumlarında çocuğa kendilerine bağımlı kalmalarını istemektedirler
-Çocuk kendi yokluğunda anne babasına bir şey olacak korkusunu yaşar
-Çocuk anne babasının yokluğunda kendisine bir şey olacakmış korkusunu yaşar
Tepkisel Bağlanma Bozukluğu; 5 yaşından önce başlar ve çocuğun gelişimine uygun olmayan bir şekilde toplumsal ilişki kurulur. Çocuk yabancı olduğu kişilere karşı bir yakınlık gösterebilmekte ve bağlanacağı kişileri gelişigüzel seçmektedir. Bu durum çocuğun cinsel istismar gibi travmatik yaşantılara açık hale gelmesine neden olabilmektedir.
Ergenlik ve Yetişkinlik Dönemi Psikopatolojileri
Çocukluk döneminde yaşanan güvensiz ortamlarda büyüme ve bağlanma sorunları ileriki yaşlarda; ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde ruhsal sıkıntılara neden olabilmektedir.
Ergenlik döneminin en önemli kritik evresi olan kimlik gelişimi ergenlikte krizlere neden olabilmektedir. Erken çocukluk döneminde güven ve bağlanma yeterince sağlanamadığında ergen kimlik gelişiminde çatışmalara girebilmektedir. Bu evrede ergen büyüdüğünü kabul ettirebilmek ve değer görebilmek açısından antisosyal davranışlar, çete oluşumları, madde kullanımı gibi davranışlar içerisine girebilmektedir. Ayrıca ergenlikte, çocukluk döneminde elde edilen bağlanma stillerinin yansımaları da görülür. Çocuklukta edindiği bağlanma stilini ergenlikte de sürdüren genç kaygılı ya da kaçınan bağlanmalar kurar. Gelişigüzel insanlarla ilişkiler kurma, aşk ya da sevgi adı altında yanlış bağlanmalar ergenleri travmatik yaşantılara itebilir ve ergenlerde intihar gibi depresyonun ileri boyutu görülebilir.
Depresyon ergenlik ve yetişkinlikte görülebilen bir rahatsızlıktır. Bilişsel terapiye göre depresyon, kişinin kendisi, çevresi ve geleceğiyle ilgili olumsuz inançlarından oluşur. Erken çocukluk döneminde oluşan olumsuz inançlar, şemalar şeklinde düşünce yapısını oluşturarak yetişkinlik döneminde bazı insanları depresif olarak etkileyebilmektedir. Erken çocukluk dönemindeki güvensizlik ve yanlış bağlanma stilleri bu kişilerin yetişkinlik döneminde daha kolay depresif belirtiler göstermesine neden olmaktadır.
Ayrıca erken çocukluk döneminde kaçınan bağlanma stili oluşturan çocukların yetişkinlik döneminde Obsesif-Kompulsif Bozukluk belirtileri gösterebileceği yapılan araştırmalarda bulunmuştur.
Erken çocukluk döneminde kendisine ve çevresine güven duymayarak yetişen bir çocuk, hem çocukluk döneminde hem de yetişkinlik döneminde Sosyal Fobi yaşayabilir. İnsanların içerisinde bulunmakta zorlanabilir, konuşma yapmak zor gelebilir. Bu gibi durumlar anksiyete düzeylerini yükseltir. Yüzleri kızarır, nefes almakta zorlanırlar, boğazlarına bir şey düğümleniyormuş gibi hissederler, sesleri sanki çıkmayacakmış gibi olur, gözleri dolar…
Erken çocukluk döneminde anne-babalar çocuklarına güvenli bir yatırım yaptıklarında, onlara sorumluluklar verdiklerinde, güvenli bağlanmalar oluştuğunda ruhsal gelişimi sağlıklı çocuklar yetişecektir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)