Anne baba olmak
çiftin hayatında tadacağı en güzel duygulardan birisidir. Hayatın akışında yeni
bir sorumluluğun ve rollerin arttığı ancak bebekle kurulan duygusal yakınlıkla
her şeyin unutuluverdiği bir aşamadır annelik-babalık. İlk kez anne baba olan
çiftin çocuk sahibi olması hayatında dönüm noktasıdır. Anne baba olmayı
öğrenmek belirli bir süreç gerektirir, çiftler bu süreçte kimi zaman çok
zorlanmaktadır. Bebek ne kadar istenen planlanan bir bebek de olsa çiftin
hayatında değişimlere yol açar. Çift arasındaki ilişki, bebeğin getirdiği
sorumluluk ve annelik-babalık duygusundan etkilenir. Evin düzeni, yaşama
biçimi, yemek ve uyku saatleri, arkadaş ilişkileri vb. yeniden düzenlenir,
bebeğe göre ayarlamalar yapılır.
Anne-baba olmak
bebeğin beslenme, temizlik, güven ve şefkat duygularını sağlamakla başlar. Anne
bebek arasındaki ilişkiye baba daha sonradan dahil olur. Doğumla birlikte
bebeğin anne ile teması, sütü emmesi, annenin kucağında annenin kokusunu
çekmesi anne ile bebek arasındaki iletişimin ilk halkasını oluşturur. Doğum
esnasında salgılanan hormonlarla anne kendisini bebeğine hazır hisseder. Doğum
esnasında ten tene temas anne-bebek bağlanmasını artırır. Anne bebek arasındaki
bağlanma, bebeğin ilerleyen dönemlerde kendisini güvende ve rahat hissetmesini
sağlayacak en önemli unsurdur. Annenin zamanında ve yeterli olarak bebeği
beslemesi, ten temasında bulunması bebeğin temel güven duygusunu geliştirecek,
bağlanmanın sağlam olmasını sağlayacaktır.
Annelik tüm
fiziksel ihtiyaçların karşılanması gibi gözükse de arka planda daha büyük bir
duygusal yatırımın olduğu bir roldür. Salgılanan hormonlar anneyi bebeğe karşı
alarm durumunda tutmuyor sadece, annelik psikolojisinin alt yapısı duyguları da
harekete geçiriyor. Anne bebeği doğduktan sonra inanılmaz bir değişiklikle
hayatının merkezine bebeği koyabiliyor ve tüm ihtiyaçlarını karşılamak için
kendisini amade ediyor. Bebekle kurduğu iletişim, göz teması, gülümseme bebekle
arasındaki ilişkiyi kuvvetlendiriyor. Anne gecenin hangi saati olursa olsun
bebeği için endişelenebiliyor, uyanıyor, bebeğini kontrol edebiliyor.
Usanmadan, bıkmadan, uykusuz da kalsa anne bebeğiyle ilgilenebilecek psikolojik
gücü kendinde bulabiliyor.
Annenin
psikolojik sağlamlılığı özellikle lohusalık dönemi olan ilk altı hafta için çok
önemlidir. Annenin sağlıklı bir şekilde lohusalık dönemini atlatması, lohusalık
döneminde eşinden ve ailesinden yeterli desteği görmesi annenin bu dönemi
psikolojik olarak sağlıklı atlatmasını sağlar. Sağlıklı anne sağlıklı bebek
yetiştirebilir. Anne eğer bu dönemde yıpranmışsa bebeğine karşı tahammülsüz,
sinirli, öfkeli olabilir. Eşinden ve ailesinden yeteri kadar destek görmüyorsa,
bebeğin tüm bakımı ve ihtiyaçları anne üzerinde kalmışsa, doğum süreci
sıkıntılı geçmişse anne doğum sonrası depresyona girebilir. Doğum sonrası
depresyon ise anne bebek arasındaki ilişkiyi yavaşlatıcı, gerginleştirici,
bağlanma düzeyinin azalmasına neden olabilecek bir rahatsızlıktır.
Anne istemeden
gebe kalmışsa, bebek istenmeyen bir gebelik sonucu oluşmuşsa ana rahminde bebek
ile annenin ilk ilişkisi olumsuz bir şekilde başlayacaktır. İstenmediğini
hisseden bebek doğum sonrasında da bu tavrını ve duygularını hissettiren anne
ile huzursuz bir ilişki kuracaktır. Annenin her düşünce ve duygusu, hamilelik
süreci ve doğum sonrası gelişiminde bebeğin bilincinde yer edecektir. O yüzden
annelik sadece fiziksel ihtiyaçların karşılanması demek değildir. Annenin en
büyük görevi bebeğin hamilelik süreci boyunca psikolojik olarak istendiğinin ve
doğum sonrasında da sevildiğinin hissettirilmesidir. Bebeğe güven ve şefkat
duygusunu veren anneler bebekleriyle daha iyi iletişim kurabilirler. İlerleyen
yaşlarda, çocukluk ve ergenlik döneminde de bebeklikte kurulan güvenin
faydalarını, çocuğuyla kurduğu iletişimde görebilir.
Annelik bir süreçtir
ve bu süreç ömür boyu devam edecektir. Bebeğin doğmasıyla, beslenmesi ve
psikolojik güvenin verilmesiyle annelik görevi bitmemektedir. Bebeğin ilerleyen
yaşlarda ve yıllarda anne baba desteğine çok ihtiyacı olacaktır.
Annelik-babalık farklı dönemlerde çocuğun ihtiyaçlarına uygun olarak rol ve
sorumluluk gerektirecektir. Örneğin ilk okul çağındaki bir çocuk için başarı
duygusunun takdir edilmesi, eğitimin desteklenmesi anne babanın rol ve
sorumluluğundadır. Bu yüzden anne baba çocuğun gelişim dönemlerini çok iyi
bilmesi gerekmektedir.
Baba olmak anne
olmaktan biraz daha farklıdır. Anne bire bir bebeğiyle dokuz ay kurduğu
iletişimin desteğiyle bebek doğar doğmaz rahatlıkla ilişki kurabilir. Ancak
baba böyle bir sürece hep dışarıdan katıldığı için bebe doğduğunda babanın
bebekle ilişkisinde hiçbir fonksiyon yoktur. Hamilelik sürecinde babanın anneye
desteği, bebekle konuşması, bebeğe masallar okuması babanın doğumdan sonraki
aşamaya alışmasını kolaylaştıracaktır.
Babanın doğum
sürecindeki en önemli görevi her türlü fiziksel ve maddi ihtiyaçların
karşılanması olarak gözümüze çarpar. Ancak bu eksik bir durumdur babanın en
büyük sorumluluğu annenin doğuma en iyi şekilde hazırlanması için gerekli
psikolojik desteği sağlamaktır. Hamilelik sürecinde annenin psikolojisini iyi
anlamalı, anne iletişimine dikkat etmeli, annenin kendisini iyi hissettirecek
davranışlarda bulunmalıdır. Bebeğin sorumluluğu, geleceği hakkında ortak
hayaller kurmak anne-baba olma sürecine olumlu destek verecektir. Doğum
esnasında anneyi rahatlatmalı ve doğum sonrasının mutluluğu için anneyle
iletişimine dikkat etmelidir baba. Doğum izninden sonra baba tekrar işe
başlayacaktır ve bu süreçte anne çocuğun bakımıyla akşama kadar kendisi
ilgilenmek zorunda kalacaktır. Burada babaya büyük görev düşmekte, işten sonra
akşamları bebeğin sorumluluğunu üstlenmeli, anneye yardım etmeli, yemek ve
bulaşık gibi ev işlerinde annenin yükünü hafifletmelidir. Anneye dinlenmesi ve
fiziksel gücünü toplaması için zaman sağlamalı, bebeğin altının temizlenmesi, uykusunun
düzenlenmesi gibi işlerde sorumluluğu üzerine almalıdır. Babanın anneye yaptığı
her destek annenin lohusalık dönemini sağlıklı bir şekilde atlatmasını
sağlayacaktır.
Babanın bebek
ile iletişim kurması, laf atması, kucağına alması, müzik dinletmesi ve masal
okuması bebek ile babasının arasında yakınlaşma sağlayacaktır. Bebek için her
ne kadar anne öncelikli kişiyse de zaman geçtikçe baba da anne bebek ilişkisine
dahil olmalı ve ben buradayım demelidir. Ülkemizde maalesef babalıkla ilgili
çarpık bir düşünce vardır; para kazanıp eve ekmek getirmek babanın göreviymiş
gibi kabul edilir. Akşam eve gelen baba ne eşiyle ne bebekle ilgilenmez.
Sorduğunuzda da akşama kadar çalıştım para kazandım cevabını alırsınız. Babalık
sadece eve ekmek getirmek demek değildir. Babalık annenin ve bebeğin her türlü
ihtiyacına destek olabilmektir. Fiziksel ihtiyaçlardan ziyade babalık
psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaktır anne bebeğin. Anneye verilecek hür türlü
destek bebeğin anne ile ilişkisini kuvvetlendirecek dolayısıyla ilerleyen
zamanlarda bebek ile baba arasındaki ilişki de kuvvetlenecektir. Babalık
çocuğun ilerleyen yaşlarında da her zaman yanında olduğunu, çocuğa sevgi ve
güveni verebilmektir.
Evlilik
sürecinde çocuk her zaman evliliğin kurtarıcısı gibi görülmektedir. Oysa
çiftlerin en büyük yanılgıya düştükleri konulardan birisidir bu. Çocuk hiçbir
zaman evliliği kurtarmaz ve hiçbir anne babanın çocuğuna bu sorumluluğu
yüklemeye yetkisi yoktur. Evlilikte yaşanan sorunlar çocuğun eksikliğinden
değil çiftin kendi eksikliklerinden kaynaklanmaktadır. Eğer çift kendi
sorunlarına ve sıkıntılarına odaklanırlarsa sorunlarını çözmek için adım
atarlarsa o zaman çocuğun kurtarıcı olmadığını anlayacaklardır. Ülkemizde çok
yaygın bir inanç olan bu düşünce maalesef hala devam etmekte, çiftler
birbirlerine son bir kez daha şans vermekte ancak evlilik sorunlarını çocuk
sihirli bir değnekmiş gibi çözmemektedir.
Çocuk sahibi
olmak ciddi bir karardır. Çiftlerin bu kararı birlikte almaları gerekmektedir.
Anne-baba, kayınvalide-kayınbaba, konu komşu istiyor diye bebek sahibi olunmaz.
Dünyaya bir bebek getirmek ciddi bir sorumluluktur, çift bu bebeğin
sorumluluklarını alabileceklerine, hamilelik sürecine, anne baba olmaya hazır
olup olmadıklarını kontrol etmeleri lazımdır.
Evlilik her iki
çiftin de birbirlerini tanımaya çalıştıkları, aynı evde yaşamaya alışmaya
başladıkları bir süreçtir. Önce çift birbirlerini her yönüyle tanımalıdır.
Evliliklerinde belirli bir süre geçirmeli, birlikte kararlar alma aşamalarını
sağlıklı atlatmalı, birbirlerini yetirince tanımalı ve daha sonrasında çocuk
sahibi olmak için kararlar almalıdır. Bu süreçte yaklaşık olarak iki yıl kadar
bir süreçtir. Ortalama iki yılda çiftler birbirlerini daha yakından
tanıyabiliyor, aynı evde yaşamaya alışabiliyorlar. Özellikle evliliğin ilk
aylarında hamile kalmak çiftin evlilik ilişkisini yıpratmakta, daha karı-koca
rolüne alışamayan çifte ek bir rol, anne-baba rolü yüklemektedir. Çiftin
evlenmeden önce çocuk sahibi olup olmamakla ilgili düşüncelerini paylaşmaları
gerekmekte ve gerekli doğum kontrol yöntemlerinden uygun olanı
seçmelidirler. İstenmeyen bir
hamilelikte anne adayı olumsuz duygularını asla bebeğine yansıtmamaya
çalışmalıdır. Bebeğiyle olumlu iletişim kurmalı, ne kadar istenmese de dünyaya
getirecekse, bebeğin sorumluluğunu bir an önce almalıdır.
Bebeğin dünyaya
gelmesiyle birlikte annelik-babalık rolleri daha ağrı basmakta, karı-koca
ilişkileri sekteye uğramaktadır. Lohusalık dönemi olan ilk altı haftada çiftler
annelik babalık rollerine alışıp daha sonra tekrar karı koca rollerine dönmeye
başlarlar. Bebeğin getirdiği sorumluluk, uykusuzluk, yorgunluk gibi durumlar
eşlerin birbirlerine zaman ayırmalarını engellemektedir. Bebeğin ilk başlarda
yeni bir yaşam alanına geldiği için düzensiz bir yaşam biçimi vardır. Bebeğin
uyku, emme, altını pisletme gibi davranışları çok düzensizdir ve zaman geçtikçe
bebek dünyadaki yaşama alışır her şey belirli bir düzene girer. Çiftler bu
yüzden ilk aylarda düzensizliğin getirdiği yorgunluktan dolayı birbirlerine
yeteri kadar zaman ayıramaz. Özellik anne lohusalık döneminde tüm ilgi ve
şefkatini bebeğine odakladığından karı koca ilişkisi normal olarak sekteye
uğrayacaktır. İlerleyen aylarda bebek normal yaşama alışmaya başladıkça eşlerin
de ilişkisi normale dönmeye başlayacaktır.