İzleyiciler

4 Ağustos 2015 Salı

BOŞANMA SÜRECİNDE ÇOCUK



Aile içerisinde yaşanan her türlü çatışma çocuğun ruhsal dünyasını olumsuz etkilemektedir. Anne babasının tartışmalarından sorumluluğu olmadığı halde çocuklar etkilenir. Anne baba boşanma kaçınılmaz bir durum haline geldiğinde çocukları için en iyisini yapmaya çalışmalı ve çocukların bu durumdan en az nasıl olumsuz etkilenerek çıkması gerektiğini düşünmelidirler. Boşanma süreci ve sonrasında çocuğu bekleyen psikolojik, sosyal ve ekonomik zorluklar ayrıca zedelenmelere neden olabilir.
Anne babasının boşanacağını duyan çocuğun ilk başta aklı karışır ve çok tedirgin olur. Kimsenin kendisini sevmediği düşüncesine kapılabilir. Ortalıkta kalmamak için anne babasından vazgeçmek zorunda olduğunu sanabilir. Özellikle küçük yaştaki çocuklar boşanmayı anne babayı yitirmekle bir tutarlar. Çocuklarda ilk sarsılan duygu “güven”dir. Anne babasına karşı bundan sonra güvensizlik hissetmeye başlayabilir. Okul çağındaki çocuklar anne baba ayrılığını ayıp bir olay gibi saklama eğiliminde olabilirler. Anne – babaya bağımlı çocuklar boşanmadan daha derin etkilenmektedir. Çocuk bazen boşanmanın sorumlusu olarak kendini görebilir. Uyku düzeni, tuvalet ve yemek alışkanlıklarında bozulmalar görülebilir. Çocuk öfkeli, saldırgan, hırçın davranabilir.

Anne babanın boşanma kararını çocuğa anlatırken şunlara dikkat etmeleri gerekmektedir5:

-          Boşanma kararı çocuğa anne baba tarafından birlikte açıklanmalıdır
-          Boşanma kavramı çocuğun yaşına uygun olarak açıklanmalıdır
-          Boşanmanın anne ve babanın sevgisini kaybetmek anlamına gelmediği özellikle vurgulanmalıdır
-          Boşanma kararı sonrası çocukların duygusal tepkilerini boşaltmalarına izin verilmelidir
-          Çocuğun her türlü sorusu cevaplanmaya çalışılmalıdır
-          Açıklamalarda anne baba abartıya kaçmamalıdır, birbirlerini suçlayıcı cümleler kullanmamalıdır




Boşanmış anne babanın sıklıkla yaptığı hatalar şunlardır5:

-          Çocuğun taraf tutmaya zorlanması
-          Çocuğun karşı tarafla görüştürülmemesi
-          Diğer ebeveynin kötülenmesi
-          Çocuğun olumsuz davranışlarının diğer ebeveyne benzetilmesi
-          Boşanmadan diğer ebeveynin sorumlu tutulması
-          Çocuğa verilen sözlerin tutulmaması
-          Çocuğun karşı taraftan intikam almak için araç olarak kullanılması
-          Çocuğun özel günlerine diğer ebeveynin dahil edilmemesi
-          Çocuğun dede-ninesi ile görüştürülmemesi
-          Çocuğun fazla şımartılması

Unutmayın eşinizden boşanabilirsiniz ancak çocuklarınızdan asla. Ömür boyu anne babasınız ve bu sorumlulukla hareket etmek boşanma sürecinizi daha sağlıklı atlatmanıza yardımcı olacaktır.

AİLEDE KRİZ DURUMLARI-2: BOŞANMA SÜRECİ



Boşanma Süreci

Hiçbir evlilik boşanma düşüncesiyle başlamaz. Her evli çift huzurlu ve mutlu bir yuva hayaliyle evliliklerine başlar. Bazen evlilik sürecindeki olumsuz yaşantılar çiftleri boşanma kararına kadar götürebilir ve bazen boşanmalar gerçekleşebilir. Evlilikte yaşanan problemlerin çözüme kavuşturulamaması, çiftlerin beklenti düzeyleri gibi durumlar boşanmayı kolaylaştırıcı bir etkiye sahiptir. Her ailede tartışmalar olabilmekte önemli olan tartışmaların yapıcı tarzda ve çözüm odaklı olmasıdır. Aile içi iletişim becerileri, çözüm odaklı olma, sağlıklı aile yapısı gibi faktörler boşanma riskini azaltmaktadır.

Boşanma bir haktır ve bu hakkı her iki çiftte kullanabilmektedir. Yasaların verdiği yetkiyle aile mahkemeleri çiftin durumlarını inceleyip boşanma kararı vermektedir. Burada önemli olan çiftin evliliklerini kurtarmak için elinden geleni yapıp yapmamalarıdır. Eğer bu evlilik için her yolu denediklerini düşünüyorlarsa ve çözüm bulamıyorlarsa bazen boşanmaktan başka çare kalmamaktadır.

Eşleri Boşanma Kararına Götüren Durumlar5

-          Ekonomik zorluklar
-          Eşlerin ailesinden kaynaklı sorunlar
-          Aile içi iletişim eksikliği
-          Çift arasındaki sevgisizlik
-          Çocuk konusundaki anlaşmazlıklar
-          Cinsel problemler
-          Çocuk sahibi olamama
-          Aldatma
-          Eşlerden birinde ruhsal rahatsızlıkların olması
-          Eşlerden birisinde bağımlılık olması
-          Evliliğin getirdiği rol ve sorumlulukların yerine getirilmemesi

13 Temmuz 2015 Pazartesi

AİLEDE KRİZ DURUMLARI 1



Aile sürekli ilişkiler içinde bulunulan bir kurumdur. Anne- baba – çocuk arasındaki bu iletişimleri ailenin ruhsal açıdan sağlıklı yapısını oluşturan etmenlerdir. Bazen aile hayatında ailenin sağlıklı yapısını olumsuz etkileyen faktörler yaşanabilmektedir. Ailenin yapısını derinden etkileyen, aile üyelerini sarsan, kişinin psikolojik sağlığını olumsuz etkileyen durumlarla karşılaşılabilmektedir.

Ailede kriz durumları her aile üyesi tarafından farklı algılanmakta ve değerlendirilmektedir. Bu kriz durumlarına aile hayatındaki travmalar diyebiliriz. Aile hayatındaki travmalar ailenin yaşam koşullarını bozabilir, ailenin dağılmasından yalnız yaşamaya kadar değişik durumlara yol açabilir.

Ailede yaşanan krizleri ve aile hayatında travmalara neden olabilecek olayları şöyle açıklayabiliriz:

-          Yetersiz Ebeveynliğin Etkileri: Anne baba olmak dünyanın en zor işlerindendir. Çocuk yetiştirmek, büyütmek kimi aileler için normal bir süreç olarak giderken kimi ailelerde çocuklara yönelik ihmal durumları olabilmektedir. Kendi anne babasından geçmişte gördüğü anne-babalık rollerini şimdiki ailesinde devam ettirebilmektedirler. Olumsuz anne babalık figürü ise aile yaşamını kötü etkileyen durumlardandır. Yetersiz ebeveynlik; çocukların ihtiyaçları ile ilgilenmeme, çocukların ihmal edilmesi, yeterli sevginin gösterilmemesi, anne-babada bağımlılıkların olması, aile içi şiddetin varlığı gibi olaylarla belirlenir. Yetersiz ebeveyn ortamında yetişen çocuklar; saldırgan, hırçın, öfkeli, risk faktörü taşıyan, bağımlılığa meyilli, erken yaşta cinsellikle tanışan, ders başarısı düşük çocuklar olabilmektedir.
-          Çatışma: Anne baba arasında yaşanan tartışmaların sürekli hale gelmesi ailenin kriz durumunda olduğunun göstergesidir. Sürekli halledilemeyen problemler, öfke patlamaları, aile içi şiddet olayları ailenin dinamiklerini olumsuz etkiler. Çocuklar için aile çekilmez bir durum alır. Evden kaçıp kurtulma isteği, intihar düşünceleri gibi travmatik yaşantı düşünceleri çocuklarda etkin bir rol oynar. Anne baba arasında çözülemeyen tartışmalarda kullanılan dil çocukların gelecekte sorun çözme becerilerinde olumsuz etki bırakacaktır.

-          Kronik Hastalıklar ve Engellilik Durumu: Aile üyelerinden birinde karşılaşılan sürekli rahatsızlık ya da engellilik durumu ailenin etkileşimi etkileyen bir unsurdur. Hasta aile üyesine sürekli bakımın verilmesi, yardım edilmesi aile üyelerinin tükenmişlik düzeyini olumsuz etkileyebilmektedir. Bu durum aile içerisinde tartışmalara, öfke patlamalarına neden olabilmektedir. Aile içerisinde sosyal desteğin az olması, bakımın sadece kadının üzerinde kalması yıpratıcı bir etki oluşturmaktadır. Ayrıca hasta veya engelli bireyde de bu durum depresyon, öfke, ölüm düşünceleri, kendinden nefret etme gibi belirtiler gösterebilir. Ailenin bu durumu aileyi psikolojik olarak olumsuz bir çembere kapatmaktadır.

-          Ölüm: Aile üyelerinin birisinin kaybı aile yaşamındaki en büyük travmatik durumlardan bir tanesidir. Ailenin kriz aşaması olan bu durumda yitirilen kişinin arkasından yas süreci oluşur. Normal bir yas sürecinin 2-3 ay içerisinde geçmesi beklenmektedir. Ancak ailenin yaşantısı, aile içi iletişim, aile içi sosyal destek gibi durumların varlığı ya da yokluğu yas sürecinin uzamasında etkili olabilmektedir. Eşini kaybeden kişi için yaşam daha zorlu gelebilmekte, anne veya babasını kaybeden çocukta güvensizlik duyguları ortaya çıkabilmekte, çocuğunu kaybeden anne babada yaşamın son bulması, kendisinin de çocuğuyla birlikte ölme isteği gibi farklı durumlar meydana gelebilmektedir. Ölüm aile içerisindeki en önemli kriz durumudur ve bu krizi ailenin en iyi şekilde atlatması gerekmektedir.

-          Yoksulluk: Yoksulluk ailenin maddi geçimini olumsuz etkileyen, beslenme düzenini, barınma şeklini değiştiren olumsuz bir durumdur. Yoksulluk ailede kriz durumları oluşturabilmektedir. İşsizlik aile yaşamını derinden etkiler. İş bulamayan birey depresif belirtiler gösterebilir, ailesine bakamadığı düşüncesi ile intihar gibi risk içeren davranışlara başvurabilir. Çocuklarının ihtiyacını karşılayamayan anne baba olumsuz kendilik algısı oluşturur. Kısacası yoksulluk ve işsizlik aile dinamiğini bozan bir durumdur.

29 Haziran 2015 Pazartesi

EVLİLİKTE CİNSEL YAŞAM BECERİLERİ 4



Evlilikte Görülen Cinsel Problemler

Evlilik yaşamı başladığından itibaren çiftler arasında yakınlık ve sıcaklık duygusu artmaktadır. Yakınlık ve sıcaklık duygusu çiftlerin rahatça cinselliklerini yaşayabilecekleri bir alana dönüşür. Cinsellik sırasında bazı çiftlerde sıkıntılar oluşabilmekte, sorun çözülmezse artarak devam etmekte ve çiftin evlilik yaşamına bu sorunlar zarar verebilmektedir.

Cinsellik bir öğrenme sürecidir ve bu süreçte çiftlerin birbirlerine desteği çok önemlidir. Yeni evli çiftlerin karşılaştığı ilk sorunda çözüm odaklı olmaları evliliklerini kurtarıcı bir rol oynayacaktır.

En önemli cinsel organ beyindir. Cinsellik beyinde başlar ve biter. Çiftlerin birbirlerine yaptıkları sevgi yatırımı, ilgi, şefkat, güven gibi duygular cinsellikle ilgili düşüncelerle birlikte hareket eder. Cinsellik sırasındaki düşünceler duyguları tetikleyerek bazı olumsuz sonuçların ortaya çıkmasında etkili olabilmektedir.

Cinsel işlev çiftlerin cinsellikten aldığı doyumu belirleyen faktördür. Kadın veya erkek cinsiyeti ne olursa olsun bireyin cinsellikten aldığı zevk, cinsellik işlevindeki aksamalarla doğru oranda gitmektedir.

Ülkemizde yetiştirilme tarzlarına ve cinsellikle ilgili yanlış inançlara bağlı olarak evlendikten sonra çiftlerin cinsel yaşamlarında sorunlar ortaya çıkmaktadır. Kadınların cinsellikle ilgili baskılanması, korkutulması, yanlış inançlar; erkeklerin ise cinselliği inanılmaz bir güç gösterisi olarak görmesinin sağlanması maalesef kadında ve erkekte cinsel sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Çiftler arasında herhangi bir cinsel sorun var ise önce fizyolojik olarak tetkiklerin yapılması; eğer yok ise psikolojik desteğe bir an önce başlanması gerekmektedir.

Cinsel işlev bozuklukları sık rastlanan sorunlardandır. Yapılan çalışmalar kadın veya erkek ayrımı olmaksızın her üç kişiden birinin cinsel sorunlar yaşadığını ortaya koymaktadır. Ülkemizde daha yeni yeni tanınmaya başlanan cinsel işlev bozuklukları, evlilik yaşamında ciddi sıkıntılara neden olabilmektedir. Ülkemizde genellikle genç çiftlerin cinsel işlev bozukluklarıyla ilgili olarak tedavi alma oranlarının yüksek olduğunu görüyoruz4.

Kadınlarda Cinsel İşlev Bozuklukları

-          Vajinusmus: Vajinusmus, ilişki sırasında ön sevişme sürecinde hiçbir sorun yaşamayan, hatta zevk dahi alabilen kadınlarda cinsel birleşme anı geldiğinde yaşadıkları istemsiz kasılmalar sonucunda cinsel ilişkinin gerçekleşememesi ya da ağrılı ve zor şekilde gerçekleşmesi durumudur. Cinsel ilişki sırasında vajinanın alt 1/3 kısmındaki kaslar kontrolsüz bir şekilde kasılmakla birlikte bu kasılmaya bacaklar, kalça, bel, sırt kasları bile kasılabilmektedir. Kasılmaların şiddeti vajinusmusun da şiddetini göstermektedir. Vajinusmusta kadınlar cinsel ilişkinin düşüncesine bile tahammül edemeyecek duruma gelebilirler, gerginlikler had safhaya çıkabilir. Vajinusmusta çiftlerin birbirlerine desteği çok önemlidir. Psikolojik destek ile vajinusmus sorunu çok rahat bir şekilde çözülebilmektedir.

-          Disparoni (Ağrılı Cinsel İlişki): Disparoni, cinsel ilişki sırasında kadının acı ve ağrı duyması olarak tanımlanabilir. Vajina girişinde ya da daha derinlerde acı, yanma, batma gibi belirtiler gösterebilir. Disparoniye vajinal, rahim ve idarar yolları enfeksiyonları neden olabilmektedir. Bu yüzden fizyolojik tetkiklerin yapılması, eğer fizyolojik bir sorun yok ise psikolojik desteğe başlanması gerekmektedir. Vajinal kurulukta disparoniye neden olabilmekte bu yüzden çiftlerin yeterli ıslaklık düzeyine dikkat etmeleri gerekmektedir.

-          Orgazm Bozukluğu: Orgazm cinsel ilişkinin üçüncü aşamasıdır. Orgazm alınan zevkin son aşamasında vücudun kasılarak boşalması ve rahatlamasıdır. Kadınlarda orgazm eşlerinin sahip olduğu cinsel sorunlardan yada kadınların cinsellikle ilgili düşüncelerine bağlı olarak gerçekleşememektedir. Kendi bedenini tanıyan, uyarılma noktalarını bilen kadınlar orgazma daha kolay ulaşabilmektedir. Her kadının potansiyel olarak orgazma ulaşma gücü vardır, yeter ki düşünce sistemindeki olumsuzlukları bir kenara bırakabilsinler. Kadınlarda orgazmın gerçekleşmeme sebepleri; eşinde erken boşalma veya ereksiyon (sertleşememe) sorunları bulunması, kadının cinsellikle ilgili olumsuz düşünceleri, cinsel istek azlığı ve fiziksel rahatsızlıklar olabilir. Orgazm sorunu psikolojik destek ile çok rahat bir şekilde çözülebilmektedir.

-          Cinsel İstek Azlığı: Cinsel istek azlığını ülkemizde en iyi tanımlayan cümle “başım ağrıyor bugün olmaz”dır. Kadınların yeterli cinsel uyarılma olmasına rağmen cinselliğe ve cinsel ilişkiye karşı isteksiz ve ilgisiz olmalarıdır. Cinsel isteksizliğin sebepleri; depresyon, anksiyete, yaşanan travmatik yaşantılar, aile içi problemler, fiziksel rahatsızlıklar ve buna bağlı kullanılan ilaçların yan etkileri olabilmektedir.


Erkeklerde Cinsel İşlev Bozuklukları

-          Cinsel İsteksizlik: Erkeğin cinselliğe ya da cinsel ilişkiye yönelik ilgisizi ve isteksiz olmasıdır. Erkeklerde cinsel isteksizlik ortaya çıkınca evliliği derinden etkileyen sorunlara neden olabilir. Kadın; eşi tarafından sevilmediği, istenmediği yada eşinin hayatından başka birisinin olduğu düşünebilir. Erkek ise genellikle erkekliği ile ilgili sorunları olduğu hissine kapılabilir. Cinsel isteksizlik diğer cinsel rahatsızlıklarla iç içe olduğu için tedavi sürecine bir an önce başlanmalıdır.

-          Ereksiyon Olamama: Ereksiyon olamama, erkek cinsel organının cinsel ilişkiyi sağlayacak düzeyde sertleşememesi veya bu sertliği devam ettirememesidir. Ereksiyon olamamanın fiziksel nedenleri; yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kalp damar sorunları, böbrek yetmezliği, karaciğer sorunları, bu hastalıklara bağlı kullanılan ilaçlar olabilmektedir. Psikolojik nedenler ise; eşler arası iletişimin kötü olması, aile içi problemler, çiftin arasındaki sevgi yatırımı olabilmektedir.

-          Erken Boşalma: Erken boşalma; erkeğin cinsel ilişkiye girmeden, girer girmez yada birkaç dakika sonra boşalması üzerinde kontrol sahibi olamamasıdır. Erken boşalmada dikkat çekici özellik erkeğin boşalmaları üzerinde denetim kuramamasıdır. Yeni evli çiftlerin ilk ilişkilerinde erken boşalma sorunu sık rastlanır. Düzenli cinsel yaşam ile erken boşalma sorunu çözülmüyorsa psikolojik destek bir an önce alınmalıdır. Erken boşalma çiftlerin cinsel yaşamlarını olumsuz etkileyen bir durumdur. Erkeğin kendisini eksik, beceriksiz hissetmesine neden olabilir. Kadının cinsel duygularının tatmin edilmemesi, orgazm olamaması, sürekli erken boşalmanın olması cinsel ilişkiye dair olumsuz inançlar geliştirmesine neden olabilir.

Evlilikte yaşanan cinsel sorunlar evliliğin sürekliliğini zora sokan, çiftlerin evlilikten aldıkları doyumu olumsuz etkileyen bir durumdur. Çiftler arasında bu tür sorunlar yaşanıyorsa öncelikle çift birbirine koşulsuz desteğini sunmalı, önyargısız ve hoşgörü ile birbirlerine yaklaşmalı ardından psikolojik destek hizmetlerinden yararlanmalıdır. Evlilikte yaşanan cinsel sorunlar psikolojik destek ile birlikte çok rahat bir şekilde çözüme kavuşturulmaktadır.

25 Haziran 2015 Perşembe

Evlilikte Cinsel Yaşam Becerileri - 3



Evlilikte Erkek ve Kadın Cinsel İşlev Performansları

Erkek ve kadının cinsel anatomileri birbirlerinden farklıdır. Erkeklerin cinsellikten algıladıkları ile kadınların algıladıkları birbirlerinden farklılık göstermektedir. Erkekler düşünce olarak sonuç odaklı iken kadınlar daha duygusal ve ayrıntıcıdır. Erkekler cinsel ilişki sırasında sadece orgazma odaklanabilirken kadınlar sarılma, hissetme, öpüşme ve güzel sözlere odaklanabilmektedir. Bu kadar ayrı hissedilen duygular varken bencilce davranan bir taraf varsa evlilikte cinsel sorunlar kaçınılmazdır.

Cinsel ilişki evrelerinde erkek ve kadın cinsel performanslarında uyarılmadan tatmin olmaya kadar farklılıklar olabilmektedir. Erkek kadının sesinden, görüntüsünden kolayca etkilenebilmekte ve uyarılabilmektedir. Erkekte dokunulmakla uyarılan bölgelerin başında cinsel organlar gelmektedir ve erkeğin cinsel ilişkiye hazır olması için ortalama üç dk kadar süre yeterli olmaktadır. Oysa kadında bu süre daha uzundur. Erkek kadın cinsel ilişki için hazır olmadan ilişkiye başlamamalı ve ön sevişme süresini uzun tutmalıdır. Karşılıklı olarak cinsel ilişkiye hazır hissedildiğinde ilişkiye başlanmalıdır. İlişki sırasında erkek boşaldıktan sonra çözülme süreci hemen başlar. Erkeğin tekrar ilişkiye hazır hale gelebilmesi için, yaşına ve psikolojik durumuna bağlı olarak, ortalama yirmi ila kırk beş dakika kadar süre geçmesi gerekmektedir.

Kadınlar da erkekler gibi cinsel istek ve arzu duyarlar. Bu istek ve arzuları karşılıklı istekle daha da perçinleşir. Kadınların anatomileri erkeklere göre daha farklıdır. Kadınların fizyolojik olarak uyarılma noktaları erkeklere göre daha fazladır. Her kadında farklı vücut noktaları uyarılmayı kolaylaştırabilmektedir. Kadınlar cinsel uyarılma evresinde, eşinin davranışlarından, ortamdan, eşinin dokunmasından, öpmesinden çok daha kolay etkilenirler. Kadınlar cinsel ilişki sırasında ruhsal olarak etkilenebilmekte ve bu yüzden erkeğin eşine kendisinin önemli ve değerli olduğunu hissettirmesi gerekmektedir. Kadınlar cinsel ilişkiye sadece orgazm açısından bakmamaktadır. Kadınlar için cinsellik birlikte olma, biz olabilme, paylaşım, destek, güven, iletişim gibi birçok faktörü barındırmaktadır. Kadınlar cinsel ilişkide orgazma ulaştıktan sonra erkekler gibi beklemelerine gerek yoktur çünkü fizyolojik olarak kadınların uyarılma düzeyleri orgazmdan sonra da devam edebilmektedir.


Cinsel İlişki Evreleri

Cinsel birleşme cinselliğin sadece bir kısmını oluşturmaktadır.  Cinsel birleşme belirli evrelerden oluşan bir süreçtir ve bu süreçte kadın ve erkekte fizyolojik ve ruhsal birçok değişim olmaktadır. Evlilikte cinsel yaşamın doyumu bu evrelerin kalitesine ve ruhsal süreçlerin tatmin edilmesine bağlıdır. Cinsel birleşme cinsel arzulamayla başlar, cinsel uyarılma ve plato ile devam eder, çözülme ile son bulur2.

Cinsel Arzulama: Cinsel istek her kadın ve erkekte potansiyel olarak var olan bir durumdur. Gerekli şartlarda ve durumlarda her insan cinsel istek duyabilecek güçtedir. Cinsel istek beyinde başlar ve biter. Düşünceler istek duygusunu harekete geçirir ve kadında östrojen, erkekte testesteron hormonları cinsel istek üzerinde etkide bulunur. Cinsel istek erkek ve kadını cinsel davranışlara yöneltir ve birleşmede önemli rol oynar.

Cinsel Uyarılma: Beş duyu ile algılanan, cinsel yönden uyarıcı ve hoşa giden duyumlar cinsel uyarılmayı sağlar. Cinsel uyarılma kişide fizyolojik değişimlere neden olur. Bu değişimler kişiyi cinsel birleşmeye hazırlayıcı etkenlerdir. Cinsel uyarılma, kişilik, kültür, toplumsal değer, yaş, sağlık durumu gibi faktörlerden etkilenebilmektedir.

Plato: Cinsel uyarılmanın devam etmesi ile birlikte cinsel haz artarak devam eder. Bu evrede haz duygusu ve cinsel gerilim artarak devam eder. Fizyolojik değişimler artar, nabız yükselir, nefes alıp verme hızlanır, cinsel organlar birleşme için hazırdır, göğüsler hassaslaşır, hormonal salgılar artar.

Orgazm: Cinsel tepki evreleri içerisinde en kısa süren fakat hazzın en yoğun yaşandığı evredir. Uyarılma ve plato evresinde biriken gerginlik boşalır, fizyolojik değişimler en doruk noktasına ulaşır.

Çözülme: Cinsel birleşme sırasında vücutta meydana gelen değişikliklerin tekrardan eski durumuna dönmeye başladığı evredir. Fizyolojik değişimler yavaş yavaş eski haline döner. Bu durum erkekte hızlı bir şekilde yaşanırken, kadın da daha yavaş devam eder. Bu yüzden kadınlar cinsel uyarılmaya devam edildiği takdirde cinsel evreleri tekrar başlayabilir.

22 Haziran 2015 Pazartesi

EVLİLİKTE CİNSEL YAŞAM BECERİLERİ - 2



Cinsellikle İlgili Yanlış İnançlar

Cinsel yaşamla ilgili sorunların geneline baktığımızda geçmişten günümüze kadar kişilerin cinsellikle ilgili edindiği yanlış inançlar ve mitler olduğunu görmekteyiz. Toplumun genel yapısının cinselliği yok sayması, yanlış, ayıp ve günah olarak betimlemesi, çocukluk çağından itibaren cinsel merak içerisinde olan kişilerde suçluluk ve utanç duygularını oluşturmaktadır. Cinsel kimliğini oluşturmaya çalışan dört yaşındaki bir çocuğun cinsellikle ilgili anne abasına sorduğu sorun sert ve abartılı şekilde bastırılırsa çocuk bunun yanlış bir şey olduğunu algılayacaktır. Düşünsel şemasında cinsellik hep yanlış olarak kalacak evlilik yaşamında da cinsel yaşamda cinsel sorunların olması muhtemeldir. Özellikle ülkemizde kız çocuklarının cinsellikle ilgili namus ve bekaret adı altında baskılanması, kız çocuklarına cinsellik hakkında çevredekilerin yalan ve yanlış bilgiler vermesi, korkutucu hikayelerin anlatılması ileri yaşamda kadınların cinsel yaşamlarını olumsuz etkilemektedir.
Cinsellikle ilgili yanlış inanışlar sadece çevreden kaynaklanmamakta, günlük yaşamda televizyon dizileri, filmler, gazeteler, internet gibi alanlarda da cinsellik abartılı şekilde takdim edilmektedir. Teknolojik gelişmelerin artması cinsel içerikli yayınlara ulaşmayı kolaylaştırmakta ancak ülkemiz insanı bu içerikleri yanlış kullanmaktadır. Cinsellikle ilgili bilgi edinebilecekken pornografik yayınlarla kendilerini zehirlemektedirler. Tv, gazete ve internet ortamındaki cinsel içeriklerin çoğu kadını aşağılayan, metalaştıran bir yön izlemektedir. Bu durum cinsellikle ilgili yanlış inanışları artırmaktadır. Bu tür yayınlara göre cinsel istek ve haz sadece erkeğin yaşayabileceği bir durum olarak lanse edilmektedir.

Belli başlı yanlış cinsel inanışları şöyle özetleyebiliriz:

-          Erkekler duygularını belli etmemelidir. Bu tamamen yanlış durumdur. Duygu kadın veya erkek her insanın hissettiği durumdur. Çiftler cinsellikle ilgili yaşadıkları duyguları net bir şekilde birbirlerini kırmadan ifade edebilmelidirler.
-          Cinsellikte başarıya ulaşmak önemlidir. Cinsellik belirli aşamaları olan bir süreçtir. Her cinsel ilişki bir öncekiyle aynı düzeyde olmayabilir. Tatmin ve orgazm düzeyi farklı olabilir. Bazen kişisel nedenlerden dolayı bir taraf doyum sağlarken diğer taraf hiç bir şey hissetmeyebilir.

-          Cinsel ilişki isteğini erkek belirtmelidir. Cinsel istek belirli bir anda ortaya çıkan duygulardır. Önceden planlanmış gün ve saatte robotik düzeyde gerçekleşen bir performans değildir. Cinsel istek kimi zaman erkek kimi zaman kadın tarafından dile getirilebilir. Kadınların da erkekler gibi cinsel istekleri olabilir ve bunu dile getirmesi çok normal bir durumdur.


-          Erkekler cinsel ilişkiyi her zaman ister ve buna her zaman hazırdır. Erkek cinsel anatomisi sürekli cinsel ilişkiye müsait bir durumda değildir. Her an cinsel ilişkiye hazır bir durumda hiçbir erkek yoktur. Cinsel istek karşılıklı istek ve arzuların olduğu ortamlarda oluşabilir.

-          Kadınların cinsel isteği azdır. Cinsel istek kadın ve erkekte var olan bir duygudur. Kadın veya erkeğin bu istek düzeyinde birbirlerine üstünlüğü yoktur. Her kadın belirli dönemlerde cinsel isteği artabilir belirli dönemlerde azalabilir. Ancak bu kadının cinsel isteğinin olmadığı anlamına gelmemektedir
.
-          Cinsel ilişkiyi erkek başlatmalı ve sürdürmelidir. Cinsel ilişki için karşılıklı isteğin olması şarttır. Karşılıklı istekle birlikte her iki çiftte cinsel performansta aktif rol üstlenmelidir. Cinsel ilişki tekniklerini sadece erkeğin uygulaması, kadının pasifize olması ilişkinin doyumunu azaltır.

-          Erkek cinsel organında sertleşmenin kaybı eşini çekici bulmadığı anlamına gelir. Sertleşme sorunu fizyolojik olabildiği gibi psikolojik de olabilir. Bu yüzden sertleşme sorunu uzun süredir devam ediyorsa tetkiklerin yapılması, fiziksel rahatsızlıklara bakılması gerekmektedir. Eğer fiziksel rahatsızlık yok ise ve tetkiklerde sorun çıkmamışsa psikolojik destek alınmalıdır.

-          Güçlü erkekler üst üste birkaç kez cinsel ilişkiye girebilirler. Erkek cinsel anatomisi bu duruma müsaade etmemektedir. Erkek cinsel ilişkide boşaldıktan sonra kişinin yaşına ve psikolojik durumuna bağlı olarak ortalama yirmi ila kırk beş dk arasında tekrardan sertleşme sağlayabilir.

-          İlk cinsel ilişki kadın için acı vericidir. Cinsel ilişki her iki çift içinde acı verici bir durum değildir. İlk cinsel ilişkisini yaşayan çiftlerde cinsel uyarılma düzeylerine bağlı olarak vajinal ıslaklığın yeterli düzeyde olup olmamasına göre acı duyumsama olabilmektedir. Çiftlerin ilk ilişkilerinde direk ilişkiye odaklanmaktansa, ön sevişmeye odaklanıp birbirlerini tanımaya çalışmaları kadını rahatlatıcı bir etkiye sahip olacaktır.


17 Haziran 2015 Çarşamba

EVLİLİKTE CİNSEL YAŞAM BECERİLERİ - 1



Cinsellik Kavramı

Cinsellik, insanın doğuştan getirdiği güdülerden biridir. İnsanın gelişim aşamalarının belirli yaş dilimlerinde cinsellik önem kazanırken belirli yaş dilimlerinde ise cinsel dürtülerin yok olduğunu görürüz.

Cinsellikle ilgili ilk merak ortalama üç yaş civarı başlar ve altı yaşından sonra birden biter. Üç yaş civarı çocukları önce kendi cinsel organı keşfeder, merak eder ve ilgisi cinsel organı üzerinde yoğunlaşabilir. 3-6 yaş arası çocuklar kendilerini merak ederken aynı zamanda karşı cinsi de merak etmeye başlarlar. Cinsel kimliğin kazanılması için bu dönemde anne babaların çocuklarının sorduklarına net ve kısa cevaplar vererek, çocuğun merak duygusunu tatmin etmesi gerekmektedir. Merak duygusu tatmin edilmeyen çocuklar bu tür soruları bir daha anne babaya sormaması gerektiğini öğrenir ve cinsellikle ilgili bilgileri dışarıdan öğrenmeye açık olurlar.

İlkokul çağında cinsellikle ilgili kavramlar tamamen yok olmuştur. Çocuğun ilgisi sadece ve sadece derslere ve oyunlara kaymıştır. Ergenlik dönemiyle birlikte çocuğun ilgi ve merakı tekrardan cinsel kavramlara yoğunlaşır. Bu dönemde ilk başta ergenin fiziksel değişimleri göze çarpar. Ergen vücudunda meydana gelen değişikliklere hem şaşar hem de uyum sağlamaya çalışır. Vücudundaki bu değişiklikler merak duygusunu kamçılar. Ergenlikle birlikte cinsel değişimler başlar, kendi cinsel organını keşfederken karşı cinsi merak düzeyi yükselir. Bu dönemde ergen arkadaş çevresinden ve teknolojik gelişmelerden olumsuz ve yanlış cinsel kavramlar öğrenebilir. Bu yüzden ailenin çocuğunu ergenlik dönemi hakkında bilgilendirmesi gerekmektedir.

Yetişkinlik çağında artık evlilik kuran bireylerin hayatında da cinsellik ömürleri boyunca devam edebilecek özelliktedir. Yetişkinlik çağında cinsel kavramların ve becerilerin olgunlaşmış olması ve çiftlerin cinsellikten karşılıklı doyum sağlamaları önemlidir.

Cinsellik yukarıda da gördüğümüz gibi çocukluktan yaşlılığa kadar insanın gelişim aşamalarında var olan basamaklardan birisidir. Bu yüzden evlilikte cinsel yaşam evliliğin kalitesini artıran ya da azaltan etkiye sahip olabilmektedir. Cinselliğin evlilik hayatında bağlayıcı bir gücü vardır. Sağlıklı yaşanan cinsellik çiftin arasında özel bir bağ oluşturur. Sağlıklı bir cinsel yaşam çiftin birbirlerine yakınlığını artırır, aralarındaki gerilimi azaltır; sıcaklık, sevgi, koruma ve korunma hislerini doğurur.

Sağlıklı bir cinsellik çiftin karşılıklı olarak birbirleriyle kurdukları iletişimle, duygu ve düşüncelerle, anlayış ve hoşgörüyle, cinsel ilişkinin yeri, zamanı ve sıklığı, süresi tekniği ve ilişki sırasındaki memnuniyetle doğrudan alakalıdır. Sorunlu bir cinsel hayat ise çiftin arasında problemlere neden olabilir, stres düzeyini artırır, evlilikten alınan doyum hissini azaltabilir. Sağlıklı cinsel yaşam ise çiftin birbirine verdikleri değeri artırır, güveni tazeler, aralarındaki bağı güçlendirip onarır. Çiftler arasında yaşanması beklenen sağlıklı cinsel yaşamda temel nokta, eşlerin yaşları ne olursa olsun cinsel hayatlarıyla ilgili duygu ve düşüncelerini rahatça ifade edebilmeleridir. Evlilik ilişkilerini güçlendirmek isteyen çiftlerin cinsel yaşamlarına dikkat etmeleri gerekmektedir.

Sağlıklı cinsel ilişki unsurları şöyledir2:

-          Yapısal Sağlık: Sağlıklı bir cinsel yaşam için kadın ve erkeğin anatomik yapısının sağlıklı olması gerekmektedir. Kadının veya erkeğin hormon düzeylerinde ya da cinsel fizyolojisinde herhangi bir sorun varsa bu durum cinsel yaşamı olumsuz etkileyebilir. Özellikle evlenecek veya yeni evlenen çiftlerin hormonal düzeylerini ölçtürmeleri sorun başlamadan çözüm bulmalarına katkı sağlayacaktır.

-          Psikolojik Sağlık: Sağlıklı bir cinsel yaşam için eşlerin psikolojik rahatlığı çok önemlidir. Cinsel istek kendiliğinden gelişebilen bir istekken bazen evlilik yaşamının olumsuz durumları, düşünceleri, yorgunluk gibi faktörler cinsel isteğin oluşmasını engelleyebilir. Kadın ve erkeğin kendilerini rahat hissettikleri anda ve ortamda cinselliklerini yaşamaları, cinsellikten aldıkları tatmini artıracaktır.

-          Hazır Bulunma: Sağlıklı bir ilişki için çiftler birbirlerini cinselliğe hazırlaması gerekmektedir. Sıradan, monoton bir cinsel yaşam cinsel isteksizliğe neden olabilir. Cinselliğe hazırlanmadan gerçekleştirilen ilişki kadında cinsel sorunlara yol açabilir. Eşler arası var olan sevginin gösterilmesi, ifade edilmesi, dokunulması, sarınılması, öpmek ve öpüşmek cinsellikte hazır bulunmayı etkileyen faktörlerdir.

-          Açık Paylaşım: Eşlerin birbirlerini tanımaları, istek ve arzularını fark etmeleri, birbirlerini cinsel açıdan tatmin edebilmeleri, sorunlara çözüm bulabilmeleri ancak iletişimle mümkündür. Bu yüzden çiftlerin normal zamanda da cinsel yaşamda da iletişimleri güçlü olmak zorundadır.

-          Saygı ve Güven: Saygı ve güven çiftin ilişkisine olumlu katkı sağlar. Eşler birbirlerinden zarar görmeyeceklerini bildiklerinde daha rahat cinsel ilişkiye girebilirler. Saygı ve güven insanda değer gördüğü hissini uyandırır. Kişi saygı gördüğü kişinin yanında kendisini güvende hisseder ve rahat olur.
-          Ortaklık: Her iki çiftinde cinsel ilişki için ortaklığı çok önemlidir. İstemediği halde zorla cinsel ilişkiye girmek evlilik yaşamını belirli bir süre sonra monotonluğa iter. Cinsel yaşamda isteklilik ve gönüllülük çok önemlidir. Çiftlerin karşılıklı istekleri cinsel yaşamdan alacakları doyumu artırır

-          Bilgi: Sağlıklı bir cinsel yaşam için çiftlerin bilgi düzeyleri çok önemlidir. Çocukluktan itibaren edinilen yanlış bilgiler evlilik yaşamında cinsel sorunlara neden olabilmektedir. Çiftler öncelikle kendilerini tanıyarak bilgi sahibi olmalı sonra karşı cinsi tanımalıdır. Cinsel yaşam evrelerini bilmek, cinsel sorunlar hakkında fikir sahibi olmak çiftlerin her hangi bir sıkıntıda çözüm aramalarını kolaylaştıracaktır.

11 Haziran 2015 Perşembe

ÇOCUK YETİŞTİRMEDE ANA BABA TUTUMLARI



Anne baba olduktan sonra çiftleri büyük ve zorlu görevler beklemektedir. Bunların en önemlisi çocuk yetiştirmektir. Çocuk doğumdan itibaren sürekli ilgi ve bakıma muhtaç bir varlıktır.  Başka hiçbir canlının yavrusu bu kadar uzun süre bakıma ve ilgiye muhtaç değildir.

Çocuk yetiştirme sırasında anne babalar bazen çıkmaza girebiliyorlar. Çocuklar büyüme ve gelişme esnasında aileyi zorlayabiliyor. Peki bir çocuk bilerek anne babasını zorlar mı? Çocuklar anne babalarının tutumlarına göre kendi davranışlarını çok iyi ayarlayabilmektedir. Anne babalar birlikte karar alamadıklarında, aile kurallarına birlikte riayet etmediklerinde, anne evet baba hayır derse çocuk kullanacağı kişiye göre davranışlarını düzenlemektedir. Burada tek sorumlu anne babadır. Çocuğuna zıt mesajlar verip aklını karıştıran, kimi kullanması gerektiğini öğreten anne babadır.

Çocuğun kişilik gelişimi ilk altı yıl içerinde oluşur. Bu ilk altı yıl içerisinde anne baba ne ekerse ileride onu biçecektir. İlk altı yıl çocuğun kişilik gelişimiyle beraber sosyal gelişimini de içermektedir. Bu yüzden anne babalar çocuk gelişimini çok iyi bilmek zorundadırlar. Hangi dönemde çocuğun hangi ihtiyaçları olduğunu, sorumluluklarını bilmelidirler.  Çocuğun kişilik gelişiminin sağlam olması anne babaya bağlıdır.

Çocuğun aile içerisindeki ilişkileri, anne babanın iletişimi, aile kuralları, çocuğun arkadaşlık ilişkileri, okul işbirliği gibi birçok konu çocuğun davranışlarının gelişmesinde önemlidir. İnsan psikolojik, sosyal ve biyolojik bir varlıktır. Sosyal yanımızı hiçbir şekilde dışlayamayız. Anne babaların çocuklarının sağlıklı bir kişilik gelişimi için arkadaş ilişkilerini desteklemeleri gerekmektedir.

Anne babanın çocuğa karşı ilk görevi gerekli bakım ve ilgiyi vermektir. Yenidoğan bebeğin en önemli ihtiyacıdır bakım ve ilgi. Aile üyeleri arasında güven duygusunu iyi oluşturmalıdır. Güven duygusunun temeli de yeni doğan bebek ile ilişkide yatmaktadır. Bu dönemde anne baba ne kadar samimi ve ilgili olursa bebeklerinde güven duygusunu oluşturacaklardır.  Çocuğun yaşı ilerledikçe aile çocuğunu bir birey olarak kabul etmeli, onun fikirlerini ve seçimlerini sormalıdır. Çocuk önemsendiğini, kendisine değer verildiğini hissetmelidir. Ayrıca iki yaşından itibaren çocuğun sosyalleşmesine, anneden kopup arkadaş edinme sürecine ailenin destek vermesi gerekmektedir. Çocuğun sosyalleşme ortamını hazırlayacak kişi anne babadır. Çocuğun sosyalleşmesi, iletişim kurması içinde gerekli rol modeli anne baba oluşturmalıdır. Anne baba iletişim tarzıyla, oyun oynamasıyla, kurallarıyla çocuğa örnek olmalıdır.  Anne baba çocuğun zorluklarla karşılaştığında sorunu hemen çözmeye kalkmamalıdır. Çocuğu yönlendirmeli, çocuğun sorunu kendi çözmesine yardım etmelidir. Bu durum çocuğun okul yaşamında sorun çözme becerisini geliştirecektir. Örneğin; iki buçuk yaşında bir çocuk koltuğa tutunup koltuğun üstüne çıkmak için yüksek bir yerde tırmanmaya çalışıyor, bu durumda anne baba onun bu çıkma serüvenini desteklemeli ve çıktığında başarı duygusunu tatmin etmelidir. Ayrıca anne babanın aile içerisindeki iletişimini çocuklar örnek alır. Çocuklar anne babaları gibi davranır, onlar gibi konuşur, sinirlendiklerinde onlar gibi hareket eder, bir sorunu onlar gibi çözmeye çalışır. Çocuklar ailelerinin aynasıdır, çocuk aileyi yansıtır.

Anne babaların çocuklarına yönelik olumsuz tutumları:

-          Anne Baba Arasındaki Tutarsızlık:  Bu tutumda, çocuğa annenin ayrı babanın ayrı tutum izlemesi söz konusudur. Anne evet derken baba hayır diyebilmekte ya da tam tersi olmaktadır. Anne baba arasındaki tutarsızlık çocuk için karmaşaya neden olmaktadır. Kimi zaman aynı şeye anne baba farklı tepki vererek de tutarsızlık göstermektedir. Çocuğun algıladığı mesajlardaki tutarsızlık kişilik gelişimini sekteye uğratacak ve çocuk yalanlara, kimi nasıl kullanacağına alışacaktır.

-          Aile İçindeki Kardeşlere Farklı Tutumlar: Burada anne baba çocuklar arasında ayrımcılık yapmaktadır ya da aynı davranışı gösteren kardeşlerden birisine çok yüklenmekteyken diğerine hiç bir şey dememektedir. Anne babanın kardeşlerin davranışları arasında tutarsız tepki göstermesi kardeşler arasında öfke tohumlarının ekilmesine neden olur. Aynı davranışı yapan kardeşe hiçbir şey söylenmemesi diğer çocukta sevilmediği, istenmediği düşüncesine itebilir. Aileye aidiyet duygusu gelişmez.


-          Aile İçi Kutuplaşmalar: Bazen aile içerisinde kutuplaşmalar görülebilir. Anne baba çocuğa karşı, çocuklar anne babaya karşı, baba çocukla anneye karşı, anne çocukla babaya karşı gruplar oluşturabilir. Bu durum anne baba çocuk arasındaki iletişimi olumsuz etkilemekte, gruplaşan üyeler diğer aile bireyine karşı öfke ve kızgınlıkla yaklaşabilmektedir.

Tüm bu tutumlar ailenin sağlıklı işleyişini olumsuz etkileyen davranışlardır. Çocuk yetiştirmede ailelerin benimsediği modele göre anne baba tutumları farklılaşmaktadır. En çok karşımıza çıkan anne baba tutumları şöyledir:

  1. Aşırı Koruyucu ve Kaygılı Anne Baba Tutumu: Koruma duygusu anne baba için vazgeçilmez bir duygudur. Her anne baba çocuğunu tehlikelere karşı korur. Buradaki tutumda anne baba çocuğunun bireysel gelişimine saygı göstermeden her şeye müdahalede bulunur. Çocuk kendini gerçekleştirecek ortam bulamaz. Anne baba çocuk korunmaya muhtaçmış her an başına bir şey gelecekmiş gibi davranır. Aile sürekli çocuğa yaşından küçükmüş gibi davranır. Çocuk hiçbir engelle karşılaşmadığı için yetenekleri tam gelişmez. Bu tarzla yetiştirilen çocukların özellikleri;  bağımlı kişilik yapısı vardır, kendi başına karar vermede zorlanır, kendine güveni yoktur, dünyayı düşman bir çevre olarak algılar, ileriki yaşlarda hep koruyucu bir kişi ararlar, bir işe başlayıp sürdüremezler.

  1. Aşırı Baskıcı ve Otoriter Anne Baba Tutumu: Ailede katı bir disiplin anlayışı ve baskı vardır. Çocuktan ailenin kurallarına koşulsuz uyması beklenir. Aile içinde korku hakimdir ve çocuk korkuyla büyür. Çocukla iletişim sınırlıdır. Çocuğun iletişime katılması beklenmez, çocuğa söz hakkı verilmez,  yeterli sevgi gösterilmez, anne babanın istemediği kişilerle çocuğun arkadaşlık kurması istenmez, çocuğa fiziksel ceza sıklıkla uygulanır, azarlama ve negatif eleştiriler sıklıkla kullanılır. Bu tutumla yetişen çocuklarda; saldırganlık davranışları sık görülür, evde karşılaştığı durumları arkadaş ortamında sergiler, sürekli fiziksel ceza ve eleştiriye maruz kaldıkları için kendilerine güvenemezler, benlik saygıları gelişmemiştir.


  1. Sınırsız Özgürlükçü Anne Baba Tutumu: Bu tutumu gösteren ailelerde çocuğa aşırı düşkünlük ve hoşgörü vardır. Aile çocuk ilişkisinde sınırlar ve kurallar belli değildir. Çocuğun her istediği, istediği anda yapılır. Bu tutumla yetişen çocuklarda; bencillik, doyumsuzluk, her istediğini yaptırma davranışları vardır. Kuralsızlığa alıştığı için okul ortamına uyum sağlamada zorlanır.

  1. Mükemmeliyetçi Anne Baba Tutumu:  Bu tür aileler çocuklarından akademik, sosyal, sanatsal her türlü alanda kusursuz olmasını beklerler. Ailenin beklentilerinin karşılanması için çocuk sürekli bir eğitime tabi tutulur. Çocuktan beklentiler yaşının ve kapasitesinin üzerindedir. Bu tutumla yetişen çocuklar; kendi doğal içgüdüleri ve kurallar arasına sıkışıp kalmıştır. Sürekli bir iç çatışma halindedir. Fikirleri genellikle çok katıdır. Her işte üstün olmak ister başaramadığında yoğun öfke duyguları hisseder.

  1. Demokratik Anne Baba Tutumu: Bu tür aileler çocuklarını ayrı bir birey olarak görüp kişiliklerini destekler. Çocuk aileden baskı görmeden anne baba ile iletişim kurabilir. Aile kuralları hakkında konuşulur, çocuğunda fikri alınır. Çocuğun kabul edilmeyen davranışları hakkında konuşulur. Anne baba çocuğa sevgiyle yaklaşır ve çocukla ilgilenir. Anne baba çocuğa model olur, sorunlarında rehberlik eder ancak karar verme çocuğa aittir. Bu tutumla yetişen çocuklar; sosyalleşmiş, iş birliğine hazır, kolay uyum sağlar, duygusal ve sosyal açıdan dengelidir. Çocuk nerede ne yapması gerektiğini bilir. Sorumluluklarını bilen, çevresiyle iyi geçinen bireylerdir.

3 Haziran 2015 Çarşamba

ANNE BABA OLMAK




Anne baba olmak çiftin hayatında tadacağı en güzel duygulardan birisidir. Hayatın akışında yeni bir sorumluluğun ve rollerin arttığı ancak bebekle kurulan duygusal yakınlıkla her şeyin unutuluverdiği bir aşamadır annelik-babalık. İlk kez anne baba olan çiftin çocuk sahibi olması hayatında dönüm noktasıdır. Anne baba olmayı öğrenmek belirli bir süreç gerektirir, çiftler bu süreçte kimi zaman çok zorlanmaktadır. Bebek ne kadar istenen planlanan bir bebek de olsa çiftin hayatında değişimlere yol açar. Çift arasındaki ilişki, bebeğin getirdiği sorumluluk ve annelik-babalık duygusundan etkilenir. Evin düzeni, yaşama biçimi, yemek ve uyku saatleri, arkadaş ilişkileri vb. yeniden düzenlenir, bebeğe göre ayarlamalar yapılır.

Anne-baba olmak bebeğin beslenme, temizlik, güven ve şefkat duygularını sağlamakla başlar. Anne bebek arasındaki ilişkiye baba daha sonradan dahil olur. Doğumla birlikte bebeğin anne ile teması, sütü emmesi, annenin kucağında annenin kokusunu çekmesi anne ile bebek arasındaki iletişimin ilk halkasını oluşturur. Doğum esnasında salgılanan hormonlarla anne kendisini bebeğine hazır hisseder. Doğum esnasında ten tene temas anne-bebek bağlanmasını artırır. Anne bebek arasındaki bağlanma, bebeğin ilerleyen dönemlerde kendisini güvende ve rahat hissetmesini sağlayacak en önemli unsurdur. Annenin zamanında ve yeterli olarak bebeği beslemesi, ten temasında bulunması bebeğin temel güven duygusunu geliştirecek, bağlanmanın sağlam olmasını sağlayacaktır.

Annelik tüm fiziksel ihtiyaçların karşılanması gibi gözükse de arka planda daha büyük bir duygusal yatırımın olduğu bir roldür. Salgılanan hormonlar anneyi bebeğe karşı alarm durumunda tutmuyor sadece, annelik psikolojisinin alt yapısı duyguları da harekete geçiriyor. Anne bebeği doğduktan sonra inanılmaz bir değişiklikle hayatının merkezine bebeği koyabiliyor ve tüm ihtiyaçlarını karşılamak için kendisini amade ediyor. Bebekle kurduğu iletişim, göz teması, gülümseme bebekle arasındaki ilişkiyi kuvvetlendiriyor. Anne gecenin hangi saati olursa olsun bebeği için endişelenebiliyor, uyanıyor, bebeğini kontrol edebiliyor. Usanmadan, bıkmadan, uykusuz da kalsa anne bebeğiyle ilgilenebilecek psikolojik gücü kendinde bulabiliyor.

Annenin psikolojik sağlamlılığı özellikle lohusalık dönemi olan ilk altı hafta için çok önemlidir. Annenin sağlıklı bir şekilde lohusalık dönemini atlatması, lohusalık döneminde eşinden ve ailesinden yeterli desteği görmesi annenin bu dönemi psikolojik olarak sağlıklı atlatmasını sağlar. Sağlıklı anne sağlıklı bebek yetiştirebilir. Anne eğer bu dönemde yıpranmışsa bebeğine karşı tahammülsüz, sinirli, öfkeli olabilir. Eşinden ve ailesinden yeteri kadar destek görmüyorsa, bebeğin tüm bakımı ve ihtiyaçları anne üzerinde kalmışsa, doğum süreci sıkıntılı geçmişse anne doğum sonrası depresyona girebilir. Doğum sonrası depresyon ise anne bebek arasındaki ilişkiyi yavaşlatıcı, gerginleştirici, bağlanma düzeyinin azalmasına neden olabilecek bir rahatsızlıktır.

Anne istemeden gebe kalmışsa, bebek istenmeyen bir gebelik sonucu oluşmuşsa ana rahminde bebek ile annenin ilk ilişkisi olumsuz bir şekilde başlayacaktır. İstenmediğini hisseden bebek doğum sonrasında da bu tavrını ve duygularını hissettiren anne ile huzursuz bir ilişki kuracaktır. Annenin her düşünce ve duygusu, hamilelik süreci ve doğum sonrası gelişiminde bebeğin bilincinde yer edecektir. O yüzden annelik sadece fiziksel ihtiyaçların karşılanması demek değildir. Annenin en büyük görevi bebeğin hamilelik süreci boyunca psikolojik olarak istendiğinin ve doğum sonrasında da sevildiğinin hissettirilmesidir. Bebeğe güven ve şefkat duygusunu veren anneler bebekleriyle daha iyi iletişim kurabilirler. İlerleyen yaşlarda, çocukluk ve ergenlik döneminde de bebeklikte kurulan güvenin faydalarını, çocuğuyla kurduğu iletişimde görebilir.

Annelik bir süreçtir ve bu süreç ömür boyu devam edecektir. Bebeğin doğmasıyla, beslenmesi ve psikolojik güvenin verilmesiyle annelik görevi bitmemektedir. Bebeğin ilerleyen yaşlarda ve yıllarda anne baba desteğine çok ihtiyacı olacaktır. Annelik-babalık farklı dönemlerde çocuğun ihtiyaçlarına uygun olarak rol ve sorumluluk gerektirecektir. Örneğin ilk okul çağındaki bir çocuk için başarı duygusunun takdir edilmesi, eğitimin desteklenmesi anne babanın rol ve sorumluluğundadır. Bu yüzden anne baba çocuğun gelişim dönemlerini çok iyi bilmesi gerekmektedir.

Baba olmak anne olmaktan biraz daha farklıdır. Anne bire bir bebeğiyle dokuz ay kurduğu iletişimin desteğiyle bebek doğar doğmaz rahatlıkla ilişki kurabilir. Ancak baba böyle bir sürece hep dışarıdan katıldığı için bebe doğduğunda babanın bebekle ilişkisinde hiçbir fonksiyon yoktur. Hamilelik sürecinde babanın anneye desteği, bebekle konuşması, bebeğe masallar okuması babanın doğumdan sonraki aşamaya alışmasını kolaylaştıracaktır.

Babanın doğum sürecindeki en önemli görevi her türlü fiziksel ve maddi ihtiyaçların karşılanması olarak gözümüze çarpar. Ancak bu eksik bir durumdur babanın en büyük sorumluluğu annenin doğuma en iyi şekilde hazırlanması için gerekli psikolojik desteği sağlamaktır. Hamilelik sürecinde annenin psikolojisini iyi anlamalı, anne iletişimine dikkat etmeli, annenin kendisini iyi hissettirecek davranışlarda bulunmalıdır. Bebeğin sorumluluğu, geleceği hakkında ortak hayaller kurmak anne-baba olma sürecine olumlu destek verecektir. Doğum esnasında anneyi rahatlatmalı ve doğum sonrasının mutluluğu için anneyle iletişimine dikkat etmelidir baba. Doğum izninden sonra baba tekrar işe başlayacaktır ve bu süreçte anne çocuğun bakımıyla akşama kadar kendisi ilgilenmek zorunda kalacaktır. Burada babaya büyük görev düşmekte, işten sonra akşamları bebeğin sorumluluğunu üstlenmeli, anneye yardım etmeli, yemek ve bulaşık gibi ev işlerinde annenin yükünü hafifletmelidir. Anneye dinlenmesi ve fiziksel gücünü toplaması için zaman sağlamalı, bebeğin altının temizlenmesi, uykusunun düzenlenmesi gibi işlerde sorumluluğu üzerine almalıdır. Babanın anneye yaptığı her destek annenin lohusalık dönemini sağlıklı bir şekilde atlatmasını sağlayacaktır.

Babanın bebek ile iletişim kurması, laf atması, kucağına alması, müzik dinletmesi ve masal okuması bebek ile babasının arasında yakınlaşma sağlayacaktır. Bebek için her ne kadar anne öncelikli kişiyse de zaman geçtikçe baba da anne bebek ilişkisine dahil olmalı ve ben buradayım demelidir. Ülkemizde maalesef babalıkla ilgili çarpık bir düşünce vardır; para kazanıp eve ekmek getirmek babanın göreviymiş gibi kabul edilir. Akşam eve gelen baba ne eşiyle ne bebekle ilgilenmez. Sorduğunuzda da akşama kadar çalıştım para kazandım cevabını alırsınız. Babalık sadece eve ekmek getirmek demek değildir. Babalık annenin ve bebeğin her türlü ihtiyacına destek olabilmektir. Fiziksel ihtiyaçlardan ziyade babalık psikolojik ihtiyaçlarını karşılamaktır anne bebeğin. Anneye verilecek hür türlü destek bebeğin anne ile ilişkisini kuvvetlendirecek dolayısıyla ilerleyen zamanlarda bebek ile baba arasındaki ilişki de kuvvetlenecektir. Babalık çocuğun ilerleyen yaşlarında da her zaman yanında olduğunu, çocuğa sevgi ve güveni verebilmektir.


Evlilik sürecinde çocuk her zaman evliliğin kurtarıcısı gibi görülmektedir. Oysa çiftlerin en büyük yanılgıya düştükleri konulardan birisidir bu. Çocuk hiçbir zaman evliliği kurtarmaz ve hiçbir anne babanın çocuğuna bu sorumluluğu yüklemeye yetkisi yoktur. Evlilikte yaşanan sorunlar çocuğun eksikliğinden değil çiftin kendi eksikliklerinden kaynaklanmaktadır. Eğer çift kendi sorunlarına ve sıkıntılarına odaklanırlarsa sorunlarını çözmek için adım atarlarsa o zaman çocuğun kurtarıcı olmadığını anlayacaklardır. Ülkemizde çok yaygın bir inanç olan bu düşünce maalesef hala devam etmekte, çiftler birbirlerine son bir kez daha şans vermekte ancak evlilik sorunlarını çocuk sihirli bir değnekmiş gibi çözmemektedir.

Çocuk sahibi olmak ciddi bir karardır. Çiftlerin bu kararı birlikte almaları gerekmektedir. Anne-baba, kayınvalide-kayınbaba, konu komşu istiyor diye bebek sahibi olunmaz. Dünyaya bir bebek getirmek ciddi bir sorumluluktur, çift bu bebeğin sorumluluklarını alabileceklerine, hamilelik sürecine, anne baba olmaya hazır olup olmadıklarını kontrol etmeleri lazımdır.

Evlilik her iki çiftin de birbirlerini tanımaya çalıştıkları, aynı evde yaşamaya alışmaya başladıkları bir süreçtir. Önce çift birbirlerini her yönüyle tanımalıdır. Evliliklerinde belirli bir süre geçirmeli, birlikte kararlar alma aşamalarını sağlıklı atlatmalı, birbirlerini yetirince tanımalı ve daha sonrasında çocuk sahibi olmak için kararlar almalıdır. Bu süreçte yaklaşık olarak iki yıl kadar bir süreçtir. Ortalama iki yılda çiftler birbirlerini daha yakından tanıyabiliyor, aynı evde yaşamaya alışabiliyorlar. Özellikle evliliğin ilk aylarında hamile kalmak çiftin evlilik ilişkisini yıpratmakta, daha karı-koca rolüne alışamayan çifte ek bir rol, anne-baba rolü yüklemektedir. Çiftin evlenmeden önce çocuk sahibi olup olmamakla ilgili düşüncelerini paylaşmaları gerekmekte ve gerekli doğum kontrol yöntemlerinden uygun olanı seçmelidirler.  İstenmeyen bir hamilelikte anne adayı olumsuz duygularını asla bebeğine yansıtmamaya çalışmalıdır. Bebeğiyle olumlu iletişim kurmalı, ne kadar istenmese de dünyaya getirecekse, bebeğin sorumluluğunu bir an önce almalıdır.

Bebeğin dünyaya gelmesiyle birlikte annelik-babalık rolleri daha ağrı basmakta, karı-koca ilişkileri sekteye uğramaktadır. Lohusalık dönemi olan ilk altı haftada çiftler annelik babalık rollerine alışıp daha sonra tekrar karı koca rollerine dönmeye başlarlar. Bebeğin getirdiği sorumluluk, uykusuzluk, yorgunluk gibi durumlar eşlerin birbirlerine zaman ayırmalarını engellemektedir. Bebeğin ilk başlarda yeni bir yaşam alanına geldiği için düzensiz bir yaşam biçimi vardır. Bebeğin uyku, emme, altını pisletme gibi davranışları çok düzensizdir ve zaman geçtikçe bebek dünyadaki yaşama alışır her şey belirli bir düzene girer. Çiftler bu yüzden ilk aylarda düzensizliğin getirdiği yorgunluktan dolayı birbirlerine yeteri kadar zaman ayıramaz. Özellik anne lohusalık döneminde tüm ilgi ve şefkatini bebeğine odakladığından karı koca ilişkisi normal olarak sekteye uğrayacaktır. İlerleyen aylarda bebek normal yaşama alışmaya başladıkça eşlerin de ilişkisi normale dönmeye başlayacaktır.