Travma
tıp dilinde yaralanma demektir. Psikolojide kullanılan anlamı ise ruhun
yaralanması, örselenmesidir. Travma kişinin ruhsal ve bedensel varlığını
değişik biçimlerde sarsan ve inciten her türlü olaylar bütünüdür.(Damka;2009)
Travmatik yaşantı kişinin psikolojik
iyilik halini, sosyal güvenliğini tehdit ederek kişinin kendini engellenmiş
hissetmesine, yetersizlik ve çaresizlik duyguları yaşamasına sebep olur.(Damka;2009)
Travmatik olaylar aynı zamanda
kişilerin önceki şemalarının ve dünyanın güvenilir bir yer olduğuna ilişkin
temel varsayımlarının yıkılmasına neden olabilir. Travmatik olaylarla birlikte
insanda stres hormonu aşırı şekilde
çalışmaya başlar. Stres kaynağı ortadan kalktıktan sonra bile bedende kalarak
en küçük uyarana karşı bedenin tekrar stres tepkisi üretmesine neden olur.(Yılmaz;2006)
Travmanın neden olduğu fizyolojik
değişmeler; genel olarak aşırı uyarılmışlık, olaya ilişkin rahatsız edici
düşünceler ve kaçınma başlıkları altında toplanabilmektedir. Travmatik
yaşantılar sonucu ortaya çıkabilecek tepkileri de şu başlıklar altında
toplayabiliriz:
Fiziksel
Tepkiler: Mide
rahatsızlıkları, yorgunluk, titreme, baş dönmesi, baş ağrıları, göğüs ağrısı,
kalp çarpıntısı.
Duygusal
Tepkiler: Kaygılı olma, korku, kızgınlık, suçluluk, panik
hali, inkar, depresif duygu durum, öfke, huzursuzluk.
Davranışsal
Tepkiler: Ani davranışlar, yeme sorunları, irkilme,
korkma, kendini geri çekme.
Sosyal
Tepkiler: Sosyal
ilişkilerde sorunlar, yargılama, suçlama, sosyal hayattan uzaklaşma ve her şeyi
kontrol altında tutma isteği.(Damka;2009)
Ruhsal travmada stresörün etki
şiddetini arttıran etkenler şöyledir:
-
Birey için öznel anlamı olması
-
Karşı karşıya kalma süresinin uzaması
-
Karşılaşmanın ani olması
-
İnsan tarafından oluşturulması
-
Ölüm tehdidi içermesi
-
Fiziksel yaralanma ile birlikte olması
-
Gaddarlık ve insanlık dışı olay içermesi
-
Kişide suçluluk duygusu uyandırması
-
Kişinin köşeye sıkışmışlığı hissetmesi (Özgen ve
Aydın;1999)
RUHSAL TRAVMA VE PSİKOLOJİK FAKTÖRLER
Ruhsal
travmayı açıklamada çok çeşitli yaklaşımlar kullanılmıştır. Bu yaklaşımlar
travmayı kendi değerlendirme biçimlerine göre ele almışlardır. Ancak şunu
unutmamak gerekir ki ruhsal travmanın açıklanmasında ne sadece psikolojik
faktörler ne de sadece biyolojik faktörler etkili olabilmektedir. Travmaya
maruz kalmış birisi ile ilgilenirken hastayı her açıdan incelemek
gerekmektedir.
a. Psikodinamik Yaklaşım:
TSSB’nin psikoanalitik modeli, travmatik yaşantının çözümlenmemiş iç çatışmayı
harekete geçirdiği varsayımına dayanmaktadır. Freud, şiddetli travmaların tüm
savunma düzeneklerini aşarak ağır, acı verici şekilde yaşandığını, represyonun
yetersiz kaldığını, egonun bununla baş etme gücünün kalmadığını ileri sürmektedir.
Önce dissosiyasyon düzeneği kullanılarak bu yaşantılar bilinçli alandan ve
yaşantı/duygu bütünlüğünden ayrıştırılıp bilinçdışına yerleştirilmektedir. Bu
yaşantıyı yada yaşantının bir yanını anımsatacak yeni bir travma ile tüm anılar
yeniden yaşanmaktadır. Geçmişteki çatışma alanı ile yeni travmatik olay
bütünleşmiş olduğunda ise başetme gerçekleşebilmektedir. Bölünme, bu
bütünleşmeyi yapamayan egonun savunma düzeneği olup bir yanda acıdan
uzaklaşırken bir başka yönde farklı biçim ve yoğunlukta yeniden yaşanmaktadır.
Baş edilemeyen çatışmalar karşısında çekilme/kaçınma başlamakta ve birey
yalnızlık, çaresizlik yaşamaktadır. Egonun gelecek olayları hayalde, önceden
yaşama ve böylece geleceğe hazırlanma yeteneği, onun dışarıdan gelen uyarıları
elemesini ve organize etmesini kolaylaştırmaktadır. Beklenmedik olaylar,
hazırlanma olanağı bulunmuş olaylardan daha büyük şiddetle yaşanmaktadır. (Özgen
ve Aydın, 1999)
b. Bilişsel ve Bilgi İşleme Kuramı: Ağır
stres karşısında bilgi işleme bozulmakta, yaşantının asimile edilmesi mümkün
olmamaktadır. Bütünlenememiş yaşantılar kolaylıkla uyarılabilmekte ve yaşamın
içine karışabilmektedir. Acı verici yaşantılar bastırılamamakta ya da
dışlanamamaktadır. Kaygı ve korku ile birlikte kaydedilmiş yaşantılarda,
duygu-düşünce öğelerinden birini uyaran uyarılar tümünü harekete geçirmektedir.
Bu genel uyarılmışlık ve arkasındaki organize olamayan bir biçimde yapılmış
kayıt, TSSB’deki uyarılmışlık, bellek bozuklukları, impulsivite gibi
belirtilerin kaynağı olarak değerlendirilmektedir. (Özgen ve Aydın, 1999)
Clark, kaygı bozukluklarında çarpıtılmış
inançlar sonucunda içsel uyaranların tehlike olarak algılandığını belirtmiştir.
Bu çarpıtılmış inançların altında altı tane mekanizma yatmaktadır. Bunlar;
güven arayıcı davranışlar, dikkatin dağılması, kendiliğinden oluşan imaj,
duygusal çıkarım, bellek süreçleri ve tehdit temsilinin doğası. Özellikle
bellek süreçleri ve tehdit temsilinin doğası ruhsal travmalarda etkindir. (Dınvar,
2011)
Ruhsal travmalarda kişi, olayı bilinçli bir
şekilde hatırlamaya çalıştığında zorlanmaktadır. Genellikle olayın belirli bir
bölümünü unutmuşlardır ve olayı sözelleştirmede zorluk çekmektedirler. Ancak,
tüm bunlara rağmen istemsiz bir şekilde olayı tekrar tekrar
yaşamaktadırlar.(Dınvar, 2011)
Tehdit temsilinin doğası ise travmatik olayı
yaşadıktan sonra kişinin ortaya çıkan belirtileri nasıl değerlendirdiği ile
ilgilidir. Eğer kişi, travmatik olaydan sonra, yaşadığı belirtileri doğal
tepkiler olarak değerlendirip bunların “çıldırmak”, “kontrolü kaybetmek” gibi
belirtiler olmadığını fark ederse, duygulanımları üzerinde bilinçli bir kontrol
sağlayabilmektedir.(Dınvar, 2011)
Ehlers
ve Clark (2000:313), TSSB geliştiren kişilerin, TSSB’ nin sürdürülmesini sağlayan
çeşitli uyumsuz davranışsal ve bilişsel stratejileri olduğunu
belirtmektedirler. Bu stratejilere örnek olarak, düşünceleri baskılamaya
çalışma, tehditle ilgili olduğu
düşünülen
ipuçlarına aşırı dikkat etme, tehlikeyi önlemeye yönelik sürekli tedbir alma, bazı
belirtileri kontrol etmeye çalışırken diğerlerini arttıracak davranışlarda
bulunma
(örneğin
kabus görmemek için geceleri uykusuz kalıp dikkati toplamakta veya gerginliği azaltmak
için gevşemekte sorunlar yaşama),olayla ilgili hiç düşünmemeye çalışma ve olayı
hatırlatan uyaranlardan kaçınma verilmektedir. (Dınvar, 2011)
c. Davranışçı Yaklaşım:
Travmayla karşılaşılan bireyde ilk önce bir karmaşa yaşanır. Bu hazırlıksız ve
şartlanmamış olarak karşılaşılan durum, sonraki aşamada değişiklik gösterir.
Travmadan önceki yaşanmış tecrübeler kullanılarak sanki travma önceden
karşılaşılmış gibi algılanır. Önceki durumlarda verilen yanıtların aynısı
verilmeye başlanır. Bu, oldukça üst düzeyde öğrenilmiş bir davranıştır. Ancak
bu davranış yeni karşılaşılan duruma uygun olmadığından uygun bir cevap olmaz
ve verilen cevaplar karmaşıklaşır. Karmaşanın artması da anksiyeteyi arttırır.
(Özgen ve Aydın, 1999)
Mower’in(1960)
iki bileşenli öğrenme modeline göre, travmatik yaşantı sırasında nötr olan pek
çok uyaran, koşulsuz uyaran ile eşlenmekte ve korku ortaya çıkaracak koşullu
uyaranlara dönüşmektedirler. Genelleme ve üst düzeyden koşullamalarla, daha pek
çok nötr uyaranın korku tepkisini ortaya çıkarması olası hale gelmektedir.
Normalde, koşullu uyaranın koşulsuz uyaran olmadan sürekli tekrarlanmasının,
sönmeyi ortaya çıkarması beklenmektedir. Fakat travmatik yaşantılardan sonra kişiler, koşullu
uyarıcılarla karşılaşmaktan sürekli kaçınmaktadırlar.Bu kaçınmalar hem
davranışsal hem de zihinsel düzeyde olabilmektedir. Kaçınmalar, korkuyu ortadan
kaldırdıklarından dolayı pekiştirilmekte ve bu yolla travma sonrası stres
belirtilerinin devam etmesini sağlamaktadırlar.(Dınvar,
2011)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder