İzleyiciler

4 Mayıs 2016 Çarşamba

ÇOCUKLARI CİNSEL İSTİSMARDAN KORUMAK



Çocukların Cinsel Olarak İstismar Edilmesi
1. Cinsel İstismar Nedir?
Cinsel istismar, cinsel açıdan olgun ergen veya yetişkin tarafından zorlama, kandırma, rüşvet, korkutma, tehdit ve baskı yolları ile çocuğa olan sosyal ve spesifik sorumluluklarını ihmal ederek çocukla herhangi bir cinsel eylemde bulunarak cinsel haz alınmasıdır.
Cinsel istismar aşağıdaki her bir durumu da kapsamaktadır:
  1. Cinsel eylemin herhangi bir araç kullanılarak yapılıp yapılmaması;
  2. Genital ya da fiziksel temas içerip içermemesi;
  3. Çocuk tarafından başlatılıp başlatılmaması;
  4. Zarar vermesi  ya da vermemesi.
2. Cinsel İstismar çeşitleri nelerdir?
  • Temas içermeyen (seksi konuşma, teşhircilik),
  • Röntgencilik,
  • Cinsel dokunma (cinsel organlara dokunma),
  • Oral seks (oral-vajinal, oral-penil, oral-anal),
  • Interfemoral ilişki (çocuk bacakları arasına penisin yerleştirilmesi),
  • Cinsel penetrasyon (anal, genital, parmak, cisim),
  • Cinsel sömürü (pornografi ve çocuk fuhuşu).
3. Cinsel İstismara neden olan etkenler nelerdir?
A. Psikososyal ve Kültürel Risk Etkenler:
  1. Geleneksel erkek egemenliğini romantikleştiren ve popüler yapan  medya programları,
  2. Medya yolu ile çocuklara gösterilen cinsel ilgiye toplumsal tolerans gösterilmesi,
  3. Cinsel saldırganlara yönelik hukuki yaptırımların zayıf ve yetersiz olması,
  4. Duygularını cinsel bir yolla ifade etmeyi öğreten kültürel normlar,
  5. Mastürbasyonu bastıran moral normlar,
  6. Pornografi gibi aşırı uyaranların kolay ulaşılır olması ve seyredilmesi,
  7. Sosyal açıdan izole olmuş aile, aile bireyleri arasındaki sınırların ve mahrumiyetin erozyona uğraması,
B. Kişisel ve Psikolojik Risk Etkenleri:
  • Saldırganların güçlü olma ve kontrol etme ihtiyaçları,
  • Karşı cinsle sağlıklı iletişim kurabilme düzeyinde cinsel olgunlaşmaya ulaşmamış olması,
  • Reddedilme veya yetersiz olma korkusu,
  • Alternatif cinsel doyum kaynaklarının ulaşılmaz olması veya tam tatmin etmemesi,
  • Saldırganın kendine özgüvenini tehdit eden stres durumları,
  • Evlilik ilişkisinin işlevselliğini kaybetmesi, evlilik sorunları ve cinsel işlev problemleri,
  • Aile içi şiddet, ebeveyn-çocuk bağlılığının uzak olması, anne yoksunluğu veya hasta olması,
  • Alkol ya da madde kullanımı,
  • Psikopatolojik rahatsızlıklar.
4. Hangi özelliklere sahip çocuklar cinsel istismar riskiyle karşılaşabilir?
  • Cinsel istismar, sosyo-ekonomik ve kültürel düzeyi ne olursa olsun, her yaş grubundan çocuklar tarafından yaşanmaktadır.
  • Zihinsel ve fiziksel özürlü çocuk ve kadınların daha çok istismar edildiği bilinmektedir.
  • Sosyal olarak izole olmuş, ekonomik olarak güçsüz ve duygusal olarak koruyucu olmayan ailelerdeki çocuklar daha çok cinsel istismar yaşamaktadır.
  • Bir çok cinsel istismar olayı aile içinde ya da çocuğa yakın kişilerce yapılmaktadır.
  • Aile dışı cinsel istismar her şekilde olabilir ve daha uzun sürebilir.
  • En sık rastlanılan cinsel istismar türünün parmakla penetrasyon ve penil vajinal olduğu bulunmuştur.
  • Şiddet içerikli cinsel saldırı ve tecavüzlerin daha çok yabancılar tarafından yapıldığı bulunmuştur.
5. Çocuklar neden cinsel istismar olayını söyleyemezler?
  • Olayın ne olduğunu anlamayacak ve kelimelerle ifade edemeyecek kadar küçük olabilirler,
  • Olayın gizli tutulması için tehdit edilmiş veya rüşvet verilmiş olabilirler,
  • Cinsel istismar yolu ile verilen ilgiden ve buna eşlik eden duygulardan dolayı kafaları karışmış olabilir,
  • Kimsenin kendilerine inanamayacağını düşünürler,
  • Kendilerini suçlarlar veya kendilerinin kötü olduğuna ve istismarın kendileri için bir ceza olduğuna inanırlar,
  • Çok utanıyor olabilirler,
  • Cezalandırma korkusu yaşayabilirler,
  • Sevdiklerinin sorun yaşayacağı korkusu ile söylemeyebilirler.
6.Saldırganlar kimdir?
Saldırganlar çocuğa en yakın olan kişilerdir. Çocuğa yönelik istismarların daha çok aile içinde meydana geldiğini bildiğimizden saldırganlar sırasıyla, babalar, ağabeyler, dedeler  ve yakın akrabalar olabilmektedir. Aile dışında ise komşular, öğretmenler ve doktorlar da bu suçu işleyenler olabilmektedir.
6. Cinsel istismar çocukları nasıl etkiler?
Çocukların aile içi veya aile dışı şiddete maruz kalmaları psikolojik, sosyal ve bilişsel gelişimlerini olumsuz etkiler. İhmal edilen ve istismara uğrayan çocukların, istismar yaşantısına özgü tipik davranım bozuklukları gösterdikleri ve hem travmayı izleyen kısa dönemde hem de travma sonrasındaki uzun bir dönemde ağır ruhsal sorunlar yaşama riskine sahip oldukları gözlenir:
a. Fiziksel Etkiler :
  • Baş ve karın ağrısı, kusma, iştah azalması,
  • Çocuklarda açıklaması olmayan dudak/ağız ve genital/anal çevresinde ağrı, şişme, kızarma, kanama, iltihap kapmaları, ürinary iltihaplar ve cinsel yoldan transfer edilmiş hastalıkların olması.
b.  Psikolojik Semptomlar :
  • Dikkat eksikliği,
  • Öfke nöbetleri,
  • Depresyon ve kaygı,
  • Kendine saygıda düşüş, güven eksikliği,
  • Disosiyatif bozukluklar (unutkanlık, amneziler, aşırı hayal kurma, trans benzeri durumlar, hayali arkadaşın olması ve uykuda yürüme),
  • Uyku rahatsızlıkları, yeme bozuklukları.
c.  Davranışsal Semptomlar :
  • Aşırı temizlenme ihtiyacı veya temizliğin ihmali,
  • Daha bebekçe davranışlar geliştirme,
  • İnsanlardan veya bazı yerlerden korkmak ve kaçmak,
  • Okul ve disiplin problemleri, suça yönelme,
  • Madde bağımlılığı, kendine zarar, intihar girişimleri,
  • Cinsel eylemlerin çoğalması ve erken yaşta hamile kalma,
  • Yetişkinlerin cinsel davranışlarını taklit etmek,
  • Kendileri, başka çocuklar ve oyuncakları ile cinsel içerikli oyunlar oynamak,
  • Kendi yaşlarının üzerinde olan cinsel bilgiyi dolaylı yoldan yapılan konuşmalar, sözler, ifadeler ve davranış yolu ile göstermek.
7. Çocuklar cinsel istismara maruz kaldığını ne zaman ve nasıl söyler?
  • İstismarın derecesi, sıklığı artar ve çocuğu korkutursa,
  • Cinsel istismardan korunmayla ilgili bilgi alırsa ve kendisine yapılanın doğru olmadığını fark ederse ve söylenmesi gerektiğini öğrenirse,
  • Kardeşleri kendisinin ilk istismar edildiği yaşa gelmişse onları korumak maksadıyla,
  • Ergenliğe gelip hamilelikten korkarsa,
  • İstismarcının baskısından kurtulmak istediğinde,
  • Çocuk güvenebileceği ve kendisi ile yakından ilgilenen bir yetişkinle karşılaşırsa,
  • Fiziksel bir yakınması (üriner enfeksiyon vb.) sonrası doktora gittiğinde,
  • Ayrıca çocuklar sırlarını en yakın arkadaşları ile paylaşmak istediklerinde.
Çocuğun Cinsel İstismara Maruz Kaldığını Nasıl Anlarız?
Özellikle fiziksel, duygusal ve davranışsal belirtiler çocukların cinsel istismara maruz kaldıklarının açık göstergesi olurlar.
Eğer bir çocuk;
  1. Sık sık baş ve karın ağrısı, kusma, iştah azalması, genital şikayetler ve cinsel enfeksiyonlar yaşıyorsa,
  2. Dikkat eksikliği, öfke, depresyona benzeyen donuklaşma, olağan aktivitelerden geri çekilme ve insanlar yanında yoğun kaygı ve kaçma eğilimleri gösteriyorsa,
  3. Aşırı temizlenme ya da temizliği  ihmal etme, cinsel ilişkiye dayalı bilgiyi sözel ve davranışsal olarak sergiliyor ve oyunlarda  sık  oynuyorsa ve okul ve sosyal becerilerde gerileme yaşıyorsa istismara maruz kaldığını söyleyebiliriz.
Çocukları Cinsel İstismardan Nasıl Koruyabiliriz?
  • Güvenliklerini sağlamayı öğretin.
  • Bedenlerini korumayı öğretin.
  • Hayır demeyi öğretin.
  • Yardım istemeyi öğretin.
  • Onlara sizinle her türlü sorunu  paylaşabileceği inancını yerleştirin.
  • Her zaman sır saklanmayacağını öğretin.
  • Dokunulmayı reddetmeyi ve sınırlar koymayı öğretin
  • Büyüklerin bazı kurallara uymayacağını öğretin.

4 Ağustos 2015 Salı

BOŞANMA SÜRECİNDE ÇOCUK



Aile içerisinde yaşanan her türlü çatışma çocuğun ruhsal dünyasını olumsuz etkilemektedir. Anne babasının tartışmalarından sorumluluğu olmadığı halde çocuklar etkilenir. Anne baba boşanma kaçınılmaz bir durum haline geldiğinde çocukları için en iyisini yapmaya çalışmalı ve çocukların bu durumdan en az nasıl olumsuz etkilenerek çıkması gerektiğini düşünmelidirler. Boşanma süreci ve sonrasında çocuğu bekleyen psikolojik, sosyal ve ekonomik zorluklar ayrıca zedelenmelere neden olabilir.
Anne babasının boşanacağını duyan çocuğun ilk başta aklı karışır ve çok tedirgin olur. Kimsenin kendisini sevmediği düşüncesine kapılabilir. Ortalıkta kalmamak için anne babasından vazgeçmek zorunda olduğunu sanabilir. Özellikle küçük yaştaki çocuklar boşanmayı anne babayı yitirmekle bir tutarlar. Çocuklarda ilk sarsılan duygu “güven”dir. Anne babasına karşı bundan sonra güvensizlik hissetmeye başlayabilir. Okul çağındaki çocuklar anne baba ayrılığını ayıp bir olay gibi saklama eğiliminde olabilirler. Anne – babaya bağımlı çocuklar boşanmadan daha derin etkilenmektedir. Çocuk bazen boşanmanın sorumlusu olarak kendini görebilir. Uyku düzeni, tuvalet ve yemek alışkanlıklarında bozulmalar görülebilir. Çocuk öfkeli, saldırgan, hırçın davranabilir.

Anne babanın boşanma kararını çocuğa anlatırken şunlara dikkat etmeleri gerekmektedir5:

-          Boşanma kararı çocuğa anne baba tarafından birlikte açıklanmalıdır
-          Boşanma kavramı çocuğun yaşına uygun olarak açıklanmalıdır
-          Boşanmanın anne ve babanın sevgisini kaybetmek anlamına gelmediği özellikle vurgulanmalıdır
-          Boşanma kararı sonrası çocukların duygusal tepkilerini boşaltmalarına izin verilmelidir
-          Çocuğun her türlü sorusu cevaplanmaya çalışılmalıdır
-          Açıklamalarda anne baba abartıya kaçmamalıdır, birbirlerini suçlayıcı cümleler kullanmamalıdır




Boşanmış anne babanın sıklıkla yaptığı hatalar şunlardır5:

-          Çocuğun taraf tutmaya zorlanması
-          Çocuğun karşı tarafla görüştürülmemesi
-          Diğer ebeveynin kötülenmesi
-          Çocuğun olumsuz davranışlarının diğer ebeveyne benzetilmesi
-          Boşanmadan diğer ebeveynin sorumlu tutulması
-          Çocuğa verilen sözlerin tutulmaması
-          Çocuğun karşı taraftan intikam almak için araç olarak kullanılması
-          Çocuğun özel günlerine diğer ebeveynin dahil edilmemesi
-          Çocuğun dede-ninesi ile görüştürülmemesi
-          Çocuğun fazla şımartılması

Unutmayın eşinizden boşanabilirsiniz ancak çocuklarınızdan asla. Ömür boyu anne babasınız ve bu sorumlulukla hareket etmek boşanma sürecinizi daha sağlıklı atlatmanıza yardımcı olacaktır.

AİLEDE KRİZ DURUMLARI-2: BOŞANMA SÜRECİ



Boşanma Süreci

Hiçbir evlilik boşanma düşüncesiyle başlamaz. Her evli çift huzurlu ve mutlu bir yuva hayaliyle evliliklerine başlar. Bazen evlilik sürecindeki olumsuz yaşantılar çiftleri boşanma kararına kadar götürebilir ve bazen boşanmalar gerçekleşebilir. Evlilikte yaşanan problemlerin çözüme kavuşturulamaması, çiftlerin beklenti düzeyleri gibi durumlar boşanmayı kolaylaştırıcı bir etkiye sahiptir. Her ailede tartışmalar olabilmekte önemli olan tartışmaların yapıcı tarzda ve çözüm odaklı olmasıdır. Aile içi iletişim becerileri, çözüm odaklı olma, sağlıklı aile yapısı gibi faktörler boşanma riskini azaltmaktadır.

Boşanma bir haktır ve bu hakkı her iki çiftte kullanabilmektedir. Yasaların verdiği yetkiyle aile mahkemeleri çiftin durumlarını inceleyip boşanma kararı vermektedir. Burada önemli olan çiftin evliliklerini kurtarmak için elinden geleni yapıp yapmamalarıdır. Eğer bu evlilik için her yolu denediklerini düşünüyorlarsa ve çözüm bulamıyorlarsa bazen boşanmaktan başka çare kalmamaktadır.

Eşleri Boşanma Kararına Götüren Durumlar5

-          Ekonomik zorluklar
-          Eşlerin ailesinden kaynaklı sorunlar
-          Aile içi iletişim eksikliği
-          Çift arasındaki sevgisizlik
-          Çocuk konusundaki anlaşmazlıklar
-          Cinsel problemler
-          Çocuk sahibi olamama
-          Aldatma
-          Eşlerden birinde ruhsal rahatsızlıkların olması
-          Eşlerden birisinde bağımlılık olması
-          Evliliğin getirdiği rol ve sorumlulukların yerine getirilmemesi

13 Temmuz 2015 Pazartesi

AİLEDE KRİZ DURUMLARI 1



Aile sürekli ilişkiler içinde bulunulan bir kurumdur. Anne- baba – çocuk arasındaki bu iletişimleri ailenin ruhsal açıdan sağlıklı yapısını oluşturan etmenlerdir. Bazen aile hayatında ailenin sağlıklı yapısını olumsuz etkileyen faktörler yaşanabilmektedir. Ailenin yapısını derinden etkileyen, aile üyelerini sarsan, kişinin psikolojik sağlığını olumsuz etkileyen durumlarla karşılaşılabilmektedir.

Ailede kriz durumları her aile üyesi tarafından farklı algılanmakta ve değerlendirilmektedir. Bu kriz durumlarına aile hayatındaki travmalar diyebiliriz. Aile hayatındaki travmalar ailenin yaşam koşullarını bozabilir, ailenin dağılmasından yalnız yaşamaya kadar değişik durumlara yol açabilir.

Ailede yaşanan krizleri ve aile hayatında travmalara neden olabilecek olayları şöyle açıklayabiliriz:

-          Yetersiz Ebeveynliğin Etkileri: Anne baba olmak dünyanın en zor işlerindendir. Çocuk yetiştirmek, büyütmek kimi aileler için normal bir süreç olarak giderken kimi ailelerde çocuklara yönelik ihmal durumları olabilmektedir. Kendi anne babasından geçmişte gördüğü anne-babalık rollerini şimdiki ailesinde devam ettirebilmektedirler. Olumsuz anne babalık figürü ise aile yaşamını kötü etkileyen durumlardandır. Yetersiz ebeveynlik; çocukların ihtiyaçları ile ilgilenmeme, çocukların ihmal edilmesi, yeterli sevginin gösterilmemesi, anne-babada bağımlılıkların olması, aile içi şiddetin varlığı gibi olaylarla belirlenir. Yetersiz ebeveyn ortamında yetişen çocuklar; saldırgan, hırçın, öfkeli, risk faktörü taşıyan, bağımlılığa meyilli, erken yaşta cinsellikle tanışan, ders başarısı düşük çocuklar olabilmektedir.
-          Çatışma: Anne baba arasında yaşanan tartışmaların sürekli hale gelmesi ailenin kriz durumunda olduğunun göstergesidir. Sürekli halledilemeyen problemler, öfke patlamaları, aile içi şiddet olayları ailenin dinamiklerini olumsuz etkiler. Çocuklar için aile çekilmez bir durum alır. Evden kaçıp kurtulma isteği, intihar düşünceleri gibi travmatik yaşantı düşünceleri çocuklarda etkin bir rol oynar. Anne baba arasında çözülemeyen tartışmalarda kullanılan dil çocukların gelecekte sorun çözme becerilerinde olumsuz etki bırakacaktır.

-          Kronik Hastalıklar ve Engellilik Durumu: Aile üyelerinden birinde karşılaşılan sürekli rahatsızlık ya da engellilik durumu ailenin etkileşimi etkileyen bir unsurdur. Hasta aile üyesine sürekli bakımın verilmesi, yardım edilmesi aile üyelerinin tükenmişlik düzeyini olumsuz etkileyebilmektedir. Bu durum aile içerisinde tartışmalara, öfke patlamalarına neden olabilmektedir. Aile içerisinde sosyal desteğin az olması, bakımın sadece kadının üzerinde kalması yıpratıcı bir etki oluşturmaktadır. Ayrıca hasta veya engelli bireyde de bu durum depresyon, öfke, ölüm düşünceleri, kendinden nefret etme gibi belirtiler gösterebilir. Ailenin bu durumu aileyi psikolojik olarak olumsuz bir çembere kapatmaktadır.

-          Ölüm: Aile üyelerinin birisinin kaybı aile yaşamındaki en büyük travmatik durumlardan bir tanesidir. Ailenin kriz aşaması olan bu durumda yitirilen kişinin arkasından yas süreci oluşur. Normal bir yas sürecinin 2-3 ay içerisinde geçmesi beklenmektedir. Ancak ailenin yaşantısı, aile içi iletişim, aile içi sosyal destek gibi durumların varlığı ya da yokluğu yas sürecinin uzamasında etkili olabilmektedir. Eşini kaybeden kişi için yaşam daha zorlu gelebilmekte, anne veya babasını kaybeden çocukta güvensizlik duyguları ortaya çıkabilmekte, çocuğunu kaybeden anne babada yaşamın son bulması, kendisinin de çocuğuyla birlikte ölme isteği gibi farklı durumlar meydana gelebilmektedir. Ölüm aile içerisindeki en önemli kriz durumudur ve bu krizi ailenin en iyi şekilde atlatması gerekmektedir.

-          Yoksulluk: Yoksulluk ailenin maddi geçimini olumsuz etkileyen, beslenme düzenini, barınma şeklini değiştiren olumsuz bir durumdur. Yoksulluk ailede kriz durumları oluşturabilmektedir. İşsizlik aile yaşamını derinden etkiler. İş bulamayan birey depresif belirtiler gösterebilir, ailesine bakamadığı düşüncesi ile intihar gibi risk içeren davranışlara başvurabilir. Çocuklarının ihtiyacını karşılayamayan anne baba olumsuz kendilik algısı oluşturur. Kısacası yoksulluk ve işsizlik aile dinamiğini bozan bir durumdur.

29 Haziran 2015 Pazartesi

EVLİLİKTE CİNSEL YAŞAM BECERİLERİ 4



Evlilikte Görülen Cinsel Problemler

Evlilik yaşamı başladığından itibaren çiftler arasında yakınlık ve sıcaklık duygusu artmaktadır. Yakınlık ve sıcaklık duygusu çiftlerin rahatça cinselliklerini yaşayabilecekleri bir alana dönüşür. Cinsellik sırasında bazı çiftlerde sıkıntılar oluşabilmekte, sorun çözülmezse artarak devam etmekte ve çiftin evlilik yaşamına bu sorunlar zarar verebilmektedir.

Cinsellik bir öğrenme sürecidir ve bu süreçte çiftlerin birbirlerine desteği çok önemlidir. Yeni evli çiftlerin karşılaştığı ilk sorunda çözüm odaklı olmaları evliliklerini kurtarıcı bir rol oynayacaktır.

En önemli cinsel organ beyindir. Cinsellik beyinde başlar ve biter. Çiftlerin birbirlerine yaptıkları sevgi yatırımı, ilgi, şefkat, güven gibi duygular cinsellikle ilgili düşüncelerle birlikte hareket eder. Cinsellik sırasındaki düşünceler duyguları tetikleyerek bazı olumsuz sonuçların ortaya çıkmasında etkili olabilmektedir.

Cinsel işlev çiftlerin cinsellikten aldığı doyumu belirleyen faktördür. Kadın veya erkek cinsiyeti ne olursa olsun bireyin cinsellikten aldığı zevk, cinsellik işlevindeki aksamalarla doğru oranda gitmektedir.

Ülkemizde yetiştirilme tarzlarına ve cinsellikle ilgili yanlış inançlara bağlı olarak evlendikten sonra çiftlerin cinsel yaşamlarında sorunlar ortaya çıkmaktadır. Kadınların cinsellikle ilgili baskılanması, korkutulması, yanlış inançlar; erkeklerin ise cinselliği inanılmaz bir güç gösterisi olarak görmesinin sağlanması maalesef kadında ve erkekte cinsel sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Çiftler arasında herhangi bir cinsel sorun var ise önce fizyolojik olarak tetkiklerin yapılması; eğer yok ise psikolojik desteğe bir an önce başlanması gerekmektedir.

Cinsel işlev bozuklukları sık rastlanan sorunlardandır. Yapılan çalışmalar kadın veya erkek ayrımı olmaksızın her üç kişiden birinin cinsel sorunlar yaşadığını ortaya koymaktadır. Ülkemizde daha yeni yeni tanınmaya başlanan cinsel işlev bozuklukları, evlilik yaşamında ciddi sıkıntılara neden olabilmektedir. Ülkemizde genellikle genç çiftlerin cinsel işlev bozukluklarıyla ilgili olarak tedavi alma oranlarının yüksek olduğunu görüyoruz4.

Kadınlarda Cinsel İşlev Bozuklukları

-          Vajinusmus: Vajinusmus, ilişki sırasında ön sevişme sürecinde hiçbir sorun yaşamayan, hatta zevk dahi alabilen kadınlarda cinsel birleşme anı geldiğinde yaşadıkları istemsiz kasılmalar sonucunda cinsel ilişkinin gerçekleşememesi ya da ağrılı ve zor şekilde gerçekleşmesi durumudur. Cinsel ilişki sırasında vajinanın alt 1/3 kısmındaki kaslar kontrolsüz bir şekilde kasılmakla birlikte bu kasılmaya bacaklar, kalça, bel, sırt kasları bile kasılabilmektedir. Kasılmaların şiddeti vajinusmusun da şiddetini göstermektedir. Vajinusmusta kadınlar cinsel ilişkinin düşüncesine bile tahammül edemeyecek duruma gelebilirler, gerginlikler had safhaya çıkabilir. Vajinusmusta çiftlerin birbirlerine desteği çok önemlidir. Psikolojik destek ile vajinusmus sorunu çok rahat bir şekilde çözülebilmektedir.

-          Disparoni (Ağrılı Cinsel İlişki): Disparoni, cinsel ilişki sırasında kadının acı ve ağrı duyması olarak tanımlanabilir. Vajina girişinde ya da daha derinlerde acı, yanma, batma gibi belirtiler gösterebilir. Disparoniye vajinal, rahim ve idarar yolları enfeksiyonları neden olabilmektedir. Bu yüzden fizyolojik tetkiklerin yapılması, eğer fizyolojik bir sorun yok ise psikolojik desteğe başlanması gerekmektedir. Vajinal kurulukta disparoniye neden olabilmekte bu yüzden çiftlerin yeterli ıslaklık düzeyine dikkat etmeleri gerekmektedir.

-          Orgazm Bozukluğu: Orgazm cinsel ilişkinin üçüncü aşamasıdır. Orgazm alınan zevkin son aşamasında vücudun kasılarak boşalması ve rahatlamasıdır. Kadınlarda orgazm eşlerinin sahip olduğu cinsel sorunlardan yada kadınların cinsellikle ilgili düşüncelerine bağlı olarak gerçekleşememektedir. Kendi bedenini tanıyan, uyarılma noktalarını bilen kadınlar orgazma daha kolay ulaşabilmektedir. Her kadının potansiyel olarak orgazma ulaşma gücü vardır, yeter ki düşünce sistemindeki olumsuzlukları bir kenara bırakabilsinler. Kadınlarda orgazmın gerçekleşmeme sebepleri; eşinde erken boşalma veya ereksiyon (sertleşememe) sorunları bulunması, kadının cinsellikle ilgili olumsuz düşünceleri, cinsel istek azlığı ve fiziksel rahatsızlıklar olabilir. Orgazm sorunu psikolojik destek ile çok rahat bir şekilde çözülebilmektedir.

-          Cinsel İstek Azlığı: Cinsel istek azlığını ülkemizde en iyi tanımlayan cümle “başım ağrıyor bugün olmaz”dır. Kadınların yeterli cinsel uyarılma olmasına rağmen cinselliğe ve cinsel ilişkiye karşı isteksiz ve ilgisiz olmalarıdır. Cinsel isteksizliğin sebepleri; depresyon, anksiyete, yaşanan travmatik yaşantılar, aile içi problemler, fiziksel rahatsızlıklar ve buna bağlı kullanılan ilaçların yan etkileri olabilmektedir.


Erkeklerde Cinsel İşlev Bozuklukları

-          Cinsel İsteksizlik: Erkeğin cinselliğe ya da cinsel ilişkiye yönelik ilgisizi ve isteksiz olmasıdır. Erkeklerde cinsel isteksizlik ortaya çıkınca evliliği derinden etkileyen sorunlara neden olabilir. Kadın; eşi tarafından sevilmediği, istenmediği yada eşinin hayatından başka birisinin olduğu düşünebilir. Erkek ise genellikle erkekliği ile ilgili sorunları olduğu hissine kapılabilir. Cinsel isteksizlik diğer cinsel rahatsızlıklarla iç içe olduğu için tedavi sürecine bir an önce başlanmalıdır.

-          Ereksiyon Olamama: Ereksiyon olamama, erkek cinsel organının cinsel ilişkiyi sağlayacak düzeyde sertleşememesi veya bu sertliği devam ettirememesidir. Ereksiyon olamamanın fiziksel nedenleri; yüksek tansiyon, şeker hastalığı, kalp damar sorunları, böbrek yetmezliği, karaciğer sorunları, bu hastalıklara bağlı kullanılan ilaçlar olabilmektedir. Psikolojik nedenler ise; eşler arası iletişimin kötü olması, aile içi problemler, çiftin arasındaki sevgi yatırımı olabilmektedir.

-          Erken Boşalma: Erken boşalma; erkeğin cinsel ilişkiye girmeden, girer girmez yada birkaç dakika sonra boşalması üzerinde kontrol sahibi olamamasıdır. Erken boşalmada dikkat çekici özellik erkeğin boşalmaları üzerinde denetim kuramamasıdır. Yeni evli çiftlerin ilk ilişkilerinde erken boşalma sorunu sık rastlanır. Düzenli cinsel yaşam ile erken boşalma sorunu çözülmüyorsa psikolojik destek bir an önce alınmalıdır. Erken boşalma çiftlerin cinsel yaşamlarını olumsuz etkileyen bir durumdur. Erkeğin kendisini eksik, beceriksiz hissetmesine neden olabilir. Kadının cinsel duygularının tatmin edilmemesi, orgazm olamaması, sürekli erken boşalmanın olması cinsel ilişkiye dair olumsuz inançlar geliştirmesine neden olabilir.

Evlilikte yaşanan cinsel sorunlar evliliğin sürekliliğini zora sokan, çiftlerin evlilikten aldıkları doyumu olumsuz etkileyen bir durumdur. Çiftler arasında bu tür sorunlar yaşanıyorsa öncelikle çift birbirine koşulsuz desteğini sunmalı, önyargısız ve hoşgörü ile birbirlerine yaklaşmalı ardından psikolojik destek hizmetlerinden yararlanmalıdır. Evlilikte yaşanan cinsel sorunlar psikolojik destek ile birlikte çok rahat bir şekilde çözüme kavuşturulmaktadır.