http://www.tavsiyeediyorum.com/psikolog_24195_ozgur_tonbul.htm
İzleyiciler
31 Aralık 2014 Çarşamba
30 Aralık 2014 Salı
RUHSAL TRAVMA: İKİNCİL YARALANMALAR VE SOSYAL DESTEK
ÖZGÜR
TÖNBÜL, PSİKOLOJİK DANIŞMAN, facebook.com/aile.ve.evlilik.terapisi
SOMA’lı
maden emekçilerine…
RUHSAL TRAVMA: İKİNCİL YARALANMALAR VE
SOSYAL DESTEK
GİRİŞ
Türkiye travmatik olayların çok
sayıda yaşandığı (depremlerin, sellerin, savaşların, çatışmaların, şiddet
olayları) ve bunların her an başımıza gelebileceği bir ülkedir.
Ruhsal
travma, insanoğlunun travmatik olaylarla karşılaştığı zaman bilinçdışında
bastırmaya çalıştığı olaylardır. İnsanoğlu bu olaylardan ne kadar örselenerek
çıkarsa ruhsal travmaya maruz kalma olasılığı da o kadar artar.
Ruhsal travmalar 2 sebeple oluşur:
1.
Doğal Afetler: Depremler, seller, heyelanlar,
yangınlar vb.
2.
İnsan Kaynaklı: Savaşlar, işkenceler,
katliamlar, tecavüz vb.
Ruhsal
travmalar ne kadar doğal afetlerle de oluşsa bunlarda mutlaka insan kaynaklı
eksiklikler söz konusudur. Örneğin bir müteahhitin yapmış olduğu inşaattaki
eksiklikler nedeniyle o evde yaşayanların deprem sonucunda ölmeleri, dere
yataklarına yapılan evlerde yaşayanların oluşan bir sel sonucu evlerini
kaybetmeleri ya da buna tanık olmalarından dolayı ruhsal travma yaşamaları
doğal kaynaklı travmalarda bile insan kaynaklı etkilerin bulunduğunun, iki
kavramın birbiriyle iç içe olduğunun göstergesidir.
Travmanın
birincil etkilerinden daha çok ikincil yaralanmaları ve sosyal desteğin yeterli
olmaması da travmanın şiddetini arttırmaktadır. Bu açıdan bakıldığında sadece
travmatik olayın kendisi ruhsal travmaya neden olmamakta, ayrıca insanların
kullandığı dil, toplumun bakış açısı, ailenin sosyal desteği, devletin yardım
eli gibi sosyal olaylar da ikincil yaralanma olarak travmaya etki etmektedir.
RUHSAL TRAVMA
Travma
tıp dilinde yaralanma demektir. Psikolojide kullanılan anlamı ise ruhun
yaralanması, örselenmesidir. Travma kişinin ruhsal ve bedensel varlığını
değişik biçimlerde sarsan ve inciten her türlü olaylar bütünüdür.(Damka;2009)
Travmatik yaşantı kişinin psikolojik
iyilik halini, sosyal güvenliğini tehdit ederek kişinin kendini engellenmiş
hissetmesine, yetersizlik ve çaresizlik duyguları yaşamasına sebep
olur.(Damka;2009)
Travmatik olaylar aynı zamanda
kişilerin önceki şemalarının ve dünyanın güvenilir bir yer olduğuna ilişkin
temel varsayımlarının yıkılmasına neden olabilir. Travmatik olaylarla birlikte
insanda stres hormonu aşırı şekilde
çalışmaya başlar. Stres kaynağı ortadan kalktıktan sonra bile bedende kalarak
en küçük uyarana karşı bedenin tekrar stres tepkisi üretmesine neden
olur.(Yılmaz;2006)
Travmanın neden olduğu fizyolojik
değişmeler; genel olarak aşırı uyarılmışlık, olaya ilişkin rahatsız edici
düşünceler ve kaçınma başlıkları altında toplanabilmektedir. Travmatik
yaşantılar sonucu ortaya çıkabilecek tepkileri de şu başlıklar altında
toplayabiliriz:
Fiziksel
Tepkiler: Mide
rahatsızlıkları, yorgunluk, titreme, baş dönmesi, baş ağrıları, göğüs ağrısı,
kalp çarpıntısı.
Duygusal
Tepkiler: Kaygılı olma, korku, kızgınlık, suçluluk, panik
hali, inkar, depresif duygu durum, öfke, huzursuzluk.
Davranışsal
Tepkiler: Ani davranışlar, yeme sorunları, irkilme,
korkma, kendini geri çekme.
Sosyal
Tepkiler: Sosyal
ilişkilerde sorunlar, yargılama, suçlama, sosyal hayattan uzaklaşma ve her şeyi
kontrol altında tutma isteği.(Damka;2009)
Ruhsal travmada stresörün etki
şiddetini arttıran etkenler şöyledir:
-
Birey için öznel anlamı olması
-
Karşı karşıya kalma süresinin uzaması
-
Karşılaşmanın ani olması
-
İnsan tarafından oluşturulması
-
Ölüm tehdidi içermesi
-
Fiziksel yaralanma ile birlikte olması
-
Gaddarlık ve insanlık dışı olay içermesi
-
Kişide suçluluk duygusu uyandırması
-
Kişinin köşeye sıkışmışlığı hissetmesi (Özgen ve
Aydın;1999)
İKİNCİL YARALANMALAR VE SOSYAL DESTEK
Travmatik yaşantılara maruz kalan
kişilerde bu belirtilerin daha çok yaşanmasına neden olabilecek diğer bir durum
ise ikincil yaralanmalardır. İkincil
yaralanmalar, kişinin çevresindeki kişiler tarafından travma ile ilgili olarak
eleştirilmesi, bu konuda kişiye inanılmaması, onunla dalga geçilmesi, ailenin
desteği ve güvenini geri çekmesi vb. ile oluşur. İkincil yaralanmalar
çoğunlukla yaşamlarında hiç travma yaşamamış insanların travmaya maruz kalmış
kişilere sabır ve anlayış göstermesini bilmemelerinden kaynaklanır. İkincil
yaralanmalar herhangi bir travmayı izleyerek insanların kendi başlarına
gelenlerden kendilerini sorumlu tutmaları ya da başkaları tarafından sorumlu
tutulmalarıdır. İkincil yaralanmalar kişinin kendisini çevresinden daha çok
geriye çekmesine, iletişimi kesmesine sebep olabilir. İkincil yaralanmalar
kişinin iş ve toplumsal yaşamını engelleyebilir. Örneğin; kişi kendisini iş
yerinde güvende hissedemeyebilir, travmatik olaylar düşüncelerinde canlanabilir
ve iş arkadaşlarının olumsuz tutumlarından dolayı işini bırakmak zorunda
kalabilir.(Akcanbaş,2009; Sungur,1999)
İkincil yaralanmalara yol açan
davranış tarzları şu şekilde oluşmaktadır
1.
Travmatik yaşantıya maruz kalan kişiye inanmamak
veya onu yalanlamak
2.
Travmatik yaşantıya maruz kalan kişinin
yaşadıklarını önemsizleştirme
3.
Travmatik yaşantıya maruz kalan kişiyi suçlama
4.
Travmatik yaşantıya maruz kalan kişiye nasıl
davranacağını bilmeme, cehalet
5.
Travmatik yaşantıya maruz kalan kişiye gaddarca
ve acımasızca yaklaşmak
6.
Travmatik yaşantıya maruz kalan kişiye uygunsuz
sorular sormak
7.
Travmatik yaşantıya maruz kalan kişiye sağlanan
yardımın gecikmesi veya yardıma zor ulaşılması
Ruhsal travmanın kendisi kadar önemli olan travmanın
kişi tarafından nasıl algılandığıdır. Bu nedenle travmanın uzun dönem etkilerini
önlemek için yapılacak girişimlerden biri travmanın hemen sonrasında kişinin
başına gelenleri birileriyle paylaşmasını sağlamaktır. Travmaya uğrayan bireyin
daha önceki deneyimleri, travma öncesi kişiliği, ailesel bir sorunun olup
olmadığı ve travmayla başa çıkma becerisi gibi özellikler travmanın algılanış
ve travmayla ilgili bilginin işleniş biçimini etkiler. Travma sonrasında
yaşanan ortamın destekleyici olup olmaması, bireyin yardım ağı ve destek
kaynakları ve bireyin bu destek kaynaklarından yararlanabilmesinin kolaylığı
veya zorluğu, travmanın etkilerinin çabuk atlatılıp atlatılmamasını belirleyen
önemli etkenlerdir. (Sungur,1999)
Sosyal destek akut TSSB’nin kronikleşip
kronikleşmemesini belirleyen önemli bir
etkendir. Çünkü sosyal destek;
-
Kişiye sevildiğini göstermenin, sevgi ve
empatinin önemli bir ifadesidir
-
Kontrol kaybının yol açtığı çaresizlik ve
yetersizlik duygularını ortadan kaldıran veya nötralize eden önemli bir
etkendir
-
Kurbanın travmatik yaşantıyla ilgili olarak
kendini ifade edebilmesini, en azından travmatik yaşantıyı paylaşmasını sağlar.
-
Bireyin travma sonrasında yetersiz veya uygunsuz
tepki verdiği konusundaki düşüncelerini değiştirmesini sağlar
-
Sosyal destek ve paylaşma, bireyin dış dünyanın
tehlikelerle dolu olduğu biçiminde gelişebilecek yeni şemalarının
esnekleşmesini sağlar
-
Kişiyi beklenmedik ikincil yaralanmalardan korur
(Sungur,1999)
SONUÇ
Özellikle toplumsal travmalarda
ikincil yaralanmalar çok fazla yaşanabilmektedir. Travmaya maruz kalmış
kişilerin duyarlılıkları düşünülmeden yapılan yorumlar, kullanılan cümleler
travmanın şiddetini arttırabilmektedir.
Toplumsal
travmalarda devlet yetkililerinin kullandığı söylemler, kelimeler özenle
seçilmelidir. Travmanın etkisini hafifletici yöntemleri kullanmalıdırlar. Aksi
taktirde toplumsal travma toplumsal hezeyanlara dönüşme tehlikesine girebilir.
Son
zamanlarda toplumsal travmalarda ikincil yaralanmalara neden olan olaylardan
birisi de sosyal medyada kullanılan ifadelerdir. Travmatik bir yaşantı ile
mücadele etmeye çalışan insanların yaşamlarının kullanılması, istismar edilmesi
travma mağdurlarının ruhsal süreçlerini de etkilemektedir.
Yaşanan
toplumsal travmalarda devletin sosyal desteğinin bir an önce ve yeterli ölçüde
topluma ulaşması yaşanan ruhsal travmanın şiddetini azaltmaktadır. Yardım
çadırlarının kurulması, sıcak yemeklerin verilmesi, gerekli bilgilerin
açıklanması, yönlendirmelerin doğru yapılması, gerekli psikolojik destek ve
sağlık ekiplerinin hazır bulunması sosyal desteğe örnek olarak verilebilir.
Toplumsal
travmalara açık bir ülke olduğumuz için ruh sağlığı alanında çalışan
psikiyatrist, psikolog, psikolojik danışman ve sosyal hizmet uzmanlarının
travma ve krize müdahale konularında daha çok eğitim almaları da gerekmektedir.
KAYNAKÇA
1.
Sungur, M Z. İkincil Travma ve Sosyal Destek, Klinik Psikiyatri, 1999; 2:
105-108
2.
Damka , Z. Sığınma
Evinde Kalan Şiddet Mağduru Kadınlar: Ankisyete Duyarlılığı, Travmaya Bağlı
Suçluluk, Travma Sonrası Stres Bozukluğu ve Psikolojik Belirtiler, Yüksek
Lisans Tezi, 2009
3.
Akcanbaş, M. Afet ve Kurban Psikolojisi: Travma Sonrası Stres Bozuklukları El
Kitabı, AKUT Yayınları, 2009
4.
Aydın H, Özgen F. Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Klinik Psikiyatri, 1999; 1: 34-41
5.
Yılmaz, B. Arama
Kurtarma Çalışanlarında Travma Sonrası Stres Belirtileri ve Travma Sonrası
Büyüme ile İlişkili Değişkenler, Doktora Tezi, 2006
İNTERNET BAĞIMLILIĞI VE ÇOCUK
Özgür TÖNBÜL, Psikolojik Danışman & Aile Danışmanı,
facebook.com/aile.ve.evlilik.terapisi
İNTERNET BAĞIMLILIĞI VE ÇOCUK
Modern
çağda teknoloji herkesin elinde ve herkes tarafından ulaşılması koyla hale
gelmiştir. Teknolojiye ulaşmak ve kullanmak o kadar sıradan hale gelmiştir ki,
teknoloji kullanımından uzak insanlara cahil gözüyle bakılmaktadır. Peki
teknoloji bu kadar hayatımıza girmişken bize ne gibi faydaları ve zararları
olabilir? Çocuklarımızın teknolojiyle iç içe olması, tabletleri, dokunmatik telefonları
kullanmaları onların ne kadar da zeki olduklarını mı gösteriyor?
Günümüz toplumunda internet, bir
bilgi veya iletişim kaynağı olmanın ötesinde bazı insanlarda görülüş itibariyle
‘’bağımlılık’’ halini almıştır. Birçok kişi gerçek hayatta karşılığını
bulamadığı tutkuları ve tutsaklığı sanal dünyada yaşamaktadır. Bu durum kişinin
internete karşı bağımlılığını ileri derecede tetikleyici rol oynamaktadır.
İnternet bağımlılığını hastalık
haline getiren ve bu durumu iyice tetikleyen neden ise; bilgisayar, internet ve
sanal dünyanın karşı konulmaz çekiciliği ve bunu mekansal olarak var eden internet
kafelerdir artık her evde internet bağlantısı olduğu için internet kafeler
popülerliğini yitirmektedir. Gerçek dünyadan uzaklaşan bireyler sanal dünyada
gerçek olmayan faaliyetler ve ilişkiler içerisine girerek toplumdan
soyutlanmakta, bilgisayar ve internet bağımlısı haline gelmektedir. Ayrıca
günümüzde internet ve bilgisayara her yönden olumlu gözüyle bakmakta kişiye
bağımlılığı getirebilmektedir.
İnternet
Bağımlılarının Tipik Davranışları:
-- İnternete
bağlı değilken, internete yapılan aktivitelerin hayalini kurması
-- İnternette
planlanandan daha fazla zaman geçirilmesi
-- İnternet
yüzünden işteki ya da okulda ki başarıda düşme görülmesi ya da sosyal
ilişkilerde kopma yaşanması
-- İnternet
kullanımı hakkında aile ya da arkadaşlara yalan söylenmesi
-- İnternetin
günlük hayatta ki problemlerden kaçmak için bir araç olarak kullanılması
İNTERNET
BAĞIMLILIĞININ BELİRTİLERİ
Günümüzde internet bağımlılığı
hakkında yapılan araştırmalar ve uzmanlar, internet bağımlılığının belirtileri
konusunda hem fikirlerdir.
Bu belirtileri
maddeler belirtecek olursak:
-- Her gün
internete bağlanmak, bağlı iken zamanın farkında olmamak, sorulduğunda ise
inkar etmek
-- Herkese mail
adresi, ICQ( sohbet odası adı) numarası, sohbet odası adları vs. vermek veya
dağıtmaya çalışmak
-- İnternet dışı
uğraşlara ilginin kaybolması
-- Sosyal
faaliyetlerde azalma, dostları tarafından anlaşılamama duygusu, spor
faaliyetlerinden uzaklaşma ve kondisyon kaybı
-- İş
verimliliğinin düşmesi
-- Sürekli
uykusuz kalma ve yorgunluk
--
Alışverişlerin internet üzerinden yapılması
-- Aile
fertlerine yeterli zamanı ayıramama nedeni ile aile bağlarının zayıflaması
-- Günlük
yaşamda ki diğer iş ve kişilerin, internetteki yaşamına engel olduğu düşüncesi
-- Bilgisayar
kullanımı nedeniyle eşler arasında anlaşmazlık ve sorun çıkması
İnternet bağımlılığı konusunda ilk çalışmalardan birini yapan Psikolog
Kimberly Young tur. Ayrıca Kimberly Young ilk kitabını bu konu hakkında
yazmıştır. Kimberly Young’ a göre insanların internet bağımlısı olup- olmadığı,
kendi vermiş olduğu on maddenin dördünü kendisinde bulmasıyla yeterlidir.
On iki aylık
süreçte aşağıda ki kriterlerden dördünü veya daha fazlasıyla karşılaşmak,
‘’internet bağımlısı’’ teşhisi koymak için yeterlidir.
1)
İnternette çok fazla zaman harcadığını hissetmek
2)
Doyuma ulaşmak için interneti daha fazla süre kullanma
ihtiyacı duymak
3)
İnternet kullanımını kontrol edememek
4)
İnternet kullanımına son verdiğinde veya kesmeye
çalıştığında kendini rahatsız ve sinirli hissetmek
5)
İnterneti sorunlardan kaçmak veya karamsar ruh halinden
kurtulmak için kullanmak
6)
İnternet kullanımının derecesini gizli tutmak için
aileye veya arkadaşlara yalan söylemek
7)
İnternet yüzünden tehlikeye atılmak veya önemli bir
ilişkiyi,işi, eğitim veya kariyerle ilgili bir fırsatı riske atmak
8)
Erişim ücretlerine aşırı miktarlarda para harcanmasına
rağmen kullanmaya devam etmek
9)
İnternete
bağlanmadığında içe çekilme, depresyon ve sıkıntı seviyesinde artış olması
10) Tasarladığından daha fazla süre internet
kullanmak
Tüm bu
belirtiler sadece yetişkinler için değil, çocuk ve ergenleri de kapsamaktadır.
Çocuklarımız çok erken yaşta teknoloji ile tanışmakta ve kullanmaktadır.
Aileler teknoloji ile iç içe olan çocuğunu sokaktan daha güvenli bir ortamda
olduğunu sanmaktadır. Oysaki çocuğumuzu kontrolsüz bir internet ortamında
yalnız başına bıraktığımızda, sanal dünyanın tüm tehlikelerine karşı çocuğumuzu
açık hale getirmekteyiz. Özellikle çevrimiçin oyunlar, para ile oynanan oyunlar
ve bahisler, sohbet odalarından gelebilecek cinsel istismarlar bu tehlikelerden
bir kaçıdır.
Ayrıca internet bağımlısı
çocuğumuzun okul başarısı düşmekte, arkadaş ve aile ilişkileri bozulmaktadır.
Burada dikkat edilmesi gereken üç husus vardır:
1)
Akademik başarısı yüksek iken düşmesi veya orta iken
daha fazla düşmesi
2)
Sağlığında olmayan bir problemle karşılaşması, yemek
yeme düzeninin bozulması ve çekilen uykusuzluk
3)
Ailesi ve
arkadaşları ile geçirdiği zamanın bilgisayar kullanımı ile azalması ve vaktin
çoğunun bilgisayar başında geçirilmesi
Ailelere
Öneriler:
Çocuk ve ergen,
internet bağımlılığı belirtileri gösteriyorsa aile profesyonel bir danışmana
başvurmalıdır. Saplantılı internet kullanımı; depresyon, öfke ve özgüven
eksikliği gibi başka sorunların belirtisi olabilir. İnternet kullanımı
yasaklanmamalıdır. Bunun yerine çocuğun çevrim içi olarak ziyaret edebileceği
sitelere ve neler yapabileceğine yönelik internet kullanım kuralları
belirlenmelidir.
Her gün ya da bir haftalık süre içerisinde
çocuk ve ergene belirli zaman sınırlılıkları içerisinde bilgisayar ve internet
kullanımı hakkı verilmelidir. Verilen bu hakkı kullanım şekle ergene ait
olmalıdır.
Ödevlerin
bitirilmesi ile internet kullanımının gerçekleştirileceğini çocuk ve ergenle
önceden konuşmak ve bu kurala uymama
dahilinde de neler olabileceğini ergene daha önceden bildirmek
Sohbet odalarına
veya yetişkin içerikli sitelere girmesine izin verilmemelidir. Ergen veya çocuk
bu hususta bilgilendirilmeli ve bu sitelerin sakıncalarından bahsedilmelidir. Bir başka çözüm yolu olarak da
bu sitelere şifre konulabilir.
Bilgisayarın
açık bir yerde tutulması uygundur. Bilgisayarı çocuğun odasında değil, evin
ortak kullanım alanlarından birine kurulmalıdır. Böylece ebeveynlerin
çocuklarını takibi daha kolay olabilmektedir.
Çocuk ve ergenin
internet dışında da etkinlikler ile vakit geçirmesi sağlanmalı, arkadaşlarıyla
beraber zaman geçirmesi imkanı verilmelidir. Spor faaliyetlerine
yönlendirilmelidir ve okul sonrası katılacak aktivitelerinin çoğaltılması ve
katılımı sağlanmalıdır.
ÇOCUKLARDA RUHSAL TRAVMA
Özgür
TÖNBÜL, Psikolojik Danışman & Aile Danışmanı,facebook.com/aile.ve.evlilik.terapisi
ÇOCUKLARDA RUHSAL TRAVMA
Travma
tıp dilinde yaralanma demektir. Psikolojide kullanılan anlamı ise ruhun
yaralanması, örselenmesidir. Travma kişinin ruhsal ve bedensel varlığını
değişik biçimlerde sarsan ve inciten her türlü olaylar bütünüdür.
Travmatik yaşantıların sarsıcı ve
incitici olmasından dolayı erken yaşlarda yaşanan travmalar, çocukların
hayatını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Çocukluk çağında travmatik etkiye
sahip olabilecek en önemli etkenler; cinsel istismar, ihmal, ciddi kronik bir
hastalığa sahip olma, anne-baba kayıpları, ölüme tanık olma sayılabilir.
Çocukların da yetişkinler gibi travmatik yaşantı sonrası tepkiler geliştirme
olasılığı vardır. Travma sonrası tepkiler her ne kadar yetişkinlerle benzer
özellikler gösterse de çocuklar bu tepkileri oyunlarında, rüyalarında ve
korkularında daha farklı biçimlerle yaşamaktadır. Çocuklarda ruhsal travma
konusunda tanı koyduracak net bir karar olmasa da çocuklar için yetişkinlerde
kullanılan DSM-IV-TR’ in TSSB kategorisi kullanılmaktadır.
DSM-IV’ te TSSB tanısı koymada kullanılan
kriterlere ek olarak çocuklarda travma şu şekillerde kendini gösterebilir;
1.
“Aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme”
belirtilerinin eş değeri olarak “dezorganize davranışlar ya da ajite
davranışlar” gösterilebilir
2.
Çocuklarda “travmanın sürekli olarak yeniden
yaşanması” travmayı konu alan oyunların tekrar tekrar oynanması biçiminde
gerçekleşebilir
3.
Travmatik olayın “sık sık, sıkıntı veren biçimde
rüyada görülmesi” çocuklarda içeriği tam anlaşılamayan korkunç rüyalar şeklinde
kendini gösterebilir (Demir,2008)
Çocukların
yaşı, gelişimsel özellikleri, sosyal çevrelerinin travmaya tepkisi, travmayı
algılayış biçimlerindeki kültürel farklılıklar, travmayı anlayabilmesi ve
anlamlandırabilmesi, duygularını ifade edebilme becerisi çocuklarda travma sonrası
dönemin gidişini önemli ölçüde belirler. Bu dönemde özellikle sosyal çevrenin
travmatik yaşantılar sonucu oluşan duyguların yaşanmasını çok abartılı ya da
çok yüzeysel şekilde gerçekleştirmesi çocukların da duygularını yaşama
biçimleri açısından belirleyici olmaktadır.(Alıcı,2010)
Çocuklar
travmatik olaya maruz kaldıklarında gelişimsel süreçleri zarar görür ve sonraki
gelişim görevlerinde sorunlar ortaya çıkabilir. Olay öncesinde ve sırasında
yaşanan stres ve gerilim çocuğun başa çıkma stratejilerini ve direncini tehdit
eder. Ruhsal travmalar çocukluk çağında oluştuğunda ve doğru bir biçimde ele
alınmadığında etkisi daha kalıcı ve uzun süreli olabilmektedir. (Alıcı, 2010)
Motavallı
(1997) makalesinde Brett’in DSM-III’ e göre TSSB tanı kategorisini çocuklar
için uyarlamasını yayınlamıştır. Buna göre çocukluk çağı travmaları içine
gerekli ölçütler şöyledir:
A. Olağan Dışı Bir Travmaya Maruz Kalma:
Çocukluk çağında ruhsal travma yaratabilecek faktörler şöyledir:
-
Kaçırılma, rehin alınma
-
Cinayete, terörizme maruz kalma
-
İntihara şahit olma
-
Cinsel ve fiziksel istismar
-
Ciddi kazalar sonucu yaralanmalar
-
Yaşamı ciddi biçimde tehdit eden fiziksel
hastalık
-
Büyük felaketler
B. Yeniden Yaşama Fenomeni: Bu
fenomen çocuğun ruhsal yaşantısındaki travma izlerini yansıtmaktadır.
Tekrarlayıcı ses, görüntü ve düşünceler çocuğun dünyasına hakim olmaktadır.
Küçük yaş çocuklarda travmaya ait ayrıntılar geri plandadır, yaş ilerledikçe
ayrıntılar artmaktadır. Canlı anılar sıklıkla oyun ve resimlerle dile
gelebilir. Çocuklarda savunma mekanizmaları yetersiz kaldığında ise travmatik
rüyalar ortaya çıkabilir.
C. Psikolojik Uyuşukluk ve Kaçınma Davranışı: Çocuklarda egonun tam gelişmemesi travmatik
yaşantıları daha zor tolere etmelerine yol açmaktadır. Travmatik yaşantıdan
sonra çocukların duygularını ifade etmelerinde kısıtlılık görülebilir.
Hatırlatıcılardan kaçmak istediklerinden travmanın gerçekleştiği mekandan
geçmek istemezler. Travma sonrası günlük işlevlerinde kısıtlama ve azalma
görülür, bu sadece depresif duygu durumun sonucu değildir, bir daha travmaya
maruz kalmamak için genel bir inhibisyondur. Travmaya maruz kalmış çocuklarda
daha fazla ebeveynlerine yapışma ve tutunma davranışı gözlemlenir.
D. Uyanıklıkta Artma: Genel
felaketlerden sonra çocuklarda uyku bozuklukları görülebilmektedir. Ancak
TSSB’de görülen uyku bozuklukları haftalar, aylar hatta yıllarca
sürebilmektedir. Uyku bozukluklarına bağlı olarak çabuk öfkelenme, dikkatte
sorunlar görülebilir. Travmaya maruz kalmış çocuklar adeta kendilerini savunmak
için her zaman aşırı uyanık ve kaygılı görünürler. (Motavallı,1997)
Çocukluk
çağında özellikle cinsel istismara maruz kalmak, çocukların gelişim düzeylerini
olumsuz yönde etkileyebilmekte ve çocukların ileriki yaşlarda travmatik
etkileri sürdürmelerinin temelini oluşturmaktadır. Çocuk yaşadığı olayı
anlamlandıramamasının yanında korku duymakta, tedirgin olmaktadır. Yaşanan bu
travma sürekli hale geldiğinde çocuk dissosiyasyon savunma mekanizmalarını sık
kullanmaya başlayabilir. Dissosiyatif bozukluklara baktığımızda çocukluk çağı
ruhsal travmalarının etkilerini görmek mümkündür.
Dünya
Sağlık Örgütü 1999 yılında çocuk istismarı veya çocuğa karşı kötü muameleyi;
“sorumluluk, güven ve yetenek ile ilgili genel durumunda çocuğun sağlığına,
yaşamına, gelişimine ve değerine zarar verebilen, fiziksel ve/veya emosyonel
kötü davranışı, ihmali, her türlü ticari çıkar için çocuğun kullanılmasını
içeren davranışlar” olarak tanımlamıştır. (Ovayolu ve ark. , 2007)
Çocukluk
çağı ruhsal travmaları içinde çocuk istismarı yinelenebilirliği, çocuğa
genellikle en yakını tarafından yapılıyor olması, bu nedenle de tanımlanması ve
tedavi edilmesi en zor olan travma şeklidir. Cinsel istismar çocuğun bir
yetişkin tarafından; cinsel uyarı ve doyum için kullanılması, fuhuşa
zorlanması, pornografi gibi suçlarda cinsel obje olarak kullanılmasıdır.
Genital bölgeye dokunma, teşhircilik, pornografi, ırza geçmeye kadar çok geniş
yelpazedeki davranışları kapsamaktadır. Cinsel istismarın mutlaka şiddet
içermesi gerekmez, çocuğun rızası olup olmadığına bakılmaz. (Ovayolu ve ark. ,
2007)
Çocukluk
çağı cinsel istismarı genellikle tesadüfen fark edilir. Bazen fizik muayene ile
fark edilebileceği gibi fark edilmeye de bilir. Çocuk cinsel istismar sırasında
şiddet görmüşse ortaya çıkabilir. Ancak genellikle çocukluk çağı cinsel
istismarı kimseye söylenememektedir. İstismardan bahsederken kendinde değilmiş
bir arkadaşındaymış gibi olaydan bahseder.
0-3 yaş arasında yeme ve uyku bozuklukları, davranış değişiklikleri,
yabancılardan korkma ve yaşına uygun olmayan cinsel oyunlarda bulunma
görülebilir. 3-6 yaş arası çocuklarda bebek gibi konuşma, içe çekilme, birine
yapışma, enürezis, enkoprezis, yeme ve uyku bozuklukları, agresyon, boyun eğme
davranışı, sık ve devamlı cinsel oyun, mastürbasyon gözlenebilir. (Ovayolu ve
ark. , 2007)
Cinsel
istismara uğramış çocuklarda yüksek oranda depresyon gözlenmekte ve kurbanın
benlik saygısı ciddi hasara uğramaktadır. Bu çocuklarda intihar düşünceleri ve
girişimleri sık görülmektedir. Kişilerarası ilişki kurma ve sürdürme cinsel
istismardan olumsuz olarak etkilenmektedir.(Taner ve Göker, 2004)
Çocuklarda
ruhsal travmalara yol açan bir diğer istismar türü de fiziksel istismardır.
Fiziksel istismar çocuğun kaza dışı nedenlerle yaralanması veya ailesi
tarafından yeterince gözetilmemesine bağlı gelişen kazaları kapsar. Kaza dışı
travmalar genellikle çocuk, anne babası tarafından cezalandırılmak istendiğinde
veya anne baba kontrolünü kaybettiğinde ortaya çıkar. (Kara ve ark. , 2004)
Fiziksel
istismar genellikle en yaygın rastlanan ve belirlenmesi en kolay istismar
türüdür. Ülkemizde kültürel özellikler ve gelenekler, çocuğu dövme gibi
istismar olarak kabul edilen davranışların toplum tarafından kabul edildiğini
göstermektedir. Fiziksel istismara
uğramış çocuklar sosyal işlevsellik alanında yetersizlik ve yakın ilişki kurma
güçlüğü yaşamaktadır. Fiziksel istismar ve ihmale uğramış çocuklarda bilişsel
yetilerde bozukluk ve akademik başarısızlığı sık rastlanılmaktadır. Madde
kötüye kullanımı, kişilik bozuklukları, tehlikeli cinsel deneyimler gibi
sorunların yanı sıra kaygı bozuklukları, dikkat eksikliği ve hiperaktivite
bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu gibi psikiyatrik bozukluklarda
görülebilmektedir. (Bahar ve ark. , 2009)
Çocuklarda
görülen bir diğer istismar türü de duygusal istismardır. Duygusal istismar ve
ihmal oldukça sık olmakla birlikte, fark edilmesinde, tanımlanmasında,
anlaşılmasında ve yasal olarak kanıtlanmasında güçlük yaşanmaktadır. Duygusal
istismar ve ihmal, çevredeki yetişkinler tarafından gerçekleştirilen, çocuğun
kişiliğini zedeleyici, duygusal gelişimini engelleyici eylemler ya da
eylemsizlikler olarak tanımlanır. Fiziksel ve cinsel istismar türlerinin
çoğunda duygusal istismar ve ihmal de yer almaktadır. Duygusal istismar ve
ihmale maruz kalmış çocuklarda birçok duygusal, davranışsal, gelişimsel ve
sosyal bozukluklar ortaya çıkabilmektedir. Dışavurum ve içe atım sorunları,
sosyal ilişkilerde bozukluk, kendine güvende azalma, intihar davranışı,
çocukluk çağı mastürbasyonu ve başka birçok psikiyatrik bozukluk
görülebilmektedir.(Taner ve Gökler, 2004)
UNICEF
duygusal istismar ve ihmali çocuğun nitelik, kapasite ve arzularının sürekli
kötülenmesi, sosyal ilişki ve kaynaklarla ilişkisinden sürekli yoksun bırakılması,
çocuğun sürekli insan üstü güçlerle, sosyal açıdan ağır zararlar verme ya da
terk etme ile tehdit edilmesi, çocuktan yaşına ve gücüne uygun olmayan
taleplerde bulunulması ve çocuğun topluma aykırı düşen çocuk bakım yöntemleri
ile yetiştirilmesi olarak tanımlanmıştır. Çocuğa bağırma, reddetme, aşağılama,
küfretme, yalnız bırakma, korkutma, yıldırma, tehdit etme, duygusal
ihtiyaçlarını karşılamama, yaşının üzerinde sorumluluklar bekleme, kardeş
ayrımı yapma, değer vermeme, önemsememe, küçük düşürme, alaylı konuşma, aşırı
baskı ve otorite kurma, lakap takma, bağımlı kılma ve aşırı koruma görülen
duygusal istismar türleridir. (Bahar ve ark. , 2009)
ÇOCUKLARDA GÖRÜLEN RUHSAL TRAVMA BELİRTİLERİ
Belirti Türü
|
0–2 Yaş
|
3–6 Yaş
|
Bilişsel
|
|
|
Zayıf sözel ifade
yeteneği
|
√
|
|
Hafıza problemleri
|
√
|
|
Okulda
konsantrasyon bozuklukları ve dikkat problemleri
|
|
√
|
Öğrenme
problemleri
|
|
√
|
Düşük yetenek
gelişimi
|
|
√
|
Davranışsal
|
|
|
Asabiyet
|
√
|
√
|
Olumlu veya
olumsuz davranışlarla ilgi çekme
|
√
|
√
|
İçe kapanma
|
√
|
√
|
Saldırganlık
|
√
|
√
|
Sosyal ortamlarda
rahatsız edici davranışlar
|
|
√
|
İstismar veya
travmayı taklit etme
|
|
√
|
Küfür etme
|
|
√
|
Aşırı ağlama veya
çığlık atma
|
√
|
|
Çabuk irkilme
|
√
|
√
|
Arkadaş edinme
veya insanlara karşı güven problemleri
|
|
√
|
Travmadan kendini
suçlama
|
|
√
|
Travmayı
hatırlatan yetişkinlerden korku
|
√
|
√
|
Anne / babadan
ayrılma korkusu
|
√
|
√
|
Sinirli, korkak
veya vurdumduymaz tavırlar
|
|
√
|
Heyecan, üzüntü ve
sinirlilik belirtileri
|
√
|
√
|
Aşırı
suskunluk
|
√
|
√
|
Özgüven kaybı
|
|
√
|
Fizyolojik
|
|
|
İştahsızlık ve
sindirim sistemi problemleri
|
√
|
|
KAYNAKLAR
1.
Demir M, Çocuk
ve Ergenlerin Cinsel İstismarı Sonrasında Akut Stres Bozukluğu ve Travma
Sonrası Stres Bozukluğu Özelliklerinin İncelenmesi, Uzmanlık Tezi, Bursa,
2008
2.
Alıcı E, Dışavurumcu
Etkinliklere Dayalı Grupla Psikolojik Danışma Programının Ebeveyn Kaybı Yaşayan
9-11 Yaş Çocukların Travma Sonrası Stres Düzeyine Etkisi, Yüksek Lisans
Tezi, İstanbul, 2010
3.
Motavallı N, Çocukluk Çağında Görülen Travma Sonrası Stres Bozukluğunun Klinik
Özellikleri ve Seyri, Yeni Symposium Dergisi, 35(2-3) 92-95, 1995
4.
Ovayolu N, Uçan Ö, Serindağ S, Çocuklarda Cinsel İstismar ve Etkileri,
Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi, Cilt:2, Sayı:4, 2007
5.
Taner Y, Gökler B, Çocuk İstismarı ve İhmali: Psikiyatrik Yönleri, Hacettepe Tıp
Dergisi, 35:82-86, 2004
6.
Kara B, Biçer Ü, Gökalp A S, Çocuk İstismarı, Çocuk ve Hastalıkları
Dergisi, 47:140-151, 2004
7.
Bahar G, Savaş H, Bahar A, Çocuk İstismarı ve İhmali: Bir Gözden Geçirme, Fırat Sağlık
Hizmetleri Dergisi, Cilt:4, Sayı:12, 2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)